NATO’nun Soğuk Savaş döneminde ‘ölümcül derecede ciddi’ bir örgüt olarak algılandığını vurgulayan Bandow, bu süreçte ABD’nin Batı Avrupa’yı totaliter ve açgözlü Sovyetler Birliği’nden korumaya kararlı olduğunu ifade etti. Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Varşova Paktı’nın dağılmasıyla Doğu Avrupa ülkelerinin ‘Batı’ya koştuğunu’ söyleyen uzman, NATO müttefiklerinin bu koşullar karşısında örgütün geleceği hakkında ‘sinirli ve tedirgin’ hale geldiğini belirtti.
“NATO’nun yeni roller üstlenmesini destekleyenler, öğrenci değişimleri ve uyuşturucu ticaretiyle mücadele gibi konuları gündeme getirdi. NATO zamanla askeri konuları siyasete tabi kıldı ve ekonomik, yasal reformlarla daha az ilgilendi. En sonunda da Varşova Paktı’nın eski üyeleri için jeopolitik bir karşılama vagonu haline geldi. Bu ülkelerin NATO’ya alınması Rusya tarafından Meksika ve Kanada’nın Varşova Paktı’na katılması gibi görülebilir. Washington böyle bir şeyden memnun olmazdı. Batı’nın Gürcü ve Ukrayna halklarının kendi politikalarını gütme hakkını koruma kararı takdire şayan olsa da, Rusya bunu maalesef kuşatmaya yönelik provokatif bir girişim olarak algılıyor. Kiev ve Tiflis’te hiçbir şey nükleer cepheleşmeye değmez.”