İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Fakültesi İşletme Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, RS FM'de yayınlanan Dünya Panorama programında Trans Pasifik Ortaklığı anlaşmasının önemi ve küresel etkilerini değerlendirdi.
‘KÜRESELLEŞME BERABERİNDE EKONOMİK SORUNLARI GETİRDİ’
Günçavdı, ABD ve AB'deki ekonomik krizler sonrasında bu tip anlaşmalara alışılması gerektiğini belirterek, dünyada yeni bloklar oluşacağına dikkat çekti.
80 ve 90'lı yılların serbest ticaret anlaşmalarının ve ticaretin liberal bir şekilde yapıldığı yıllar olduğunun altını çizen Öner Günçavdı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu süreç, beraberinde küreselleşmeyi getirirken, gelişmiş piyasa ekonomileri bazı problemler yaşamaya başladılar. Krizler sonrası ekonomisi sınırlanan ABD'de bir takım tedbirler alma ihtiyacı duyuldu. Ekonomi istihdam, kaynak ve vergi açısından etkilenmeye başlayınca artık bu küreselleşmenin tersine işlediği bir sürecin içerisine girildi.”
‘EKONOMİK BLOKLAR OLUŞACAK; TİCARİ BÖLGELER YARATILACAK’
"Bu anlaşma dünyada ticaretin yönünün değiştirecek." ifadesini kullanan Günçavdı, dünyanın artık liberal ticareti savunmak yerine, bölgesel düzeyde ‘ticari bölge’ yaratacağını söyledi. Bu tür anlaşmalarla ‘ekonomik bloklar’ üretileceğini belirten Günçavdı, "Bu blok içerisindeki ülkelerin dünya ticaretindeki payı, yüzde 40 civarında. Bu ciddi bir oran ve ticaretin ağırlık merkezini değiştiriyor” dedi.
‘90'LARDA SERMAYE İHRACI YAPAN ABD, YATIRIM ÇEKMEYİ AMAÇLIYOR’
Günçavdı, Trans Pasifik Ortaklığı anlaşmasının en fazla ABD'nin çıkarlarına hizmet edeceğinin altını çizdi:
“ABD uluslararası piyasalarda bu anlaşmaları dayanak göstererek yatırımcıları kendi ülkesine çekmeye çalışıyor. Çünkü bu, Amerikan firmaları açısından ciddi bir rekabet imkanı yaratacak. ABD, 80'li ve 90'lı yıllarda sermaye ihracı yapan bir ülke konumundan, bu anlaşmaların yaratacağı etkiyle sermaye çeken bir ülke konumuna gelmek istiyor."
Anlaşmanın getirilerine ilişkin örnekler veren Günçavdı, ABD ve AB'de ticarette, emeğe, işgücüne ve çevreye yönelik bazı standartlar olduğunu hatırlatarak, "Bu ticari anlaşmalar, hem çevreye, hem de işgücüne yönelik standartları empoze etme imkanı yaratabiliyor." dedi.
ÇİN YA DA RUSYA, BU BLOĞA RAKİP OLABİLİR Mİ?
Peki ABD öncülüğünde oluşturulan bu bloğun rakibi hangi ekonomik blok olabilir? Ve bu bloğun liderliğini hangi ülke üstlenebilir?
Günçavdı, bu noktada Çin ve Rusya işaret ediyor. Ancak Günçavdı'ya göre; bu iki büyük ekonominin de yapısal sorunları nedeniyle liderlik yapabilmesi zor:
“Trans Pasifik bloğunda iki temel ülke var: ABD ve Japonya. Bu ülkeler dünya ekonomisindeki; üretim, inovasyon ve arge açısından önemli ülkeler. Dolayısıyla, bu iki ülkenin liderlik yaptığı bir bloğun karşısına çıkartılabilecek bir başka bloğun da aynı unsurlara ve özelliklere sahip olması gerekiyor. Örneğin Çin'i buraya koyabiliriz ama; Çin'in şu anda uluslararası piyasalarda ciddi bir rekabet avantajı yok. Bugüne kadarki rekabet avantajı da daha çok, emek maliyetleri üzerinden ortaya çıkıyor. Ekonomik yapısı gereği hala dünya ekonomisi için ciddi bir tehlike oluşturabilmekte. Biz hala Çin'in büyüme rakamlarının ne kadar doğruyu yansıttığını bile bilmiyoruz. Bu düzeyde bir ekonomiye sahip bir ülkenin, Amerika'nın liderliğindeki bloğa rakip olması, liderlik yapabilmesi mümkün değil."
Öner Günçavdı'ya göre; Rusya ekonomisinin ise temel handikabı tek boyutlu bir ekonomik yapıya sahip olması; petrole ve doğalgaza çok bağımlı.
Rusya'nın, ekonomik anlamda yapısal problemleri olduğunu belirten Günçavdı, "Şu andaki ekonomik krize rağmen döviz gelirleri itibarıyla bir problemi yok ancak ekonomide çok boyutluluğu yaratması gerekiyor. İnşaata, hizmetlere ve doğal kaynak ihracatına dayalı ülkelerin uzun süreli ekonomik güç olarak kalmaları çok mümkün değil" dedi.