Tokat'ta merkeze bağlı Emirseyit Beldesi'nden olan ve 11 yıldır çeşitli cezaevlerinde yatan Gültekin Alan'ın, cinayet, sahte para, suç örgütü kurma gibi çeşitli suçlardan dolayı toplamda 50 yıl hapis cezası bulunuyor. 3 kız babası olduğu belirtilen Gültekin Alan'ın daha önce sırasıyla Zile, Tokat, İzmir ve son olarak ise Adana F Tipi Kapalı Cezaevi'ne sevk edildi. Gültekin Alan'ın annesi Süheyla Alan'ı 10 yıl önce kanser hastalığı dolayısıyla kaybettiği, Tokat'ta gazino işletmeciliği yapan babası Necmi Alan'ın ise önce hesap yüzünden tartıştığı bir müşteriyi öldürmek suçundan 2 yıldır Tokat Çamlıbel Cezaevi'nde olduğu öğrenildi.
‘AĞABEYİMLE HEP GURUR DUYDUM'
"Ben olayı avukatımızdan duydum. Sonra arkadaşlar haber verdi, internetten duydum. En azından adam gibi adamlar olduğunu bilmek de yeri geldiği zaman güzel bir şey. Çünkü insan kendini güvende hissediyor. Bu memleketin insanı sahipsiz değil. Gurur duyulmayacak bir şey değil ki. Ben ağabeyimle hep gurur duydum. Ağabeyim 11 senedir cezaevinde. Zile'den, Tokat'ta en son Adana'ya sevk ettiler. Biz üç kardeşiz, en büyüğümüz Gültekin ağabeyimiz."
Özgecan'ın katili Altındöken'i öldürdüğü iddia edilen Gültekin Alan'ın kardeşi: "Gurur duyulmayacak gibi değil" pic.twitter.com/9DKDj02ZAk
— 140journos (@140journos) 12 Nisan 2016
‘ÜÇ KIZ ÇOCUĞU AKLINA GELMİŞTİR'
Gültekin Alan'ın aynı beldede yaşayan amcası Taşkın Alan ise, "Keşke böyle olmasaymış. Zaten devlet o adamın cezasını vermiş. Bireysel intikam işine ben şahsen karşıyım" dedi.
Yeğeni Gültekin Alan'ın 3 kızı olduğunu ve çocuklarından 11 yıldır ayrı olduğunu belirten Taşkın Alan, "3 kızı çocuğu var. O çocuklar gözünün önüne gelmiştir onun. O davadan ötürü yapmıştır" diye konuştu.
Ahmet Suphi Altındöken'in cenazesi Adana Adli Tıp Kurumundaki otopsi işlemleri tamamlandıktan sonra toprağa verilmek üzere Mersin'in Tarsus ilçesine götürüldü. Defnedilmesine izin verilmeyen cenaze tekrar Adana'ya getirildi.
‘OĞLUMU ÇÖPE Mİ ATAYIM?'
Adana Devlet Hastanesi morguna konulan Ahmet Suphi Altındöken'in cenazesinin burada da defnedilmesine izin verilmedi. Cenazelerini defnedecek yer, götürecek araç bulamayan Naciye Tan, morg önünde "Oğlum öldü, artık ne istiyorsunuz, niye gömdürmüyorsunuz? Oğlumu çöpe mi atayıp?" diyerek feryat edip gözyaşı döktü.
Tarsus ilçesine bağlı Koca Köy Mahallesi muhtarı Rıfat Öcalan, Özgecan'ın katili Ahmet Suphi Altındöken'in cenazesini mezarlıklarına defnedilmek istenmesine sert şekilde tepki gösterdi.
Gazetecilerin, "Neden gömdürmek istemiyorsunuz?" sorusu üzerine, "Kabul etmiyorum. Kilitledim mezarlığı, zorla açıp girecek halleri yok. İnsanlık suçu ya, canlı canlı adamın bilekleri kesilir mi? Mezarlığa koymama yetkisine sahibim. Bu köy benim köyüm. Bu köyde ben yaşıyorum. Ailesi tarafından gömülmesi için talep geldi, kabul etmedim. Suphi Altındöken'i tanımam, sadece basından gördüm. Annesi bu köylü değil, annesinin ninesi bu köylü. Bu köyle yakından uzaktan ilgisi yok" cevabını verdi.
‘BEN KABUL ETSEM BİLE KEPÇEYLE GERİ ÇIKARIRLAR'
Kendisine gelen bir telefonla yaptığı konuşmada da tepkisini dile getiren Öcalan, "Kadavra yapsınlar. Devletin üniversitelerinin kadavraya ihtiyacı var. Bari o şekilde insanlığa faydası olsun, değil mi? Ben kabul etsem bile onu geri kepçe ile çıkarırlar" ifadelerini kullandı.
Öte yandan, Sedat Peker'in, Özgecan Aslan'ın katillerinin ‘en vahşi şekilde öldürülmelerini' istediği yazısı ortaya çıktı. Yazının kaleme alınmasından yaklaşık bir yıl sonra Kürkçüler Cezaevi'nde katilin silahla vurularak öldürülmesi dikkat çekti.
Peker, kendi sitesinde paylaştığı yazıda, 1994-1995'te ‘dönemin en kudretli orgenerallerinden birinin' kendisinden yardım isteği üzerine ‘kendi adalet anlayışını' uyguladığını, adamları aracılığıyla bunu gerçekleştirdiğini itiraf etti.
Sözü daha sonra Özgecan Aslan cinayetine getiren Peker, şu ifadelere yer verdi:
"Özgecan kardeşimin olayını duyduğum an, tekrardan 20 sene önceki duygularım kabardı. 'Adalet istiyorum!' dedim. 'Bu kişilerin ölmelerini istiyorum. Hem de normal bir şekilde ölmelerini değil, vahşice ölmelerini' dedim. Cinayetle sonuçlanmış cinsel suçlarda idam uygulanır kanunu, tek madde halinde geçirilirse buna ülkemizde hiç kimsenin karşı çıkmayacağını düşünüyorum. Ya da şu soruyu kendimize sormalıyız; 'Sadece bu olaylar yaşandığında bağırıp, çağırarak, birkaç gün sonra da normal olarak hayatımıza devam mı edeceğiz?"