Son dönemlerde basında sık sık, 'Açılım masası tarafları birbirine karşı sözlerini tutmadıkları için gerginlik yükseliyor' benzeri ifadeler görülüyor.
Burada hangi tutulmayan sözlerden bahsediliyor? Kimler, neden sözünde durmuyor?
Konuyla ilgili Sputnik'e konuşan TBMM Dışişleri, İçişleri, Güvenlik ve İstihbarat komisyonlarının eski üyesi Ali Haydar Öner şu değerlendirmelerde bulundu:
"Parlamentonun, kamuoyunun bilgisi dışında AKP hükümeti ile İmralı’daki mahkum arasında yapılan görüşmelerde birtakım mesafeler alındığı ve bunun Oslo’da da teyit edildiği biliniyor. Oslo’daki görüşmeler basına daha ayrıntılı bir şekilde de yansımıştı. Orada iki taraf birbirine çok samimi ifadelerle, bu süreci devam ettirme sözü veriyordu. Hatta gerekirse memnun olunmayan vali, komutan, emniyet müdürlerini de değiştirme sözü verildiği biliniyor.
Ayrıca o dönemin iki Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşar Yardımcısı ki, onlardan bayan olanı şu anda emekli, bay olanı da Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başında olan Hakan Fidan, ‘şehirleri bombalarla doldurduğunuzu da biliyoruz’ diyorlardı. Dağla ve İmralıyla görüşme, hükümetten alınacak talimat doğrultusunda hareket etme söz konusuydu. Hakan Fidan da o dönemde ‘Müsteşar Yardımcısıyım ama aynı zamanda sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın temsilcisi olarak burada bulunuyorum’ demişti.
Orada verilen sözlerin neler olduğu anlaşıldı. İki taraf da sözünde durmadı. Bir yandan PKK terör örgütü, ‘ülkeyi terkedeceğim, silahları gömeceğim’ demişti. PKK, Öcalan’ın çağrısına bir süre uyduktan sonra uymamaya başladı ve şehirlerde hendekler kazdı. Güvenlik kuvvetlerine taciz ateşleri açıldı. Türkiye Cumhuriyeti devletine, karakolların ve barajların yapılmasından vageçilmesi dayatıldı.
Çözüm süreciyle oy devşiren Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin kurucu lideri olan şimdiki Cumhurbaşkanı, 7 Haziran seçiminden hemen önce ‘ne mutabakatı’ dedi. Halbuki mutabakat resmi ortadaydı. Dolmabahçe’de Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, HDP heyetiyle bu bilgileri paylaşırken dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala da fotoğrafta yer almak üzere telaşla geldi. Dolmabahçe mutabakatının altyapısının sunuşunu Yalçın Akdoğan yaptı, bildirisini de Sırrı Süreyya Önder okudu. Ama oy getirir olmaktan çıkınca taraflar mutabakattan vazgeçtiler.
PKK’nın da HDP’nin yükselişini hazmedemediği gibi bir anlayış ortaya çıktı. Halkların Demokratik Partisi’nin barajı aşması, beklenenin üzerinde oy oranına ulaşması, onun kamuoyundaki prestijini yükseltmişti. Ama onlar da önce ‘emanet oy var, farkındayız’ dediler, sonra ‘emanet oyumuz yok’ diyerek bunu inkar etme yanlışına düştüler. Onların içinden bazı gafilliler de ‘biz PKK’ya dayanıyoruz’ diye bir meşru devletin yetkili makamlarının kabul edemeyeceği söylemler sergilediler.
Yani, AKP hükümeti tek başına çoğunluğu kaybedince süreçten vazgeçti. PKK da, Suruç olayından sonra kalleşçe infazlara girişti. Bugünkü kaos o birikimlerin bir sonucudur."