Brüksel'de merkezi bir yönetim olmadığını ve Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin taleplerine boyun eğmeye devam ettiğini belirten Fedor Ignatiadis şunları söyledi:
"Midilli, Sakız Adası, Leros ve Sisam adalarında olmak üzere 4 kamp hazır durumda, teslim edilecek. İstanköy adasındaki beşinci kamp ise muhtemelen açılmayacak. Bu adada durum gergin, belediye başkanı ve yerel halk kesinlikle karşı çıkıyor. İstanköy, Rodos'un ardından Ege Denizi'ndeki ikinci turistik destinasyondur.
YUNAN ADALARI İSYANDA
İstanköy'de oldukça fazla turist var ve belediye başkanı, sığınmacıların adada bulunma süresinin daha katı şekilde, yani 3 güne kadar kısıtlanmasını talep ediyor. Ancak bu süre kağıt üzerinde. Aslında ise yönetmenlikte, sığınmacıların orada 40-50 gün tutulabileceği yazıyor. Bu da kampa yerleştirilen sığınmacı sayısının kontrolsüz artışı anlamına geliyor. Bu elbette turizm alanına indirilen bir darbe. Elbette iktidar, Brüksel'den aldığı tavsiyeleri yerine getirmek istiyor. Ancak sorun şu ki iktidarın idari ve yönetsel kaynaklar büyük oranda kısıtlı.
‘ÜLKE FELÇ OLMUŞ DURUMDA'
Bildiğiniz gibi ülke felç olmuş durumda, yollar kapalı, gümrükler kapalı. Birkaç gün önce Atina'nın merkezi de felç olmuştu. Polisle arbede olmuştu, gelen milletvekilleri yumurtalı saldırıyla karşılanmıştı. Ülkenin ikiye bölünmesinin, yolların kapalı olmasının nedeni, çiftçilerin gelir vergisinin artırılması oldu. Vergi yüzde 13'ten yüzde 26'ya çıkarıldı. Buna ek olarak vergilerin peşin ödenmesi gerekiyor. Bilindiği gibi Yunanistan, vergilerin geleceğe dönük yüzde 100 peşinen ödendiği Avrupa'nın tek ülkesi. Yani örneğin, bireysel girişimciler için vergi oranı yüzde 29, artı gelecek yıl için yüzde 29 ödemeleri gerekiyor, böylece gelirlerin yüzde 58'ini devlete vermiş oluyorlar. Çiftçilere de aynısını teklif ettiler.
SIĞINMACILARIN MALİYETİ 1 MİLYAR EURO
Devletin 135 milyon toplaması bekleniyor. Oysa sadece sığınmacıların ülkeye maliyeti 1 milyar. Bu yüzden AB'den alınan 12 milyon komik görünüyor.
Hangi kararların alınacağını kimse bilmiyor. Sığınmacı krizinin yönetimi için ortak bir merkez yok. Dört ülke Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Macaristan, Yunanistan sınırının kapatılmasını talep ediyor. Almanya'daki iktidarın bazı temsilcileri de.
‘YUNANİSTAN'A BASKI YAPTILAR'
Ancak şansölyenin temsilcisi bir açıklama yaptı ve Merkel'in resmi tutumunu teyit etti. Yunanistan'ın Schengen'den çıkarılmasının aslında Schengen bölgesinin yıkılmasına yol açacağını söyledi. Tek bir üyenin çıkarılması çok zor. Aslında aynı nedenle Yunanistan Euro Bölgesi'nden de çıkarılmadı, çünkü tek bir üyeyi çıkarırsan onu diğerleri de izler, aynısı Schengen bölgesi için de geçerli. Bu yüzden tüm bu konuşmalar daha çok ülke içinde kamuoyunu etkilemeye yönelik. Yani uzlaşmaya gitmezseniz Schengen'den kovulursunuz. Böyle bir adımın atılacağını düşünmüyorum. Ege denizinde devriye konusunda olduğu gibi anlaşmaya çalışacaklar. Yunanistan son ana kadar devriyenin olmayacağını söylüyordu, ancak bir gün birileri bir yere baskı yaptı ve şimdi devriyenin en iyi çözüm olduğu ortaya çıktı.
‘HARCALAMALAR ARTIYOR'
Atina, sığınmacıları kabul ederek sınıra kadar transferine yardımcı oluyor. Hükümet otobüs ve gemi kiralıyor. Bunca insanı taşımak için en basitinden transferi organize etmek gerekir. Elbette gelen tüm sığınmacıların 3 gün içinde bilgisini ve parmak izlerini almak mümkün değil. Bunun için en az 1 aya ihtiyaç var. Kamplarda 7-10 bini barındırmak bir şey, 60 bini barındırmak başka bir şey. Harcamalar artıyor. Yunanistan'ı büyük bir sığınmacı kampına dönüştürmek istiyorlar.
‘BRÜKSEL'DE MERKEZİ BİR YÖNETİM YOK'
Brüksel'in politikası açık, zaman kazanmak istiyorlar. Ancak Avrupa'nın, sığınmacı sayısının 200 bin, 500 bin olmayacağını, birkaç milyon olacağını ve bu sorunu kökünden çözmenin gerektiğini anlaması gerekiyor. Türkiye, Avrupa'ya baskı yapıyor, sürekli tehdit ediyor, 3 milyar istedi, şimdi 5 milyar veriyorlar. Avrupa tamamen çaresiz. Suriye krizi bir yana Avrupa, güya AB üyeliği için aday olan Türkiye'ye bile baskı yapamıyor. Brüksel'de merkez bir yönetim yok. Doğu Avrupa artık açık şekilde Berlin'in baskısına karşı çıkıyor. Tüm bunları nasıl tutacakları belirsiz. İngiltere'deki referandumu beklemek lazım. Referandumdan sonra gidişatın hangi yöne olduğunu daha net görebileceğiz.