Türkiye'nin batısından da çok ciddi oy aldıklarını dile getiren Demirtaş, "Anketlere göre, Türkiye nüfusunun yüzde 50'ye yakını HDP'yi oy verilebilir bir parti olarak tanımladı. Bu bizim için çok önemli bir gelişmedir. Daha önce bu rakam yüzde 10 civarındaydı" diye konuştu.
1 KASIM'DA OYLAR NEDEN DÜŞTÜ?
Demirtaş, 1 Kasım seçimlerinde ise partisinin oylarının "adil olmayan bir yarış ve üzerlerindeki baskı nedeniyle" düştüğünü savundu.
Medya üzerinde de partileri hakkında haber yapılmaması için baskı kurulduğunu belirten Demirtaş, TRT'ye muhalefetin çıkarılmadığını, partilerine Hazine yardımı yapılmadığını, iktidarın ise devletin imkanlarını kullandığını belirtti.
"1 Kasım seçimine giderken parti binaları ve bazı iş yerleri dahil 400 binanın yakıldığını" söyleyen Demirtaş, "Böyle bir ortamda biz seçime girdik ve yüzde 11 aldık. Bunu halkın mucizesi olarak tanımlıyorum. Muazzam bir başarıydı. Böyle bir ortamda alınabilecek en yüksek oyu aldık" dedi.
'AKP'YE CİDDİ OY KAYMASI OLMADI'
"Tabii ki partimizi, politikalarımızı eleştirip başka partilere oy vermiş seçmenlere biz saygı duyarız. Güvenlik kaygıları çok önemliydi. Çünkü yapılan araştırmalar gösteriyordu ki 1 Kasım seçimine doğru giderken Türkiye toplumunun yüzde 74'ü, güvenliği birinci sorun olarak görüyor. Türkiye'de işsizlik oranı çok yüksek ama toplumun yüzde 4'ü bunu sorun olarak görüyor. Yaratılan şokun etkisiyle insanlar bir anda bir parti etrafında birleşmenin güvenliği sağlayabileceği hissiyatına kapıldılar ve AKP'nin etrafında bir oy yoğunlaşması oldu. AKP yönetimi de bunu çok iyi gördü."
OY KAYBINDA PKK'NIN ROLÜ VAR MI?
"HDP'nin oy kaybında PKK'nın rolü var mı" sorusunu da yanıtlayan Demirtaş, şunları kaydetti:
Demirtaş, "PKK çatışmanın şiddetini düşürüp frene basabilirdi, neden basmadı" sorusu üzerine "Bunun doğrudan muhatabı bir PKK yöneticisi olur" dedi.
'ABD VE AVRUPA MÜZAKEREYE TEŞVİK ETMELİ'
Çözüm Süreci'ni hükümetin yanlış tutumunun bitirdiğini belirten ve "Yeniden nasıl masaya dönülmeli, asıl Türkiye'de bunu tartışmalıyız" diyen Demirtaş, bunun nasıl olacağının sorulması üzerine "Kürt toplumu müzakereye dönülmesini istiyor" şeklinde konuştu.
Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu işi sadece hükümet değil, parlamento komisyonu yürütmeli. Görüşme, diyalog, müzakere süreçlerini bu komisyon yürütmeli. Ama şu anda hükümet bile inisiyatifsizdir. Sayın Erdoğan'ın, Sayın Cumhurbaşkanı'nın onay vermediği bir süreç Türkiye'de başlamaz, başlaması mümkün değil. Keşke hükümet inisiyatifi olsa ve partiler olarak bir araya gelsek, neler yapılabileceğini samimiyetle tartışabilsek. Sayın Cumhurbaşkanı da buna açıksa bunu da tartışmaya hazırız. Sayın Erdoğan, 'Nasıl bir çözüm süreci olabilir, nasıl başarıya ulaşabiliriz, nasıl hatalar yaptık, yetmezliklerimiz oldu, bunları tartışalım' derse, biz tartışmaya hazırız."
'SÖZ AĞIZDAN BİR DEFA ÇIKAR'
Hak ve özgürlüklerin pazarlık mevzusu edilemeyeceğini belirten Demirtaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da AK Parti'nin Türkiye'ye teklif ettiği bir başkanlık sistemi bulunmadığını savundu. Demirtaş, "Hiçbir zaman net bir teklif sunmadılar. Halen de başkanlık derken neyi kastediyorsunuz diye sorduğunuzda söyleyebilecekleri hiçbir şey yok çünkü bir başkanlık modeli önermiyorlar" dedi.
'SURİYE KONUSUNDA UYARDIK'
Batı ülkelerinin de Türkiye'nin de Suriye'de radikallerin besleneceği bir ortam yarattığı iddiasını dile getiren Demirtaş, Türkiye üzerinden Suriye'ye giden yardımların çoğunun radikallere gittiğini öne sürdü. Demirtaş, "Türkiye'den şimdi radikal bir dış politika değişikliği bekliyoruz" diye konuştu.
Suriye'deki Kürtlerle Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlenmesinin her iki tarafın da yararına olacağını söyleyen Demirtaş, Türkiye'deki bir çözümün Suriye'de de barışa hizmet edeceğini ifade etti.
OBAMA'YA ÖNERİ
"Şunu derdim, işler bildiğiniz gibi değil, her zaman Washington'dan göründüğü gibi değil. Sahada, o topraklarda durum başka olabilir. Bu burada raporlara yansıyana kadar başka şeylere dönüşmüş olabilir. Orada büyük acılar var gerçek olan bu. Büyük yıkım var. O toprakların sahipleri olan halklar var. Gerçek olan bu, gerisinin tamamı bir senaryo ve bizler gerçekten barış istiyorsak oradaki tüm halkların iradesine saygı duymalıyız."