Murat Karayılan "Bu, demokratik özerkliğin halkımız tarafından benimsendiğini göstermektedir. Buralarda psikolojik savaş, katliam ve tehditler sonuç almamıştır; halkımız özgürlükte, demokraside ve özellikle de demokratik özerklikte ısrar sahibidir" iddiasında bulundu.
PKK yöneticisi, "Temsil ettiğimiz değerler, üzerinden yükseldiğimiz temeller, içinde bulunduğumuz süreç, Ortadoğu'nun içinde bulunduğu durum ve mücadelemizin bugün ulaştığı düzey gösteriyor ki, kazanacak olan biziz. Halkımız devrim aşamasındadır. Dolayısıyla bu tehdit ve şantajlarla bize geri adım attıramazlar" diye konuştu.
Fırat Haber Ajansı'ndan Deniz Kendal'ın haberine göre, PKK telsizinden konuşan Karayılan, şunları söyledi:
Yine seçim sonuçları değerlendirilirken kimi çevreler, "Kürt halkı yeniden AKP'ye döndü" diyor. Daha çok da AKP'nin havuz medyası psikolojik savaşın bir ürünü olarak bu tür şeyleri gündeme getiriyor ama ortada böyle bir şey yoktur. Yani Amed, Van ve Mardin gibi kimi şehirlerde AKP önceden 1 vekil almışsa şimdi 2 olmuştur. Ama buralarda önceden HDP'ye oy veren kimseden AKP'ye oy gitmemiştir. Halkımız HDP etrafında kurmuş olduğu demokratik birliğini korumuştur. Doğru AKP'nin oyları hemen her şehirde yüzde 6-7 yükselmiştir ama bu oylar HDP'nin değil, Saadet Partisi, HÜDA-PAR gibi partilerin oylarıdır. HDP'ye karşı milli mutabakat tarzı bir birliktelik oluşturulmuştur. Bütün devlet güçleri, tüm sağ partiler, milliyetçiler AKP'ye oy verdi.
'7 HAZİRAN'DA GELEN OYLAR GİTTİ'
Bunun için bazı şehirlerde yüzde 6, bazılarında yüzde 7 arttırmış ve sonuç olarak 1 parlamenter daha fazla almıştır. Yoksa Amed'de (Diyarbakır) o kadar devlet gücü ve karşı devrimci varken yüzde 21 alınmışsa bu o kadar da abartılacak bir şey değildir. Ancak psikolojik olarak bir üstünlük yaratmak istedikleri için ısrarla bu tür haberler yapıyorlar. Bu gerçeği görmek lazım. Tabii genele bakıldığında 7 Haziran'da gelen bazı yeni oyların kendini geri çekmesi de yaşanmıştır. Yine Türkiye tarafında daha önce Erdoğan karşıtlığı nedeniyle oy veren kimi kesimler oy vermemiş olabilirler. Bunlar da mümkündür ama gerçeklik yüzde 11'e yakın bir sonucun alındığıdır. Bu Kürt halkı, Türkiye sol-demokratik güçleri, sistemden dışlanan bütün inanç ve kültürel gruplar ile AKP faşizmine karşı durmak isteyen her kesim için önemli bir mevzidir.
Özcesi biz seçimleri öyle çok stratejik bir çalışma olarak görmüyoruz. Hareket olarak bizim için stratejik olan seçimler değil, devrimci mücadeledir. Özgürlük ve demokrasi çalışmalarıdır. Seçimler de bu çalışmalar içerisinde bir mücadele yöntemini ifade etmektedir ve bu seçimde ortaya çıkan sonuçlar, içinde bulunduğumuz dönemde kötü bir sonuç değildir. AKP, 1 Kasım seçimlerinde Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin iradesinin ördüğü duvarlaraçarpmış, Kürt halkı ve Türkiyeli sol-demokratik güçlerin direniş tutumuyla karşılaşmıştır.
‘HALKIMIZ DEVRİM AŞAMASINDADIR'
Bunun için AKP, seçim ardından tekrardan bize karşı savaş ilan etmiştir. Çünkü Türkiye'de her kesime karşı baskı politikası yürüterek geri adım attırmaktadır. Bize de geri adım attırmak istemektedir. Ama Erdoğan ve AKP yöneticileri iyi bilmeliler ki PKK ve Kürdistan halkı asla ve asla onların karşısında geri adım atmayacaktır. Tersine faşizmin zulmüne ve sömürgeci zihniyete karşı, halkımızın ve hareketimizin direnişi daha da yükselecektir. Bu şekilde sadece Kürdistan Özgürlük Mücadelesi değil, aynı zamanda bütün Türkiye halklarının iradesi de temsil edilecektir. Onların saldırılarına karşı savunma savaşı güçlendirilecektir. Yanıtımız böyle olacaktır. Temsil ettiğimiz değerler, üzerinden yükseldiğimiz temeller, içinde bulunduğumuz süreç, Ortadoğu'nun içinde bulunduğu durum ve mücadelemizin bugün ulaştığı düzey gösteriyor ki, kazanacak olan biziz. Halkımız devrim aşamasındadır. Dolayısıyla bu tehdit ve şantajlarla bize geri adım attıramazlar.
İster Türkiye'de, isterse de uluslararası alanda faaliyet gösteren tüm STK'ler, barışsever çevreler, ateşkes çağrısı yapan devletler ve herkes bilmeli ki biz 10 Ekim'de eylemsizlik ilan ettik ama o zaman hangi tarihe kadar süreceğini belirtmedik. Bir nevi süresiz bir tutumdu. Eğer AKP yöneticileri yeniden bize karşı savaş ilan etmemiş olsalardı ve olumlu bir tutum geliştirmiş olsalardı, bu tutumumuz yeni bir barışçıl sürecin temeli olabilirdi. Bunun bilinmesinde fayda vardır. Ancak bir eleştiri olarak da şunu belirtebilirim: Bize ve devlete, ‘eylemsizlik ilan edilmeli' gibi çağrılar yapan çevrelerin çok ufak bir kesimi dışındakiler biz adım attıktan sonra sessizleştiler ve görevlerine sahip çıkmadılar. Şimdi bile, 3 ve 4 Kasım günleri Erdoğan ve Davutoğlu bize karşı yeni, çok azgın faşizan-ırkçı bir dille topyekun bir savaş ilan ettiler, Hitlervari bir üslup kullanarak bizlere ve halkımıza katliam tehditleri savurdular. Ancak yine sesini çıkaran olmadı. Şimdiye kadar ne uluslararası güçler, ne de bilinen demokratik çevrelerden hiç biri sesini çıkarmadı. Bazı sol-demokratik çevreler, sendikalar ve STK'ler Türkiye'de ses verdiler fakat güçlü bir ses oluşmadı.