Ortadoğu'yu yakından takip eden gazeteci-yazar Alper Birdal, Rus uçağına dönük saldırının, Viyana'daki anlaşmaya ve Suriye'deki uluslararası tablonun gidişatına dönük bir hamle olarak değerlendirilebileceğini söyledi. Birdal, uçağın düşürülmesinin ‘uluslararası alanda bir karşılık bulacağı hesap edilerek, büyük ölçüde Ankara'nın inisiyatifinde ve seçim sonrası politik tablonun verdiği özgüvenle' atılan bir adım olduğunu kaydetti.
Ankara yönetiminin Suriye politikasının çıkmaza girdiğine dikkat çeken Birdal, Viyana'daki anlaşmanın etkisiz hale getirilmek istendiğini çünkü Rusya ve Suriye'nin haklı olarak muhatapların tanımlanmasını talep ettiklerini söyledi:
"Esas hedefi Viyana'da varılan anlaşmayı kadük hale getirmek ve tam anlamıyla bir provokasyon çıkarmak. Savaş riskini göze alan bir provokasyon çıkarmak. Viyana'daki süreci sabote etmek istemesinin sebebi ise AKP'nin Suriye politikasının tam anlamıyla tıkanmış olması. Viyana'da varılan anlaşmanın kritik noktası, Rusya'nın ve Suriye'nin çok haklı bir şekilde bir muhatap tanımlanmasını talep etmesi. Kirli bir savaş devam ediyor ve bunun taraflarının tarif edilmesi gerekir. Bir yandan Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin tarif ettiği, yarattığı bir öcü var IŞİD adı altında. Öbür taraftan, ideolojik olarak politik hedefleri açısından, hatta kullandıkları yöntemler açısından bile IŞİD'den farklarının ne olduğu belli olmayan bir sürü başka örgüt var." (03.58)
Viyana toplantısından sonra Suudi Arabistan'ın inisiyatif alarak, gelecek ay kendine yakın muhalif grupları Riyad'da toplamaya karar verdiğini anımsatan Birdal, ‘Türkiye'nin attığı provokatif adımın Riyad'daki toplantıyla birlikte düşünülmesi gerektiğini' kaydetti.
Birdal, "Esas olarak Rusya'nın sahada da devreye girmesiyle birlikte, Suudi Arabistan ve Türkiye, ABD'nin bölgedeki iki ana taşeronu, tam anlamıyla boşa düşmüş oldu ve bu durumu tersine çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Her türlü kirli taktiği de kullanıyorlar. Türkiye'den önce bu girişime Suudi Arabistan ağırlık koydu ve özellikle kuzey vilayetlerinde, Halep ve Lazkiye çevresinde Rusya'nın da desteğiyle Suriye ordusunun ilerlemesini, Suudi Arabistan'ın temin ettiği Amerikan yapımı TOW füzeleriyle durdurmayı ya da yavaşlatmayı başardı birtakım topluluklar. Bu toplulukların başında Nusra Cephesi geliyor. Bu toplulukların başında, MİT'e yakın bir ismin getirildiği Ahrar'uş Şam geliyor. İkisi de El Kaide uzantısı. Şimdi bunun bir sonraki adımı Türkiye tarafından Rus uçağının düşürülmesiyle gerçekleştirildi" dedi.
Rusya'nın bombaladığı bölgede IŞİD'in bulunmadığı yönündeki argümanları anımsatan Birdal, "O bölgede IŞİD var, IŞİD yok tartışmasından önce siz Suriye toprağında, Suriye devletinin izniyle, bir askeri gücün yaptığı operasyonlara bu şekilde müdahale etme hakkını nereden alıyorsunuz?" ifadelerini kullandı. Bölgede çoğu Uygur, Çeçen kökenli, hatta bir kısmı Türkiye'den giden cihatçıların bulunduğunu vurgulayan Birdal, bölgeden gelen görüntülerin de bunu doğruladığını kaydetti. Rusya'nın bu cihatçı örgütler arasında bir ayrım gözetmediğini ve vurduğunu daha önce ilan ettiğini anımsatan Birdal, Türkmenler bombalanıyormuş gibi davranılarak yalan söylendiğini belirtti.
Birdal, Rusya'nın doğrudan müdahaleye başlamasıyla Türkiye ve Suudi Arabistan'ın cihatçı grupları resmileştirmek istedikleri, tampon bölge, uçuşa yasak bölge tanımlarıyla ifade edilen Suriye politikasının engellendiğini kaydetti ve "Türkiye belli ki bu provokasyonla tekrardan kendi tezini, kendi politikasını, Viyana'da ortaya çıkan yol haritasına bir alternatif olarak pazarlama yoluna gidecek. Bunda da bizzat kendi güvenliğini öne sürerek, NATO kartını oynayarak, her türlü kozu provokatif bir şekilde masanın üstüne koyarak adım atmayı hedefliyor gibi görünüyor" dedi.
Birdal, Rusya'nın askeri müdahalelerinde de, Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki hedefleri vurmak konusunda da, Viyana'da şekillenemeye başlamış olan çerçeve içerisindeki politikasından da geri adım atmayacağını, bu nedenle Türkiye'nin saldırısının bir provokasyon olmaktan öteye gitmeyeceğini söyledi.