Almanya ile Türkiye arasındaki mizah krizi sadeceiki ülkede değil, tüm dünyada yankılandı. Alman kamuoyu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yönelik ‘küfürlü şiirini' kalitesiz ve hakaretamiz bulsa da meselenin ifade ve mizah/sanat özgürlüğü çerçevesinde görmeye başladı. Peki, tartışmalı sığınmacı anlaşması sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Jan Böhmermann'la ilgili suç duyurusunda bulunmasının ardından ortaya çıkan kriz niye bu şekilde algılanıyor? İki ülke ilişkileri nasıl etkilenir? Bu soruları Almanya'da yaşayan Türk asıllı gazeteci Elmas Topçu ve Türkiye Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı yöneticisi Prof. Faruk Şen'e sorduk.
Almanya'da gelişmeleri aktaran gazeteci Elmas Topçu, Alman kamuoyunun bu tarz tartışmaları mahkeme salonlarında değil, kamuoyunda tartışarak çözme alışkanlığına dikkat çekti. Topçu, "Almanya'da bu tür olaylar olmuyor. Gerçekten olmuyor. Resmi olarak bunun yargıya intikal etmiş hali 1970'lerde İran'la yaşanan bir olay üzerinden başlıyor. Sonraki olaylarda bunlar hiç suç duyurusu ya da dava aşamasına gelmeden toplumsal tartışmalarla veya ülkeler arasındaki notalarda çözülüyor bir şekilde siyasi olarak" dedi.
Topçu'ya göre Ankara bu meselede iki kanaldan yürümeye çalışıyor. Berlin'deki Türk Büyükelçisi üzerinden sözlü bir nota iletilerek Alman ceza yasasının yabancı devlet başkanlarına hakareti düzenleyen 103. maddesi üzerinden suç duyurusunda bulunuldu. Topçu, bunun için Alman hükümetinin savcıya yetki vermesi gerektiğine dikkat çekti. Ankara'nın kullandığı ikinci yol ise Alman ceza yasasının özle şahsa hakareti düzenleyen 185. maddesine dayanarak kişisel başvurusu. Topçu, bu durumda savcıların yeterli kanıt görülmesi halinde soruşturma başlatmasına imkan tanıdığını kaydetti.
‘EMSAL TEŞKİL EDEN DAVA YOK'
‘HİCİVDE, BASINDA, SANATTA SINIRI KAMUOYU ÇİZER'
Soruşturma başlatılması yönünde savcılığa yetki vermezse Ankara'yı kızdırmış olacak. Aynı zamanda Almanya'da inanılmaz bir tepki olacak kendisine karşı. Zaten Ankara ile işbirliği nedeniyle toplumsal destek, kamuoyu desteği ve sempati değerleri azalmıştı Merkel'in. Yok vermiyorum dese Ankara'yı çok kızdırmış olacak. Bu arada en tehlikelisi de Alman ceza yasasının 103. maddesine göre savcıya yetki verilmesi hatta olayın soruşturma ile devam edip belki davaya kadar ulaşması ki bu durumda öyle bir hükümet krizi oluşacak ki bu dava tarihe de geçecek."
Topçu bunun nedenini de şu sözlerle açıkladı: "Hicivde, basında, sanatta bir tartışma yürütülüyorsa kamuoyu sınırlarını kendisi çizer. Siyasetçiler buna karışamaz. Kaldı ki geçmişte de bu tür tartışmalara sanatçılarla atışmalara giren politikacılar hep kaybetti. Tecrübemiz de bunu gösterdi."
Alman kamuoyunun bu şiiri çok çirkin bulduğuna dikkat çeken Elmas Topçu, dava başvurusu üzerine durumun değiştiğini de şu sözlerle anlattı:
"Önce Böhmermann'a çok büyük bir destek yoktu. Ankara'nın 103. madde üzerinden sözlü bir nota verdiği, yetmezmiş gibi bir de Erdoğan'ın kişisel olarak başvurduğu ortaya çıkınca hem sosyal medyada hem basında destek girişimleri başladı. Bugün mesela, Zeit gazetesinde 70 sanatçı, ‘Meinz mahkeme salonu değildir' diye kampanya başlattı. Almanya'da bu tarz tartışmaların yeri kültür sanat sütunudur İki gündür yine böyle Facebook ve Twitter'dan hashtagler açılarak Jan Böhmermann'la dayanışma etkinlikleri yapılıyor. Jan Böhmermann'la ilgili düzenlenen imza kampanyasına son baktığımda dün gece bir saatte 2 bin 3 bin kişi imzalıyordu ve 160 binlere varmıştı. Aynı zamanda politikacılardan da büyük bir destek var. Muhalefet partilerinden Yeşillerin Tübingen kenti Büyükşehir Belediye Başkanı Boris Palmer Facebook üzerinden Erdoğan'a yazdığı hicivli ironik bir mektubu yayınladı. Bu mektupta öylesi iğnelemeler var ki… Diyor ki Almanya'da davalarda bu tür cezalar düşük ben sizin yerinizde olsam Böhmermann'ın Türkiye'ye iadesini isterim diyor. Yani böyle iğnelemelerin yanında destekler de var."
FARUK ŞEN: BÖHMERMANN'INKİ BANAL
Faruk Şen ise Türkiye'de artık siyasi mizaha yer kalmadığını anlatırken, tartışma konusu olan şiiri okuyan Alman mizahçı Böhmermann'ı da eleştirdi:
"Tabii eskiden bu mizahları biz her yerde seyrederdik. Şimdi mizah yapmak güçleşti. Zira yaptığınız zaman bunun belirli sorunları oluyor. Yalnız Almanya'da mizah anlayışında muhakkak çok demokratik ve gelişmiştir ama Böhmermann'ın Türkiye'ye Erdoğan'a yaptığı mizah mizah değil, hakikaten çok banal."
Böhmermann'ın Almanya'da çok popüler bir isim olmadığına dikkat çeken Şen, Türkiye'nin girişiminin geri tepmesini de şu sözlerle anlattı: "Fakat sağ olsun Türkiye Büyükelçiliği'nden oradaki kurumlarımıza devletimize kadar bu adamı çok popüler yaptık. Meşhur ettik. Polis koruması altından her gün beni bomba ile öldürecekler açıklamaları yapıyor. Halbuki yaptığı politik mizah değil, çok adice bir saldırı. Bakmayın Türkiye'de bunu destekleyenler var. Fakat Alman kamuoyu, Almanya'da kafası çalışan insanlar buna ters bakıyorlar. Fakat tabii ki Türkiye'nin bunu bir devlet meselesi haline getirmemesi lazım. Şimdi herkes bunu konuşuyor Almanya'da. Der Spiegel kapak sayfası yaptı. Halleford, artık miadını doldurmuş 80 yaşına gelmiş komedyen. ‘Aman beni de meşhur et Tayyip Erdoğan' şarkısı çıkarttı. Yani Almanya'da popüler olmayan veya popülaritesini kaybetmiş sanatçılar Türkiye ve Tayyip Erdoğan'a vurmaya başladılar. Türkiye de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bunu hak etmiyor bunu da vurgulayalım."
‘MERKEL'İN DERDİ SIĞINMACILAR'
Peki, bu gelişmelerin Almanya Başbakanı Merkel'e etkileri ne olur? Prof. Şen, Merkel'in aslında Türkiye ile yaptığı sığınmacı anlaşması ile puan kazanmışken, şimdi çok zor durumda kaldığına dikkat çekti:
"Biliyorsunuz Temmuz 2015'te Merkel tarihsel bir söz söyledi. ‘Ben 1 milyon mülteci alır 10 milyar euro da bunlar için harcarım' dedi. Şimdi hedef Suriyeli mülteciler için Almanya. Şimdi AB 28 Mart'ta yaptığı anlaşmayla Türkiye'yi çok büyük bir girdaba soktu. Yani artık mülteci akınının önleyecek ve Yunanistan'a kaçanları geri alacak. Buna karşılık bir kişiyi Yunanistan veya AB'ye gönderecek. Bu ne demektir? Ben 2 milyon 750 bin mülteciyle yasayacağım ki Avrupa'yı bu konuda rahatlayacağım demektir. Merkel bunu dikte eden kişidir. Çok başarılı bir politika uyguladı ve bunu AB'ye de kabul ettirdi. Ahmet Davutoğlu'nun da sırtını sıvazlayarak bu anlaşmayı imzalattı. Ve bu anlaşma BM kurallarına aykırı. Bir adım daha öteye giderek Yunanistan kıyılarının NATO gemileriyle Türkiye'ye karşı korutma haline getirdik ki bu Türkiye için çok büyük bir skandaldır."
Ancak Prof. Şen, mizah krizinin ilişkileri fazla etkilemeyeceği görüşünde:
"Zira Angela Merkel hükümeti bu davanın açılmasına izin verecek. Bu dava üç mahkemeden geçecek Anayasa Mahkemesi'ne kadar gidecek. Yani bunun havası yavaş yavaş sönecek" dedi.
Merkel'in izleyeceği çizgiyi ise şöyle anlattı:
"Biliyorsunuz Merkel çok başarılı bir politikacı. Ancak bizim için üç iyi olmayan özelliği vardı. Bir Türkiye'yi hiç sevmez. İki Almanya'daki Türkleri sevmez ve Tayyip Erdoğan'ı sevmez. Bunlarda büyük bir değişiklik olmadı. Fakat Merkel, Davutoğlu'nu ciddi bir şekilde avucunun içine aldı. İstediği gibi hareket edebiliyor. Bunun için bu mültecilerin Türkiye'de kalması konusunda Merkel Türkiye ilişkilerini hiçbir zaman zora sokmayacak."
Prof. Şen, Türkiye'nin AB üyeliğinin de artık bir mesele olmayacağını zira uzun dönemde AB bütçesinde Türkiye'yi kapsayacak bir düzenlemeye yer verilmemesinin de garanti altına alındığını eklerken, gelinen noktayı şu sözlerle anlattı: "Demek ki Angela Merkel, ‘göçmenlerini tut biraz para verelim sen tampon bölge ol ama şu an AB'nin başında çok bela var sizi de başımıza bela olarak almayalım' diyor."