Sanıkların sadece kendi köşelerinden hukuken sorumlu oldukları belirtilen gerekçeli kararda, "Kendi köşelerinde de suçun unsurunun maddi görünümünü teşkil eden şey ise, işte tam olarak İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed'in temsili olarak yer aldığı Charlie Hebdo dergisinin kapak sayfasının sansürsüz olarak yayınlanmasıdır. Eğer burada dergi kapağı tasvir edilmiş olup resimsiz olarak sadece sözlere yer verilse idi bundan dolayı ve yazı içeriklerinden dolayı dava açılmayabilirdi. Ancak maddi deliller bu çizimde yer alan islam dini peygamberinin tasvirinin aleni şekilde gazetede sanıkların kendi köşelerinin birer parçası olarak yayınlanmasının suç konusu olarak yargılanmasını zorunlu kılmaktadır" ifadeleri kullanıldı.
'İSLAM DİNİNİN PEYGAMBERİ HZ. MUHAMMED'İN RESMİ HİÇBİR YERDE YOKTUR'
Anayasa'da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde din ve vicdan hürriyetinin korunduğu ifade edilen gerekçeli kararda, "İnanışa göre, Hz. Muhammed'in bilinen en güzel haliyle resmedilmesi bile kabul edilemez bir durum iken, onun karikatürünün yayınlanmış olması kesinlikle retçi bir yaklaşımla karşı karşıya kalacaktır" denilerek, yayının yapılmasından sonra ülkenin çeşitli yerlerinde protesto içerikli açıklamalar olduğuna dikkat çekildi.
'TEHLİKE AÇIK VE YAKINDIR…'
'SANIKLARIN YAKLAŞIMLARI SORUNLUDUR'
'KAMU GÜVENLİĞİ AÇISINDAN TEHLİKE ORTAYA ÇIKMIŞTIR'
Sonuçta, dinsel saikle hareket edenler sonuçtan çok sebebin doğruluğundan hareket etmektedir. İşte bu gerekçe ile yayınlanan çizim nedeni ile toplu hareketlerin mevcudiyeti karşısında somut bir şekilde TCK 216/1. maddedeki suçun unsurlarının oluştuğu kabul edilmiştir. Sonuçta bu davada TCK 216/1. madde uyarınca ülkede yaşayan halkın İslam dini yönünden kendilerini diğer dinlerden farklı gören kesimini alenen kullanılan Hz. Muhammed 'e ait olduğu bildirilen çizim ile tahrik eden sanıkların bu eylemleri sonucunda, kamu güvenliği açısından, kamu barışı açısından açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkmıştır. Çünkü birçok yerde tek kişilik olmayan, birden fazla kişinin katıldığı tepki eylem ve hareketleri gerçekleşmiştir."
'SUÇUN GENEL KAST İLE İŞLENDİĞİ TARTIŞMASIZDIR'
Sanıklara olası kast hükümlerinin uygulandığı hatırlatılan gerekçeli kararda, daha sonra şu ifadeler yer aldı:
'SANIKLAR TEPKİYİ GÖRMÜŞ, ANCAK GERİ ADIM ATMAMIŞLARDIR'
'MAHKEME BİLGİ BİRİKİMİYLE DEĞERLENDİRME YAPABİLECEĞİ TAKDİR EDİLMİŞTİR'
Duruşmalarda, dosyanın bilirkişi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı'na gönderilmesi ve görüş alınmasının istendiği, talebin reddedilmesi üzerine bazı müştekiler tarafından hakimin reddedilmesi boyutuna gelindiği anımsatılan gerekçeli kararda, "Mahkememizce tek bir bakış açısının yer almaması amacı ile dosya bilirkişi sıfatı ile bu kuruma gönderilmemiştir. Onun bildireceği hususlar konusunda mahkememizin bir ön görüşü mevcut olup, bildirilecek hususlarda mahkememizin mevcut deliller, açıklamalar, bilgi birikimi ve toplumsal yapı özümsemesi ile zaten bir değerlendirme yapabileceği takdir edilmiştir" ifadelerine yer verildi.
'HAKİMLER SADECE HUKUKA VE VİCDANA UYGUN KARAR VERMEZLER'
'İNDİRİM MECBURİ DEĞİL, TAKDİRİDİR'
"İndirim mecburi değil takdiridir" denilen gerekçeli kararda, "Böylesine kitlesel hareketlere sebebiyet verecek ve tahrik olan kitlelerin kutsal saydığı bir hususta sanıkların üzgün olduklarını gösteren en önemli delil, bu üzüntünün, bu pişmanlığın uygun bir şekilde ifade edilmesidir. Ancak sanıklar tarafından bu gerçekleştirilmemiştir. Sanık Hikmet Çetinkaya her türlü teröre karşı olduğunu, kaldı ki yer verdiği çizimin Hz. Muhammed olduğuna inanmadığını söylemektedir. Sanık Ceyda Karan'ın hareket noktası ise herkesin bir diğerinin inancına ve ifade özgürlüğüne saygı duyması gerektiğidir. Dolayısıyla, kendisinin de bu ifade biçimi karşısında saygı görmeyi hak ettiğini aslında söylemektedir. Ancak bunlar temelde sanıkların yaptıkları eylem nedeni ile nedamet içinde olduklarını gösteren şeyler değildir. Bu durum, özellikle gerekçede bildirilerek sanıklar için takdiri indirim nedenleri uygulanmamıştır" denildi.