Suriye ordusu ile birlikte çatıştığı belirtilen milis güçlerin kurduğu Mukaveme Suriyyi (Suriye Direnişi) birliklerinin başında bulunan Mihraç Ural, ülkede bugüne kadar bizzat yer aldığı çatışmaları ve bundan sonra Suriye’yi neler beklediğini Sputnik’e anlattı.
Reyhanlı katliamında Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) parmağı olduğunu ileri süren Ural, Kesab saldırısının püskürtülmesinde bizzat yer alırken, Türkiye’nin rolüne ilişkin önemli iddialarda bulunuyor. Ural, akrabalık ilişkisi bulunmadığını söylediği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile zaman zaman bir araya geldiklerini anlatıyor.
Suriye’de Ali Keyyali adıyla biline Mihraç Ural, lideri olduğu örgütün devletle resmi bağı olmadığını savunuyor:
“Mukaveme Suriyyi, Suriye ordusunun destekçisi ve onun ihtiyaç duyduğu yerlerde fiili olarak çatışmalara giren sivil bir halk örgütüdür. Devletle resmi bir bağı olmayan, tamamen halk tarafından oluşturulmuş, mücadelenin içinde vatan savunması, direnme savaşı vermekte olan bir örgüttür.”
Suriye’de ulaşabildikleri her alanda savaştıklarını söyleyen Ural, şu an fiili olarak Halep’te tüm cephelerde, Hama’da, Ğap bölgesinde çatışmalara katıldıklarını belirtiyor. Ural’ın aktarımlarına göre Lazkiye sınırında konumlanmış örgüt, buradaki çatışmaların tamamında öncü olarak savaştı ve birebir yüzlerce çatışmaya girdi.
SİLAHLARI NEREDEN ALIYORLAR?
Kaynak ve desteği sadece halktan aldıklarını savunan Ural, hiçbir yerden ve hiçbir resmi kurumdan faydalanmadan ‘yabancı destekli Selefi cinayet şebekelerine’ direndiklerini söylüyor. Silahları nereden temin ettikleri sorusuna verdiği cevap da aynı:
“Ortadoğu öyle bir yer ki; Ortadoğu da bütün insanların evlerinde silah var. Bizim kullandığımız silahlar, zaten yayınlarımızdan da çok açık belli, ferdi silahlar. Mukaveme Suriyyi hala ağır silahlar elde etmemiş bir yapıdır. Tipik bir halk milis gücüdür.”
Ancak bu açıklamayı doğrulatmak şu an için imkânsız. Ural, koşullara göre diğer silahları da edinebileceklerini ve ‘savaşın gereklerine uygun araçlarla’ direneceklerini de sözlerine ekliyor.
MİLİS KAÇ KİŞİDEN OLUŞUYOR?
Mukaveme Suriyyi örgütünün kaç kişiden oluştuğuna ilişkin oldukça farklı bilgiler mevcut. Kimi kaynaklar 500 kişiden bahsederken, kimi kaynaklarda bu sayı 10 bin. Ural bu konuda yaklaşık bir bilgi vermekten kaçınıyor. Gerekçesi, fiili olarak savaşta yer alanların sayısının bölgelere göre değişmesi:
“Lazkiye’de 2 bin kişi olabilir, Halep’te 500 kişi olabilir, Hama’da 1500 kişi olabilir, Deyr-ez Zor’da bir aşiret katılmıştır Mukaveme Suriyyi’ye, çok daha kalabalık olabilir. Düzenli ordularda olduğu gibi rakamsal veriler yok, bir halk gücüdür bu. Ama bu savaşta binlerce savaşçımızın olduğunu söyleyebilirim.”
Mukaveme Suriyyi’nin ibadet yerlerine, okullara, hastanelere, eli silah tutmayan insanlara asla dokunmadığını belirten Ural “Hatta terörist bile olsa bir ölüye ve bedenine asla zarar vermez. O cesedin hesabı inandığı Tanrı’nın yanındadır, bizim yanımızda değil.” sözleriyle anlatıyor örgütü.
‘REYHANLI’DA AMAÇ SURİYE’Yİ SUÇLAMAKTI’
İddiasına dayanak olarak ise, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasında geçtiği iddia edilen bir toplantıdan sızdırıldığı söylenen ses kayıtlarını gösteriyor. Ural, bu kayıtlarda yer alan “Dört adam gönderir Suriye’den Türkiye’ye füze attırır, savaş nedeni yaratırız.” şeklindeki sözleri hatırlatıyor. Ankara yönetimi, ses kaydının değiştirilerek servis edildiğini söylemişti.
MİT’e çalıştığı yönünde haberlerden de tanınan, Suriye’deki Bayır — Bucak Türkmen Taburu Komutanı Heysem Topalca’nın adının,
IŞİD’lilerin Niğde’de yaptıkları saldırının iddianamesinde, Reyhanlı katliamında bombalı araçları yerleştiren kişi olarak geçtiğini anımsatan Ural, ‘MİT içindeki savaş yanlılarının Reyhanlı katliamını yapanlar arasında oldukları’ iddiasında.
Ural, sürgün hayatı biterse ve adil yargılanma koşulları oluşursa Türkiye’ye hemen döneceğini belirtiyor ve “Memleket özlemi bildiğiniz gibi değil.” diyor.
‘TÜRKMEN GRUPLARI ANKARA KIŞKIRTTI’
Açıklamalara bakılırsa, Mukaveme Suriyyi, Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki cihatçı gruplarla çatışmanın yanı sıra, sınırdan Suriye’ye giriş yapan cihatçı akışını da önlemeye çalışıyor. Ural, bu bölgelerdeki Türkmen grupların ‘özerk yönetim kurmak isteyen’ Ankara tarafından kışkırtıldığı iddiasında. Dağlık bölgelerde yaşayan Türkmenlerin toplumla kaynaşmakta sıkıntı yaşadıklarını ve bölgede ‘dini yoğunluk’ olduğunu, sahil bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin ise Suriye toplumuyla kaynaştıklarını söylüyor. Ural’ın iddiasına göre Türkiye din ve milliyetçilik bağlarıyla, dağlık bölgelerdeki Türkmenler ile ilişkilerini geliştirdi ve Suriye’de kendisine nüfuz alanı oluşturmak için bu grupları kullanıyor:
“17 tane güvenlik görevlisini, dağda görev gören ziraatçıyı, ormanlarını koruma memurlarını katlederek işe başladılar. İlk yaptıkları şey katliam. Toplumu kemikleştirmek için Türkmenleri bir belanın içine, bir bataklığın içine sürmek üzere katliam.”
KESAB SALDIRISINDA SORU İŞARETLERİ
Ermeni kasabası Kesab’ın Türkmen bölgesinin giriş kapısı olduğunu belirten Ural, bu savaşta bizzat yer aldıklarını ve kasabayı kurtardıklarını söylüyor.
Kesab’a saldıran ve El Kaide’nin Suriye kolu olan El Nusra’nın da aralarında bulunduğu gruplara Türkiye’nin destek verdiği iddiaları pek çok kez gündeme geldi. Mihraç Ural, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kendilerine topçu atışı yaptığını ve cihatçı grupların Türkiye’den girerek saldırdıklarını iddia ediyor:
“Bizlere topçu atışı yaptılar. Dünyanın dört bir yanından toplanan terör şebekelerinin Suriye’ye girişi için Yayladağı sınır kapısı açıldı yani Kesab kapısı. Hemen yanında Çıldıran köyünden, Keldağı tepesinden, Kebir yolu üzerinden 45’inci kilometre noktasına giriş yapıldı. Bütün bunlar Türk ordusunun topçu atışı altında yol açılarak yapıldı. Bu savaşta ben de vardım.”
Bayır Bucak Türkmen Cephesi’nin komutanlarından Adil Orli’nin Yayladağı’nda, AKP delegesi Mehmet Toktaş aracılığıyla Kesab’da vurulmasını istedikleri koordinatları Ankara’ya bildirdiğini gösteren, Niğde’deki IŞİD saldırısının dava dosyasına giren telefon görüşmelerini anımsatan Mihraç Ural, bu olayın gizli bir yanı kalmadığını söylüyor.
‘DÜŞEN UÇAĞIN KARA KUTUSUNU ALDIK’
Mihraç Ural, Kesab savunmasına yardıma gelen Suriye uçağının cihatçı gruplara destek için vurulduğunu savunuyor. Ural’a göre uçak sınır ihlali yapmış olsaydı Kesab’a değil, Türkiye sınırı içine düşerdi. Düşürülen uçağa ilk olarak Mukaveme Suriyyi milisleri ulaşmış:
“İlk müdahaleyi Mukaveme Suriyyi yaptı. Uçak üzerimizde dolaşıyordu. Biz mevzilerimizi sınırdan 7 kilometre geriye çekmiştik. Uçak deniz tarafından üzerimize geldiği an arkasından çok hızlıca vuran bir füzeyi gördük. Büyük bir patlama oldu. Patlama olduğu zaman düşüş vadilere doğru devam etti. Düştüğü yer 45’inci kilometre noktasına yakın bir yerdi, orada konuşlanan arkadaşlarımıza haber verdik.”
Cihatçı grupların ‘Enfal’ yani ‘Ganimetler’ adını verdikleri Kesab saldırısı 21 Mart 2014 tarihinde başladı. Saldırıların başlamasından iki gün sonra TSK, Suriye savaş uçağını vurdu ve uçak Kesab’a düştü. Suriye uçağın kendi hava sahasında vurulduğunu açıklarken, Türkiye ise uçağın sınır ihlali yaptığını duyurdu.
‘ESAD’LA SİYASİ AMAÇLA BİR ARAYA GELMEDİK'
Suriye’ye yönelik saldırılar başladığından bu yana Beşar Esad’la görüşüp görüşmediği sorusunu yanıtlayan Ural’ın aktarımlarına göre, Esad’la özel bir görüşme yapmadı ancak taziyelerde zaman zaman bir araya geldiler:
“E, elbette olabilir. Bu ülkenin başkanı, taziyelerine gidiyoruz, selamlaşıyoruz. Bunlar nasıl olacak? Aile ilişkileri, yakın ilişkiler, mahalle ilişkileri, köy ilişkileri; hep iç içe geçmiş ilişkiler. Çok normal bir şey. Siyasi amaçla, askeri amaçla bir araya gelmişliğimiz yok. Bu böyle bilinsin.”
Eşinin, Beşar Esad’ın ailesiyle akraba olduğu şeklindeki haberlerin doğru olmadığını söyleyen Ural’ın açıklamasına göre eşi sıradan, dağlardaki yoksul bir Alevi ailesine mensup.
‘SURİYE’DE ZİNDANDA KALDIM’
Suriye gizli servisi El Muhaberat ile bağı olduğu iddialarını kesin bir dille yalanlayan Ural, “Suriye benim anavatanım. Öz halamın oğlu Suriye Hava Kuvvetleri Komutanlığı yaptı. Bir dizi akrabam bu devletin en stratejik en önemli yerinde yer aldı. Bir Türkiyeli devrimci olarak işkenceler gördüm, 12 zindan yattım Türkiye’de. 20 yaşındaydım. Adana Cezaevi’nden 31 Temmuz 1980’de, 30 tane haksız yere idamlık kararıyla mahkûm edilmiş devrimciyle firar ettim. Fikir suçlusuydum. Hiçbir insana zarar vermedim. Oradan çıktım Suriye’ye geldim akrabalarımın yanına. Lübnan’da 82 savaşında savaştım İsrail’e karşı. Yaşım 24’tü. Bu kadar belayı çeken bir insanın tecrübesiyle ah ettim; hiçbir devletin hiçbir resmi kurumuyla ilişki içinde olmayacağım diye. O gün bugündür Ali Keyyali adını kullanırım kod adı olarak. Suriye devleti de beni Ali Keyyali olarak bilir. Beni Muhaberat’a ihbar edip, bu Mihraç Ural’dır dediler. Bana sorduklarında reddettim, dedim ‘Mihraç Ural Avrupa’da yaşayan örgüt lideridir, ben Ali Keyyali’yim o kadar.’ Suriye’de üç kez zindana geçtim. Bir yıl tuvaleti içinde açık olan hücrede yattım. Bir yıl! Bütün bunlar varken Mihraç Ural’ın Muhaberat’la bağlantısı asla olamaz. Mihraç Ural devrimcidir” diyor.
‘ÜLKENİN NİMETLERİNİ NASIL İNKÂR EDERİM!’
Mihraç Ural, ‘ekmeğini yediği, toprağında yaşadığı’ yer olarak tanımladığı Suriye’de çatışmalara katılma nedenini şu sözlerle anlatıyor:
“Büyük oğlum hukuk doktorudur. İlkokuldan doktorasını yapana kadar harcadığım toplam para 150 dolar. İkinci oğlum ekonomi master’ı yaptı. Şu an yedek subay olarak askerlik yapıyor. Onun için harcadığım ise 200 dolar. Şimdi ben bu ülkenin nimetlerini nasıl inkâr ederim!”
Yarın:
— Rusya’nın hava operasyonları durumu nasıl etkiledi?
— Cihatçı gruplar çekiliyor mu?
— Kürt güçlerinin durumu
— Suriye’de siyasi çözüm ne zaman ve nasıl sağlanacak?
— Aktif siyasete katılacak mı?