Enerjinin, ülkelerin kalkınma ve gelişmişlik bazında en önemli göstergelerden biri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kumbaroğlu, şöyle devam etti:
"Özellikle 20. yüzyılın ortalarından itibaren enerji üretim ve tüketim yöntemleri ile yerine yenisi konulamayacak enerji kaynaklarının kullanımı, en temel sorunlardan biri oldu. Daha sonra aralarında güneş enerjisinin de bulunduğu yenilenebilir enerji kaynaklarının önemi anlaşıldı. Bugün geldiğimiz noktada geliştirilmeyi bekleyen yegane enerji kaynaklarının kullanımına yönelik ciddi çalışmalar var."
Prof. Dr. Kumbaroğlu, Türkiye'nin yenilenebilir enerji potansiyelinin birçok Avrupa ülkesine göre çok daha fazla ve ekonomik olduğunun altını çizerek, şunları söyledi:
"Ülkemizin yenilenebilir enerji açısından sahip olduğu imkanlar neredeyse tüm Avrupa ülkelerini kıskandıracak nitelikte. Türkiye'nin güneş enerjisinde gerek güneşlenme süresi, gerekse radyasyon değeri bakımından potansiyeli en düşük bölge Karadeniz. Almanya'nın potansiyeli en yüksek bölgesi Bavyera eyaleti. Karadeniz'in güneş enerjisi potansiyeli Bavyera'dan daha yüksek. Yani Almanya'nın potansiyeli en yüksek bölgesinde yenilenebilir enerji kaynağının hacmi Türkiye'nin potansiyeli en düşük bölgesine kıyasla daha az."
Bu potansiyele rağmen Türkiye'de kurulu güneş enerjisi gücünün 45 MegaWatt iken Almanya'da 38000 MegaWatt olduğuna işaret eden Prof. Dr. Kumbaroğlu, "Almanya'da yaklaşık 850 kat daha fazla bir güçten bahsediyoruz. Rusya, dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip. Buna rağmen Rusya'nın gelecek döneme ilişkin çok önemli güneş enerjisi yatırım planları var. Bugün itibariyle 5 MegaWatt güneş enerjisi gücüne sahip Rusya, yıl sonuna kadar güneş enerjisi hacmini 60 MegaWatt'a 2020 yılında ise 1500 MegaWatt'a çıkarmayı hedefliyor. Rezerv zengini Rusya'nın dahi bu tür planlamalar yaptığı bir dönemde, maalesef ülkemiz sahip olduğu potansiyeli avantaja dönüştürebilecek üretimi gerçekleştiremiyor" ifadesini kullandı.