Kıbrıs müzakereleri kritik bir dönemden geçerken 2008'deki müzakere sürecinde yer alan Prof. Dr. Ahmet Sözen'den müzakere sürecine yönelik önemli bir uyarı geldi. Bundan önceki müzakere süreçlerinin, toplumları federasyona hazırlama konusunda adımları ihmal ettiğini belirten Sözen, referanduma giden süreçte Kıbrıs'ta Türk ve Rum toplumları arasındaki işbirliğinin arttıracak somut girişimlerde bulunulması gerektiğini ifade ederek "Son 50 küsur yıldır uyuşmazlık içinde olan bu toplum maalesef çok kısıtlı konularda işbirliği yapmıştır. Oysa aslında yapılması gereken bir taraftan liderler seviyesinde özlü konularda müzakereler sürerken toplumların o mega işbirliği denen yapıya güç paylaşımına dayalı federasyona hazırlanması gerekiyor ki yumuşak bir geçiş olsun" diye konuştu.
EIDE ANKARA'YA BİLGİ VERDİ
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, bugün Ankara'da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile görüştü. Eide, Çavuşoğlu ile görüşmesinin ardından Twitter hesabından yaptığı açıklamada "Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'ya iyi bir görüşme oldu. Türkiye'nin Kıbrıs'taki müzakerelere aktif desteği vazgeçilmezdir" derken Sinirlioğlu ile de Kıbrıs üzerine kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdiğini ifade etti.
Dışişleri kaynaklarının Sputnik'e verdiği bilgiye göre, Eide görüşmelerde müzakere süreci hakkında bilgi verdi ve Türkiye'nin sürece verdiği desteği sürdürmesinden duyduğu memnuniyeti ifade etti. Çavuşoğlu da Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğini ve meşru haklarını teminat altına alacak şekilde adil ve kalıcı bir çözüm bulunması yönünde Türkiye'nin kararlılığını sürdürdüğünü ve kapsamlı bir çözüme ulaşılmasına yönelik çabalara desteğin süreceğini belirtti.
'TOPLUMLAR ARASI GÜVEN UÇURUMU GİDERİLMELİ'
Süren müzakereler konusunda Sputnik'e açıklamalarda bulunan Doğu Akdeniz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Sözen, Mustafa Akıncı'nın KKTC Cumhurbaşkanlığı'na seçildikten sonra Akıncı seçildikten sonra iyi bir başlangıç yapıldığını, birlikte konsere gitmek, iki tarafın çarşılarını beraber gezmek gibi sembolik güven arttırıcı adımların atıldığını kaydetti. Bu adımların müzakerelerin daha güvene dayalı bir atmosferde geçmesini sağladığını ifade eden Sözen, 2016'da Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar bir taslak çerçeve anlaşmasının çıkmasının mümkün olduğunu ancak nihai çözüme ulaşılması için daha uzun bir süre gerektiğini belirtti.
Tarafların bir çözüm üzerinde anlaşmaları durumunda Türk ve Rum halkları referandumda çözümü oylayacak. Sözen, referanduma kadar olan sürenin doğru kullanılması gerektiğini ifade ederek şöyle konuştu:
"Kıbrıs'ta eksik olan çok önemli bir nokta var, o da iki toplum arasındaki güven uçurumu. İki toplum arasında işbirliği tecrübesi eksikliği var, bu çok önemli. Kıbrıs'ta kurulması öngörülen iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyon. İki toplumlu iki bölgeli federasyon dediğiniz yapı, bir mega işbirliği yapısıdır. İki ortak federasyon kuruyorsa, bu çok gelişmiş bir işbirliği yapısı olacak. İki toplum arasında işbirliği tecrübesi, 1960'ların başından alıyorum, son 50 küsur yıldır ne kadardır, maalesef oradaki karne çok zayıf. Son 50 küsur yıldır uyuşmazlık içinde olan bu toplum maalesef çok kısıtlı konularda işbirliği yapmıştır. Oysa aslında yapılması gereken bir taraftan liderler seviyesinde özlü konularda müzakereler sürerken toplumların o mega işbirliği denen yapıya güç paylaşımına dayalı federasyona hazırlanması gerekiyor ki yumuşak bir geçiş olsun."
'İNSANLAR ‘İKİ TOPLUM ARASINDA İŞBİRLİĞİ MÜMKÜNMÜŞ' DEMELİ'
Sözen, bu geçişin Kıbrıslı Türkler'le Kıbrıslı Rumlar'ın günlük yaşamlarını pozitif yönde değiştirecek, etkileyecek anlamlı ve önemli güven yaratıcı önlemlerle sağlanacağını ifade ederek yapılabilecek ortak girişimleri şöyle sıraladı: "Ara bölgede ortak bir üniversite kurabilirler. Ara bölgede ortaklaşa devasa güneş enerjisi panelleri kurulur buradan üretilen enerjiyi iki taraf ortaklaşa kullanır. İlk ve orta öğretim müfredatları uyumlaştırmaya başlanır. Tarih kitapları elden geçirilir, diğer toplumla ilgili negatif, ırkçı yaklaşımlar ayıklanır, işbirliğinin, birleşmenin, federal yapının, güç paylaşımının öğeleri buralara konur, onlar yüceltilir. Belki kapalı Maraş BM denetiminde önce Rum ve Türk uzmanların incelemesine açılır, binalar kontrol edilir, hangisi yıkılacak, hangisi güçlendirilir, orada yeni iş imkanı yaratılır. Gerek Kıbrıslı Rumlar gerek Kıbrıslı Türkler'e binlerce yeni iş imkanından bahsediyorum. Kıbrıslı Türkler'le Rumlar'ın günlük yaşamlarını pozitif etkileyecek girişimlerden bahsediyorum. İnsanlar bunu gördükleri zaman şunu algılayabilsinler; iki toplum arasında işbirliği gerçekten mümkünmüş, mümkünün de ötesinde iyi bir şeymiş. Bunu yaratmak gerekiyor diye düşünüyorum."
Kıbrıs'ta süren toplumlararası müzakere süreçlerinde sadece çözüme odaklanıldığını, toplumları o güç paylaşımına dayalı federasyona hazırlama konusunda adımlar atılmadığını kaydeden Sözen, "O ayak hep eksik kaldı. Benim bu süreçte en büyük çekincem budur. Evet bazı güven yaratıcı önlemlerle başladılar, ancak bu yeterli değil, daha büyük, daha radikal güven yaratıcı önlemlerle bu sürecin desteklenmesi gerekiyor. Gerekirse ayrı bir ekip bu işe odaklanır ve müzakerelerin dışında başka paralel süreçle müzakerelerden bağımsız bir şekilde devreye girmelidir" diye konuştu.
'MÜLKİYET KONUSUNDA İKİ KESİMLİLİK ÖNCELİKLİ OLACAK'
Mülkiyet konusu Kıbrıs müzakerelerinin kritik bir başlığını oluşturuyor. Geçtiğimiz günlerde Güney Kıbrıs basını, Rumlar'ın döneceği Kuzey Kıbrıs'taki köy isimlerini yayınlamış, haber KKTC yönetimi tarafından yalanlanmıştı. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı "AB normlarının benimsenmesi, iki kesimlilikten vazgeçildiği anlamına gelmiyor" açıklamasını yapmıştı.
Mülkiyet konusunda yıllardır taraflar arasında prensipte bir anlaşmanın olduğunu, malların iadesi, malların takası, malların tazminatı şeklide üç ana mekanizmanın bulunduğunu belirten Sözen, "Anlaşılamayan konu ne kadar iade olacak eski mal sahibine ve bugünkü kullanıcının şu andaki mallar üzerinde hakları ne olacaktır, bu konularda anlaşılmadı" dedi. Sözen, etkilenen mülkiyetlerin kategorize edildikten sonra her kategori için varsa malın orijinal sahibi, yoksa şu anki kullanıcının o mal üzerinde söz söyleme hakkı olacağını, iade, takas ya da tazminat seçeneklerinin masada olacağını belirtti. Sözen, mülkiyet konusunda iki bölgelilik prensibinin öncelikli olacağını ifade ederek "İki bölgelilikte murat edilen, kurulacak federasyonda her bir toplumun yöneteceği oluşturucu devlette mülkiyete bariz çoğunluğun o topluma ait olmasıdır. İkincisi de pratik olarak en az insanların etkileneceği bir çözüm tekniği olmasıdır. İnsan haklarına en uygun şekilde olmasıdır. Bu ilkelerle mülkiyet konusunda bir çözüme ulaşılabileceğini katiyetle düşünüyorum" diye konuştu.
'TÜRKİYE KÖKENLİLERİN SÖKÜLÜP ATILMASI SÖZ KONUSU DEĞİL'
Müzakerelerde diğer bir başlığı da Kuzey Kıbrıs'taki Türkiye kökenliler oluşturuyor. Kuzey Kıbrıs'taki Türkiye kökenlilerin çözüm olması durumunda Kıbrıs'tan gönderileceği yorumlarının doğruyu yansıtmadığını ifade eden Sözen, "Büyük bir çoğunluk, makul sürelerde iyi niyetle burayı vatan edinmiş insanların buradan sökülüp atılması söz konusu değildir. Gelenekselleşmiş bazı prensiplere baktığınız zaman belirli süreler içinde bir yerde yaşayan insanları alıp başka bir tarafa söküp atamazsınız. 20 yıldır burada yaşayan insanları kimse bir yere götüremez. Bunun aksini söyleyen 30 yıl önce buraya gelmiş insanları gönderecekler söylemleri propagandadır" dedi.
Sözen, Annan planı döneminde de bu konunun gündeme geldiğini, plana göre yeni devletin vatandaşı olabilmesi için 45 bin kişilik bir liste hazırlanması gerekmesine rağmen Kıbrıs Türk tarafındaki sayının 41 binde kaldığını hatırlattı.
'GARANTÖRLÜK ANLAŞMALARI GÜNCELLEŞTİRİLMELİ'
Türkiye ve Yunanistan'ın Kıbrıs üzerindeki garantörlük hakları da önemli bir müzakere başlığını oluşturuyor. 1960 yılında tesis edilen garantörlük sisteminin üzerinden 55 yıl geçtiğini, bu garantörlük sisteminin güncellenmesi gerektiğini belirten Sözen, "55 yıl önceki güvenlik ihtiyaçları bugünkü güvenlik ihtiyaçlarıyla aynı değil zaten. Bugün gerçek anlamda birleşik Kıbrıs'ın ne tür güvenlik ihtiyaçları olacak, bugünkü uluslararası konjonktüre baktığınız zaman dış tehditler konusunda ne tür ihtiyaçlar olacaktır bunun analizinin yapılması lazım. Garantörlük anlaşmalarının güncelleştirilmesi lazım" dedi.
1960'ta İngiliz koloni döneminden çıkan Kıbrıs ile bugünkü Kıbrıs'ın güvenlik ihtiyaçlarının aynı olmadığını belirten Sözen, "Buna kırmızı çizgilerle yaklaşmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Burada ihtiyaç analizi yapılır, ne tür ihtiyaç vardır. Hem gerçekler hem toplumların tehdit algıları da kâle alınarak buna uygun bir mekanizma yaratılır" diye konuştu.
'YÖNETİMLER AŞIRI SAĞA KATI TAVIR GÖSTERMELİ'
Sözen, Kıbrıs'ın hem kuzeyinde hem de güneyinde bulunan aşırı sağ kesimlere karşı yönetimlerin katı tavır koyması gerektiğini belirterek "Bunlar illegal örgütler değilse yasalar ve anayasa çerçevesinde davranmaları gerekir. Davranmadıkları durumlarda devlet otoritesinin tamamen tarafsız bir şekilde bu kurumların gereği neyse yasal ve adli olarak bunların yerine getirilmesi gerekir. Geçmişte gördük bazen devlet otoritesi ve hükümetler bu gruplara tolerans gösterebiliyor bunu asla yapmamaları gerekiyor. Özellikle de şiddet içeren hareketler varsa bunun en katı bir şekilde anayasa ve yasalar çerçevesinde bunun önlenmesi gerekiyor" diye konuştu.