Andrew A. Michta imzalı yazıda, NATO'nun Baltık devletlerinde ve Kuzey Avrupa'da askeri varlığını güçlendirmesi gerektiği ifade edilip, Batılı liderler de 'Kremlin'in neler yapabileceği konusunda yeterince öngörülü olmamakla' eleştirildi.
‘KARŞINIZDAKİ PUTİN'İN ÜLKESİYSE O HALDE ONDAN 'BEKLENMEYENİ' BEKLEYİN YA DA AYNISINI'
Sonuç olarak da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in gelecekte neler yapabileceğinin 'belki' önceden bilinemeyeceğini savunan yazar, Avrupalı liderlere bir tavsiyede bulunmaktan da geri durmadı: ''Karşınızdaki Putin'in ülkesiyse o halde ondan 'beklenmeyeni' bekleyin ya da aynısını.'' Yazar 'aynısını beklemek' derken, Kırım'ın Mart 2014'te Rusya ile birleşmesinin Baltıklar'ın işgal edileceğinin bir habercisi olduğunu söylemek istiyor.
Nitekim yazarın bu savı da Rusya'nın askeri çıkarları gereği Kuzey Avrupa'ya ulaşabilecek güçte olunması için uğraştığı yönündeki inanca dayanıyor. Bu inanca göre de Rusya'nın onlarca yıldır yenilemediği için askeri araçlarını modernize etmesi de bir 'genişleme biçimi' olarak yorumlanıyor.
‘BALTIKLAR'I DA KIRIM SENARYOSU BEKLİYOR OLABİLİR'
Yazıda ayrıca 'Rusça konuşan bir etnik bölge' olarak nitelenen Kırım'ın 'karıştırılmasının' sebebinin NATO'nun birbirine bağlılığını ve karşılık verme kabiliyetini sınamak olduğunu ileri sürüldü. Yazar Kırım'la ilgili yaşananları 'hibrid senaryo' olarak tanımlarken, Baltıklar'ı da böyle bir senaryonun bekliyor olabileceğini ifade etti. Ancak Rusya'nın Kırım referandumu döneminde bölgedeki şiddet olaylarının tırmanmasını önlemek için düzenlediği operasyon 'hibrid savaş' olarak tanımlanamayacağı için yazarın savı yine havada kalıyor. Nitekim Rusya'nın Kırım'da düzenlediği askeri operasyon sırasında ülke ile Ukrayna arasındaki anlaşmanın dışına çıkılmamıştı. Ancak benzer bir operasyonun Baltıklar'da düzenlenmesi 'işgal' tanımına girer.
Öte yandan makaledeki mantık boşlukları yazarın Baltık devletlerinin savunma gücünün artırılması yönünde çağrı yapmasının nedenlerini de sorgulattı. Bununla birlikte yazarın Rusya'yı Baltıklar ve genel olarak Batı dünyası için 'varoluşsal bir tehdit' olarak görmesinin nedeni de anlaşılmadı. Bu düşünce belki 'neo-conlar' olarak bilinen yeni muhafazakârların sahip olduğu ideolojiyle açıklanabilir.
Nitekim neo-conların bir Soğuk Savaş 'geleneği' olarak görülebilecek Rusya 'saplantısı', petrol krizi ardından 1970'li yıllarda tırmanmış olsa ve o günden bugüne dünyada çok şey değişmiş olsa da hala siyasetçilerin dilinde ve medyada kendini dönem dönem gösteriyor.