Uzmanlar, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesinin Ankara’nın denetiminden neredeyse çıktığını ve sürecin büyük çatışmalara doğru ilerlediğini iddia ediyor. Güneydoğu’daki olayların sebebi nedir? PKK, gücünü nereden alıyor?
Konuyla ilgili Sputnik Haber Ajansı’na konuşan Bilkent Üniversitesi’nden askeri uzman Güneydoğu gazisi Koray Gürbüz şunları söyledi.
Güneydoğu’daki olayları değerlendirmeden önce PKK’nın bugüne kadar gelmiş sürece bakmak gerekiyor. 2000’li yıllarda bitmekte olan PKK 2000’den sonra bir şekilde gücünü tekrar toparladığını görüyoruz. Bunun en büyük sebeplerinden birisi de Türkiye’nin terörle mücadelesinde Kandil dağındakilere esnek davranması. Türkiye’de çözüm süreci adı altında bazı şeyler görmezden gelindi. Geçmişte yapılan Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bölgedeki etkinliklerinin azaltılmasına yönelik birçok faaliyetler yapılmıştır. Örneğin, Van’da bir özel harekat timi çatışmaya girip çatışmada vurduğu teröristlerle ilgili olarak imzasız bir ihbar mektubundan dolayı, işte bu teröristleri infaz ettiler gibi sebeplerle komple içeriye alındı, hapse atıldı. Buna benzer Diyarbakır’da bir dağda teröristlere karşı çatışmada vurulan teröristlerle ilgili olarak işte insan hakları adı altında Diyarbakır’daki bir özel timi hakkında bir soruşturma açıldı.
Bu tür olaylar, hem askeri demoralize ediyor, hem de askerin savaşma gücünü yıkıyor. Zaten bu tür faaliyetler genel olarak baktığımız zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin savaşma azmini yıkmak için yapılan faaliyetlerdir. Bilindiği gibi, savaş alanlarında silahlar savaşmaz, savaş alanlarında asıl savaşan güç, ordunun savaşma azmidir. Yani, elinizde ne kadar silah, ne kadar tüfek, istediğiniz kadar uçak, helikopter olursa olsun, eğer o ülkenin savaşma azmini kıramazsanız hiçbir şekilde savaşı kazanamazsınız.
Örneğin Irak’ta Amerika Birleşik Devletleri hezimete uğramıştır. ABD’nin bir sürü savaş muharipleri, işte tankı, tüfeği, uçağı, insansız hava araçları ve hatta bir sürü kitle imha silahları olmasına rağmen Irak’ın savaşma azmini kıramadıkları için çok büyük bir hezimete uğramıştır. Aynı şekilde Afganistan’da.
Yani Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yapılan bu olaylar, TSK’nın savaşma azmini yıkmaya yönelik olaylar olarak değerlendiriyorum.
İşte bu süreçten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri ve ülkenin emniyet güçleri, PKK’ya karşı operasyon yaparlarken çekingen davranmaya başladılar; ‘acaba ateş etsek mi, etmesek mi’, ‘başımıza bir şey gelir mi, gelmez mi’ gibi çekingeleri ve kaygıları oldu.
Çözüm süreci adı altındaki faaliyetler sırasında Diyarbakır’da olsun, Şırnak’ta olsun ve Güney-Doğu’daki birçok diğer illerde olsun belediyelerin oradaki PKK’lı unsurlara yardım etmesi, belediyelerin oradaki teröristleri desteklemesi, oradaki teröristlere lojistik yardımda bulunması gibi şeyler görmezden gelindi.
Görmezden gelindiği için terör örgütü PKK bölgede çok güçlendi. PKK’nın yığınaklar yapması, dağlara silahlar götürmesinin görmezden gelindi. Sonuç olarak da güçlenen bir PKK ve bazı bölgelerde alan savunmasını yapmak için girilmez bölgeler yaratılmaya çalışıldı.
PKK’nın bu tür faaliyetler yapmasının en büyük sebeplerinden biri, Türkiye’de bazı bölgelerde kendilerine otonom bölge sağlamak, kontrolün kendi ellerinde olduğunu göstermek amacıyla bazı alanlarda bu tür başkaldırış olsun, bu tür ayaklanma benzeri olaylar olsun ve girilmez bölgeler yaparak uluslararası arenada kendini göstermeye yönelik hareketlerde bulunmaktır.
Yani PKK’nın Diyarbakır’da ve Güneydoğu’daki diğer illerde alan savunması yapması veyahut da girilmez noktalar yapmasının en büyük sebeplerinden birisi, Ankara’nın bugüne kadar izlediği terörle ilgili politikalardır.
PKK’nın Diyarbakır’da yaptığı her şeyi, bir sürecin sonucu olarak değerlendirmek gerekir. PKK buna benzer hareketler yakın tarihte bölgenin diğer yerlerinde de yaptı. Örneğin, Hakkari Yüksekova’da olsun, Şemdinli’de olsun o bölgede ayaklanmaya benzer hareketler yaparak o bölgede Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, emniyet güçlerinin girilmesini önleyerek orada uluslararası arenada kendisinin güçlü olduğunu ve o bölgenin kendisine ait olduğunu göstermek amacıyla yaptığı faaliyetler olarak görebiliriz.
Aynı zamanda PKK’ya, işte Suriye’de IŞİD’le savaşıyor diye, Batılı devletlerin ağır silahlar vermesi, füze sistemlerini vermesi, PKK’nın lojistik olarak da çok güçlü olduğunu göstermektedir. Şimdi PKK, kendi başına bir terör örgütü değildir. PKK’yı kontrol eden birçok devlet vardır. Bu devletler PKK’ya gerek lojistik yardımda bulunmakta, gerekse para yardımında bulunmaktadır.
Suriye’de PKK’nın kolu olan PYD’ye çok fazla silah verilerek silah yardımında bulunulmuştur. Edinilen silahlar aynı şekilde de PKK’nın eline geçip Doğu’da Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve emniyet güçlerine karşı kullanılmaktadır.
PKK’nın bugün elinde bulunan bazı silahlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde bile bulunmamaktadır. Bu şunu gösteriyor: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde olmayan silahlara ambargo uygulayan ülkeler, bunları PKK’ya vererek PKK’nın güçlenmesini sağlamaktadır. Hiçbir şekilde şunu unutmamak gerekir: hiçbir terör örgütü kuvveti yaşam sürecini bir başka devletin desteği olmadan sürdüremez. PKK da böyle bir örgüttür. PKK bölgede, kendine Avrupa’dan aldığı destekle, Amerika’dan aldığı destekle birçok şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önünü kesmekte ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki gücünü zayıflatmaktadır. Zaten PKK, teşeron bir örgüttür. PKK, hangi ülke ne kadar para verirse, hangi ülke ne kadar çok desteklerse o ülkelerin isteklerini yapmaktadır.
Bu nedenle Güneydoğu’daki olaylar, Batılı emperyalist güçlerinin kontrolünde olan PKK’nın, Türkiye’nin Ortadoğu’daki alanını daraltmak amacıyla yaptığı faaliyetlerin sonucudur. Türk Silahlı Kuvvetleri yıllardır bu işle uğraşmakta ve bu işte belli bir seviyeye geldikten sonra Ergenekon gibi davaların sürmesi, TSK’yı demoralize etmekte ve TSK’nın savaşma azmini yıkmaktadır. PKK bunu fırsat bilerek geçen süreç zarfında hem lojistik hem silah hem de eğitim bakımından çok güçlenmiştir. Bundan dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve emniyet güçlerinin Güneydoğu illerinde aldıkları tedbirler şu anda kanlı olmaktadır.