Suriye ve Irak'la sınırlı bölgedeki durum sadece dış etkenlerle değil, Türkiye'deki genel siyasi belirsizlik nedeniyle de kızışıyor.
Bu koşullarda çözüm sürecinin devam etmesinin bir perspektifi var mı? Uzmanlara göre çözüm süreci konusunda Türk yetkililerinin hataları neler?
Konuyla ilgili Sputnik'e konuşan Erbil’deki Basın ve Politik Analiz Enstitüsü Başkanı Radvan Badini, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Kürt hareketi temsilcileri öncelikle insan haklarına, milletin haklarına uyulmasını talep ediyor. Ben defalarca Türkiyeli meslektaşlarımla ve Türkiye Dışişleri Bakanlığı temsilcileriyle konuştum. Samimi şekilde Kürt sorununun barışçıl çözümünü istiyorlar. Bugün herkes şu soruyu soruyor: Ne oldu da çözüm politikası radikal şekilde değişti? Belki, 20 Temmuz'da Suruç’ta yaşanan provokasyon yüzünden oldu. Bu provokasyonu işleyenlerin amacı neydi, halen anlaşılmıyor. Ancak bu olay, Öcalan ve Türkiye’deki Kürt hareketinin diğer liderleri ile görüşmelere engel oldu.
Şimdi soru şu: Türkiye’de Kürtlerin çıkarlarını kim temsil ediyor? Bunun yanıtı henüz belli değil. Tutalım ki, PKK müzakereler için uygun ortak değil. Tamam. Ancak hiçbir zaman Türk devletine karşı savaşmayan onlarca parti var. Biz barış içinde yaşamak istiyoruz. Kültürümüzü, dilimizi bağımsız olarak geliştirme statüsüne sahip olmak istiyoruz. İdari çözüme sahip olmak istiyoruz. Türkiye’de idari bölünmeye, özerkliğe büyük bir şüpheyle bakıyorlar. Sayın Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanıyken yardımcısı Halit Çelik ile görüştüm. Onun sözlerine göre, Türkler idari çözümden korkuyor, çünkü bu konu yeni yeni konuşulmaya başlandı. Ancak aynı zamanda, Hakan Fidan’ın Öcalan ile yaptığı müzakereler kapalı formatta devam ediyor. Bunu Türk toplumu önünde açık şekilde konuşmanın zamanı geldi diye düşünüyorum. Müzakereler açık ve şeffaf olmalı. Görüşmeler doğrudan temsilcilerle yapılmalı. Kürtlere statünün verilmemesi, sorunu zorlaştırıyor ve Kürt hareketinde daha radikal eğilimlerin ortaya çıkmasına neden oluyor."
'DENKLEM BAŞTAN YANLIŞ ÇİZİLMİŞ'
Askeri uzman, emekli Deniz Kurmay Albayı Prof. Dr. Celalettin Yavuz ise konuyla ilgili şunları söyledi.
"Çözüm süreci, bir kere, normal çatışmaların çözümlenmesi olayında olduğu gibi başlamadı. Denklem baştan yanlış çizilmiş. Her şeyden önce buna bakmak lazım. Yani bu ne demektir? Ben mesela İngiltere’deki İrlanda’nın çözümlenmesi sürecini, İspanya’daki Bask terör örgütü ETA’nın çözümlenmesini, Cezayir’deki FIS olayını inceledim. Başka yerleri de inceledim. Hiçbir şekilde böyle bir çatışma çözümlenmesi yok. Yani, taraflardan ikisi de ya gelip, ‘biz bu işi yapamıyoruz, gel anlaşalım’ diyece ya da bir taraf, ‘ben yapamıyorum, teslim olacağım’ diyecek. AK Parti iktidarının yönettiği Türkiye ile PKK terör örgütü arasında böyle bir şey olmadı. Birincisi bu.
İkincisi, bu çatışmaların çözümlenmesinde ayrıca bir aracı, hakem vardır. İkisinin arasında böyle bir şey de yok. Zaman zaman çatışmalar çıktı. İki taraf birbirini suçladı. Fakat hiçbir şekilde bir hakem ortaya çıkıp da ‘ya sen burada yanlış yaptın’, öbürüne ‘sen şurada yanlış yaptın’ şeklinde bir ifade kullanmadı. Aracı veya hakem durumu yok. Böyle olunca AK Parti iktidarının, her dönemde olduğu gibi seçimler öncesinde özellikle PKK’ya dönüp onunla bir anlaşma içerisine girdi ve işte ‘tamam, çözüm süreci var, barış geliyor, analar ağlamayacak’ şeklindeki ifadeleri var. Buna millet inanıyor. Ama inanmayan bir kesim var, o da PKK yanlıları. PKK tarafı buna inanmıyordu. Onu şuradan anlıyoruz: Örneğin, geçen 2014 yılının Haziran ayında Doğu’da birçok ilde yol kesmişlerdi. Arkasından Ekim ayının başlarında ‘Kobani’ye yardım edilmiyor’ veya ‘Türkiye, Kobani’ye yardım götürülmesine izin vermiyor’ diyerekten yapmış olduğu ve 35 ili kana bulayan girişimleri var. Gene o dönemlerde Başbakan Davutoğlu’nun ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın birkaç kez söylemiş olduğu gibi bunlar hazırlıklarını yapmışlar. Silahlı teröristler, anlaşmaya göre yurt dışına gitmesi, Irak’a gitmesi gerekirken gitmemişler. Tam tersine, silahlarını depolayacakları yerleri ve yeni barınma yerleri bulmuşlar. Sadece kırsalda değil, şehir içlerinde yapılanmalarını sürdürmüşler. Bunların olduğunu görüyoruz. Geçenlerde gene bir Batı gazetesine demeç veren bir kadın terörist, ‘AKP iktidarına güvenmiyorduk, günün birinde cayacaklarını biliyorduk, onun için yapılanmamızı sürdürdük, gerekli yerlerde barınacak ve silah depolanacak yerler, eleman devşirecek yerleri bulduk, desteklerimizi sağlamlaştırdık’ demişti. Bunu da görüyoruz. Yani, karşılıklı bir güven bunalımının içerisinde olduklarını görüyoruz. AK Parti iktidarı ve PKK karşılıklı olarak birbirine güven duyarak bu işe başlamamışlardı. Her ikisi de sanki birbirinin açığını kollar durumundaydı. AK Parti’nin düşüncesi oyları almak, iktidarda kalabilmek; PKK'nın hedefi ise bunlardan azami istifade sağlayıp daha fazla güçlenmek, gerekirse kendisini destekleyen siyasi kanadı olan HDP vasıtasıyla syasi yönünden de güçlenmekti. Bunu da büyük ölçüde ne yazık ki, PKK'nın sağlamış olduğunu görüyoruz."