‘GERGİNLİKTEN SURİYE, YEMEN, IRAK, LÜBNAN DAHA ÇOK ETKİLENİR'
Sputnik'e konuşan Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) Başkan Doç. Dr. Mehmet Şahin, Suriye ve Yemen'deki olaylara bakıldığı zaman bu iki ülke arasında aslında uzun süredir ciddi bir gerginlik olduğunu vurguladı. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin düşük düzeyde olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Şahin, "Ben bunu direkt karşı karşıya geliş olarak değil de, bu noktadan sonra bence Suriye'de, Yemen'de, Irak'ta ve Lübnan'da daha fazla karşı karşıya geleceklerini düşünüyorum. Bu dört ülkenin bu iki ülke arasındaki gerginlikten daha fazla etkileneceğini düşünüyorum" dedi.
Bölgede Suriye temelli olarak gelişen bir mezhepsel fay hatlarının harekete geçtiğinin görüldüğünü kaydeden Doç. Dr. Şahin, özü itibariyle baktığında bunu aslında bir mezhepsel savaş olarak da görmediğini söyledi. Doç. Dr. Şahin, "Aslında ulusal çıkar savaşı ama bölgedeki dini ve mezhepsel fay hatları bu iki ülke arasındaki gerginlikte bir dış politika aracı olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu da maalesef bu bölgenin istikrarına çok ciddi zarar veriyor" diye konuştu.
‘VİYANA SÜRECİ OLUMSUZ ETKİLENİR'
Peki, Suudi Arabistan ile İran arasındaki bu gerilimin, Suriye konusunda başlatılan Viyana sürecini nasıl etkiler? Doç. Dr. Şahin'e göre Tahran-Riyad geriliminden Viyana süreci de olumsuz etkilenecek:
"Viyana sürecinden sonraki süreçte farkındaysanız Esad'ı destekleyenler ve muhalifleri destekleyenler mümkün oldukları kadar alan kazanma noktasında hareket ediyorlar. Bir anlamda insanın şunu diyesi geliyor: 'Keşke Viyana süreci olmasaydı da Suriye'de de bu kadar çatışma olmasaydı'. En azından benim yorumum o. Neye dayanarak söylüyorum bunu? Çünkü Viyana'dan sonra farkındaysanız alandaki çatışma daha çok arttı. Bundan sivillerin daha da etkilendiğini görüyoruz. Bunun nasıl Viyana sürecine etkisi olabilir? Suriye'de maalesef insanlar bir çözüm sürecine giderken, Suriye'deki sorunu çözmek anlamında değil artık kendi çıkarlarını korumayı daha ön planda tutuyorlar. Suudi Arabistan ile İran arasında yaşanan gerginlikte Suriye'nin geleceğinden daha çok Suriye'deki İran'ın ve Suudi Arabistan'ın çıkarları daha ön plana çıkacak. Bu, çözümsüzlüğe neden olur maalesef. Bunun olumsuz etkileyeceğini düşünüyorum."
İki ülke arasındaki bu gerilimde Türkiye nasıl bir pozisyon alır? Bu soruya "Türkiye mezhepsel bir gerilimin içinde yer almaz" yanıtını veren Doç. Dr. Mehmet Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fakat Suriye ve bölgede yaşananlara sadece mezhepsel gerilim olarak görmüyoruz artık. Çünkü orada devletlerin gerçekten iç politika anlamında ciddi sorunları var, Türkiye'nin de var. Kastettiğim Güneydoğu'daki sorunlar. Hem de bölgesel politikalarında ciddi sorunlar var. Burada beka kaygısı güdüyor artık Ortadoğu'daki devletler. O açıdan, bekâ kaygıları ön planda olduğu için bazı devletlerle ilişkilerini daha da geliştirebilirler. Ama benim gördüğüm kadarıyla ya da benim temennim Türkiye'nin bu Suudi Arabistan ile İran arasında yaşanan krizde mezhepsel bir fay hattı üzerinde bir politika takip etmez, etmemesi gerekir. Bunun böyle olacağını düşünüyorum.
‘TÜRKİYE KENDİ ÇIKARI ÇERÇEVESİNDE BİR POLİTİKA TAKİP EDER'
Ama bu şu anlama gelmesin. Ortadoğu'da olan hiçbir şeye de Türkiye de kayıtsız kalmalı gibi bir anlam çıkarmak istemem buradan. Çünkü maalesef bu iki ülke arasındaki gerginliğin aynı zamanda Türkiye'nin yanı başında devam ettiğini görüyoruz. Yemen'i bir tarafa bırakalım, üç ülkeye baktığımız zaman Irak, Suriye, Lübnan. Bunlar Türkiye'nin güneyinde. Bunların kendi aralarındaki mücadelelerini Türkiye'nin yanı başında sürdürmeleri Türkiye'ye bir şekilde zarar veriyor. Türkiye burada kendi çıkarı çerçevesinde bir politika takip edeceğini düşünüyorum. Ama direkt mezhepsel fay hattı üzerinden bir yürüyüş yapmaması gerektiğini düşünüyorum. Takip ettiğim kadarıyla dünden bugüne ister resmi ağızlardan olsun ister bu konuda etkileme potansiyeline sahip kişilere baktığımda aynı akil duruşu onlarda da görüyorum."
‘TAHRAN-RİYAD GERİLİMİ UZUN SÜRER'
Doç. Dr. Şahin, İran ile Suudi Arabistan arasındaki son gerginlik kısa sürede biteceğini de düşünmüyor. İki ülke ilişkilerinin zaten hiç iyi olmadığına dikkat çeken Şahin, şunları söyledi:
"Bu uzun süreli devam edecek. Ben bunun bölgeye çok ciddi etkisinin olacağını düşünüyorum. Çünkü burada enteresan bir durum var aslında. Bu sadece Suudi Arabistan'ın tavrıyla alakalı değil. Suudi Arabistan'ın bu tepkiyi vermesinin nedenlerinden bir tanesi şu. Suudi Arabistan sıkışmışlık hissediyor kendi açısından. Bölgede böyle bir çevrelendiğini hissettiğini görüyoruz. Maalesef İran'ın da pervasız bir dış politika takip ettiğini görüyoruz. Bunu sadece akademisyenlerle değil, dini lider dahil olmak üzere devleti yönetenlere baktığınızda veya devrim muhafızları komutanlarının açıklamalarına baktığınızda şu açıklamaları yapıyorlar. 'Bağdat, İran'ın bir vilayeti' açıklaması yaptı bir komutan. Hatta Dışişleri Bakan Yardımcı idi yanılmıyorsam. Yemen'de politika takip ediyorsunuz, Suriye'yi kendi varlığınız için vazgeçilmez görüyorsunuz, Lübnan'ı şekillendirmeye çalışıyorsunuz. Körfez'deki ülkelere baskı uygulamaya çalışıyorsunuz. Özellikle de 5+1 ile İran arasındaki anlaşmayla birlikte İran'ın önünün açıldığı noktasında Sünni-Arap dünyasında böyle bir imaj var. İmaj ile birlikte Suudi Arabistan kendisini çevrelenmiş hissettiği için böyle bir sert tepki vermek durumunda kaldı gibi geliyor. Bunun daha da artacağını düşünüyorum. Çünkü Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı'nın açıklaması şuydu: 'İran ile her yerde yüzleşmeye hazırız.' Bu cümle çok önemliydi bence, boşuna söylenmiş bir cümle olarak görmüyorum. Arkasından devam etti, 'Yemen'de yenildiler, Suriye'de de Esad'ı ayakta tutmaya güçleri yetmeyecektir.' Bu cümle zaten bu gerginliğin nerelerde yürütüleceğini net bir göstergesi."
‘BATI KÖRFEZ ÜLKELERİNİ İRAN'A YEDİRTMEZ'
Tahran-Riyat geriliminde Batı'nın tavrını da yorumlayan Doç. Dr. Mehmet Şahin, Ortadoğu'da kendi kendine yeten devlet kalmayacak gibi göründüğünü, Ortadoğu'da hemen her devletin ciddi sorunlarının olduğunu söyledi. İran'ın, Batı'nın tavrını yanlış yorumlamış olabileceğini ifade eden Şahin, "5+1 anlaşması ile birlikte bir havuç verildi İran'a. Bu havuç siyaseti ile birlikte bölgede İran'ın artan bir etkisini görüyoruz. Ama bu artan etkisini İranlılar kontrolsüz bir artış olarak yorumlamış olabilirler. Hiçbir zaman için ABD ve İngiltere başta olmak üzere başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerini ve Körfez'i İran'a yedirmezler. Burada bir itidal çağrısı, siyasal istikrarsızlığın engellenmesi noktasında çağrıda bulunurlar. Nitekim açıklamalara baktım hem ABD'den hem de İngiltere'den. Bunun Ortadoğu'da var olan mezhepsel gerginliği daha da artıracağı noktasında. Bunu herkes biliyor zaten. Ama arkasından Suudi Arabistan Büyükelçiliğine ve konsolosluğuna yönelik saldırıyı kınadıklarını söylüyorlar. Çünkü tarihe baktığınızda İran'da hem ABD'nin büyükelçiliğinin ele geçirildiğini biliyorsunuz, hem de İngiliz Büyükelçiliği'ne yönelik saldırı olmuştu İran'da. Yani ikisinin diplomasi tarihinde böyle bir saldırı var. Bu açıdan ben Suudi Arabistan ve Körfez'i koruyucu bir tavır takınacaklarını düşünüyorum" diye konuştu.