Bu iddialarla ilgili Türk insan hakları savunucuları ne düşünüyor? Bu tür iddialar, Türkiye ile AB arasında devam eden mülteci tartışmalarını etkiler mi?
Konuyla ilgili Sputnik Radyosu’na konuşan İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan şu değerlendirmelerde bulundu:
"Öncelikle şunu belirteyim, bizim derneğimizin 2015 yılı raporuna baktığımız zaman sınır bölgelerinde, büyük çoğunluğu Türkiye-Suriye sınırında, 2015 yılı boyunca biri çocuk 25 kişi, güvenlik görevlilerinin açtığı ateş sonucu öldürülmüş, dördü çocuk 52 kişi de yaralanmıştır. Yani 2015 yılında 25 ölü ve 52 yaralı var. Bunların tamamı sınır geçişleri sırasında Türkiye güvenlik görevlilerinin açtığı ateş sonucu ölen ve yaralanan kişiler. Yani bu sorun yeni bir sorun değil. Bu konuda ciddi bir ihlal var. Açık kapı söylemlerinin pek de gerçekçi olmadığını görüyoruz. Bu konuda aslında daha önce de bizim Türkiye-Suriye sınırıyla ilgili incelemelerimiz konusunda hazırladığımız raporları yetkili makamlara gönderirken bu hususlara değinmiştik ve bu konuda araştırma ve soruşturma yapılmasını istemiştik. Ama maalesef bu konuda herhangi bir cevap gelmediği gibi herhangi bir şey de yapılmadı.
Biliyorsunuz, Türkiye-Suriye sınırı tamamen Kara Kuvvetleri’ne bağlı sınır birlikleri tarafından korunuyor. Yani askeri bölgedir tamamı. Askeri bölge olduğu için askeri alanda meydana gelen yaşam hakkı ihlalleridir bunlar. Şimdi askeri alanda meydana geldiği için sivil savcılıklar da bu soruşturmalara pek karışmıyor. Ve bu vakaların çok büyük bir çoğunluğu hiçbir şekilde soruşturma dahi açılmadan kapatılıp gidiliyor. Ve bu öldürülen insanların neredeyse tamamı yabancı olduğu için, yani Türkiye vatandaşı olmadığı için de bunların Türkiye’de hakkını arayacak herhangi bir mekanizma da söz konusu değil. Yani aynı zamanda böyle ciddi hukuksal problemler de var. Bunu da özellikle belirtmek gerekiyor.
'İLGİLİ SÖZLEŞMENİN İHLALİ'
Türkiye, toplu göç zamanlarında sınırlarını açıyor ve sığınmacılar Türkiye’ye geçiyor. Onun dışındaki zamanlarda sınır açık değil. İnsanlar kaçak yollarla geçmeye çalışırken yaşamını yitiriyor. Bu aslında ilgili sözleşmenin çok açık bir ihlali, çünkü bu insanlar Suriye iç savaşından kaçarak Türkiye’ye sığınmak istiyorlar. Bir de biliyorsunuz, Türkiye’ye sığınmak için belli gümrük kapılarına gelmeleri gerekiyor ama o gümrük kapılarından, örneğin Karkamış’ta bulunan sınır kapısından, yine Cilvegözü’nde bulunan sınır kapısından geçmeleri mümkün değil. Çünkü orası radikal cihatçı örgütlerin ellerinde. Yani doğal olarak sığınmacılar buldukları yollardan Türkiye’ye geçmeye çalışacaklar.
Dolayısıyla Türk sınır birliklerinin bunu bilerek ateş açmamaları, Türkiye’ye sığınan insanları yabancılar şubesine teslim etmeleri gerekiyor. Ama bunu yapmıyorlar. Genellikle de ateş açıyorlar. Ve bu yaşam hakkı ihlalleri oluşuyor.
Ayrıca şunu da belirteyim. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında yapılan anlaşmayı biz çok ağır bir şekilde eleştirdik. Hem Avrupa Birliği’ni eleştirdik hem Türkiye’yi eleştirdik. Bu, Mülteci Sözleşmesi’ne tamamen aykırı bir durum. Mülteciler burada maalesef siyasal ve ekonomik sebeplerle pazarlık konusu yapıldı. Ve dolayısıyla mülteci hukukuna aykırı bir durumla karşı karşıyayız.
Avrupa’ya mülteci gitmesin diye Türkiye’nin mülteci almamasına, kendi sınırlarını kapatıp mülteci geçişini engellemeye çalışmasına sessiz kalınıyor. Yani çağdaş dünya, özellikle Avrupa Birliği bu duruma sessiz kalıyor. Bunu da tabi ki eleştiriyoruz. Sessiz kalmaması lazım. Eğer Suriye’deki savaş devam ediyor ve bitmemişse insanlar gelmeye devam edecektir. Dolayısıyla sınır geçişlerinin bu konuda açık olması gerekir."