Özgür Gündem'de Hüseyin Ali mahlasıyla yazan Mustafa Karasu, "Dolayısıyla CHP'nin kendini etkili kılması da politik arenada güçlü kalması da böyle bir politikanın parçası olmasına bağlıdır. Demokrasi bloku ve barış bloku, tüm demokrasi ve barış güçleri yanında CHP'den de önemli bir kesimini bu mücadelenin içine katarsa AKP iktidarı kendine kaçacak yer bile bulamayabilir" görüşünü dile getirdi.
Mustafa Karasu'nun Özgür Gündem'in bugünkü (23 Şubat 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
‘ERDOĞAN VE DAVUTOĞLU TÜRKİYE'Yİ UÇURUMA SÜRÜKLÜYOR'
AKP içeride ve dışarıda savaş naraları atıyor. Her toplumsal kesimin ve muhalif sesin üzerine şiddetle gidiyor. Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi yüzyıllar öncesinin, soğuk savaş döneminin ve tek partili yılların yönetim anlayışıyla Türkiye'yi içeride ve dışarıda uçuruma sürüklüyor.
Türkiye'de tam bir hegemonik, otoriter ve merkezi yönetim var. Ceberut bir devlet var. Her şey benim iki dudağım arasından çıkan sözle olur anlayışı var. Demokrasi ve özgürlükler çağında hala toplumun iradesini tanımayan yönetim tarzında ısrar ediliyor. Kürt sorunu bunun için çözülmediği gibi, Cerattepe'de doğasını korumak isteyen halka bunun için saldırılıyor. Aydın eleştirilerine bunun için tahammül edilemiyor. Bu kafa Türkiye'yi halka sormadan Suriye'yi savaşa sürmek istiyor.
Erdoğan çok savaş istiyorsa başkanlık için önerdiği gibi Suriye'ye karşı savaş için de bir referandum yaptırsın. Suriye'de savaşa girelim mi girmeyelim mi diye sorsun. Erdoğan tabii ki bunu sormaz. Beni seçmezseniz Türkiye şöyle olur, böyle olur diye halkı tehdit eder. Nitekim 1 Kasım seçimleri öncesi beni seçmezseniz içeride ve dışarıda savaş olur, Türkiye'de ağır şeyler yaşanır diye halkı tehdit etmiş, ama tek başına iktidar olunca içeride ve dışarıda savaş pedalına basmış, savaşa gaz vermiştir. Hâlâ da savaşa gaz vermektedir.
Bu savaş Türkiye'nin çıkarına mıdır? Hayır! İçeride ve dışarıda savaş politikası Erdoğan ve AKP'nin kendini iktidarda tutma politikasıdır. Belki de Türkiye tarihinde ülkeyi kendi hırsları ve çıkarları için savaşa sürükleyen ilk iktidar AKP iktidarıdır. Enver, Cemal ve Talat paşalar kendilerine göre Osmanlı İmparatorluğu'nu korumak için kazanacağını düşündükleri Almanya'nın yanında savaşa girmişlerdir. Ama AKP iktidarı sadece ve sadece Erdoğan'ı ve AKP'yi kurtarmak için savaş politikaları yürütüyor. Bunun için aydınların en masum açıklamalarına bile dünyada görülmedik biçimde saldırıyor. Aslında Tayyip Erdoğan'ın kişiliğini anlamak için aydınların açıklamasına verdiği tepkiyi görmek yeter; Erdoğan budur.
Türkiye'nin içeride ve dışarıda savaşa sürüklendiği, Kürdistan'da ve Türkiye'de halkın üzerine şiddetle saldırdığı ortamda Türkiye'nin ihtiyacı olan iki temel çalışmayı acilen yapmak ve derhal pratikleştirmek şarttır. Birincisi demokrasi bloku. Çünkü içeride ve dışarıda bu saldırganlığı ancak demokrasi bloku engelleyebilir. Şovenizmi şahlandırarak savaş tamtamları çalan AKP iktidarına karşı Türkiye'nin demokratikleşmesi ve sorunlarını demokratik temelde çözme mücadelesi ancak böyle bir hareketle sağlanabilir. Ayrıca demokrasi bloku etrafında daha geniş toplumsal kesimleri kapsayacak bir barış bloku da kurulmalıdır. Türkiye, demokrasi ve barış bloku yaratır, mücadele içine girerse AKP iktidarının ömrü uzun olmaz. Değerli yazar Veysi Sarısözen de demokrasi blokunun ihtiyacı konusunda Türkiye gerçeklerini çarpıcı biçimde ortaya koyan güzel ve anlamlı bir yazı yazmış. Türkiye'nin ihtiyacı budur. Türkiye'yi kurtaracak aydınlık yüz de budur.
‘ERDOĞAN HASTALIKLI BİR RUH HALİ İÇİNDE'
Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu sürekli bağırıyorlar, çağırıyorlar, azarlıyorlar. Bu ne güçlü olmalarının ifadesidir, ne de sağlıklı olmalarının! Tayyip Erdoğan şu anda hastalıklı bir ruh hali içindedir. Bu ruh haline ne denir, bunu psikologlara bırakıyoruz. Çünkü kendini iktidarda tutmak ve iktidar hırsı için her şeyi yapacak hale gelmiştir. Her konuda negatiftir. Ruhu kararmıştır; hiçbir şeye pozitif bakarak çözme durumunda değildir. Bu kişilik ve onun ruh halinden ortaya çıkan politikayı ve uygulamaları ancak demokrasi güçlerinin mücadelesi ve en geniş barış bloku durdurabilir. Yoksa freni patlamış bir araba gibi Türkiye'yi bir yere toslayacaktır. Bu gidişin başka bir yolu yoktur.
Kendini dünyaya şantaj yaparak kurtarmaya çalışsa da bu şantaj politikasının da bir sınırı vardır. Türkiye'nin tüm imkânlarını ve gücünü masaya koyan bu şantaj politikası da ters tepecektir. Çünkü çok ciddi ve karmaşık konularda şantaj politikası yaptığından buna da dur denilecektir. ABD, Demokratik Suriye Güçleri'yle Suriye'deki askeri ve siyasi durumu kontrol etmeye çalışırken, Türkiye'nin bunu bozması ve işleri çıkmaza sokmak istemesi kabul görmeyecektir. Türkiye'nin işleri karıştırırım şantajı, Türkiye'nin elinde patlayacaktır.
Türkiye'yi içeride ve dışarıda sağduyudan yoksun maceracı politika içine sokan AKP iktidarını içeride sadece demokrasi güçleri durdurabilir. Yoksa Veysi Sarısözen'in dediği gibi dış güçler durdurup kendi politikalarını hakim kılacaklardır. AKP iktidarı göründüğü gibi güçlü değildir. Türkiye halkları kesinlikle bu savaş politikasını kabul etmeyecektir. Bu nedenle demokratikleşme ve barış politikası Türkiye'de karşılığını bulur. Şu anda demokratikleşme ve barış seçeneği güçlü ortaya konulmadığı için sadece AKP'nin bağırışları duyuruluyor. Demokrasi bloku mücadele hattı kurduğunda; barış bloku kendini güçlü biçimde hissettirdiğinde AKP sıkışacak, çözülme sürecine girecektir.
Demokratikleşme ve barış blokunun tam da zamanıdır. AKP, vatan millet Sakarya söylemleri ve psikolojik savaşla CHP'yi etkisizleştirme politikası izliyor. Halbuki CHP'yi de kurtaracak içte ve dışta yürütülen savaş politikalarına karşı demokratikleşme ve barış politikasıdır. Dolayısıyla CHP'nin kendini etkili kılması da politik arenada güçlü kalması da böyle bir politikanın parçası olmasına bağlıdır. Demokrasi bloku ve barış bloku, tüm demokrasi ve barış güçleri yanında CHP'den de önemli bir kesimini bu mücadelenin içine katarsa AKP iktidarı kendine kaçacak yer bile bulamayabilir. Bu açıdan tüm devrimci demokrasi güçleri, demokrasi blokunda derhal buluşmalı ve harekete geçmelidir.
Cerattepe özyönetim direnişiyle Kürdistan'daki özyönetim direnişleri, yani demokrasi mücadelesi birleştiğinde Türkiye'de yeni bir umut ve alternatif ortaya çıkacak, Türkiye halkları da bu umut etrafında birleşecek özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle yeni Türkiye'yi yaratacaklardır.