Almanya lideri Angela Merkel'in baskısı sonucu Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk'un da 18-19 Haziran tarihlerinde Azerbaycan'a yapması planlanan ziyaretini iptal etmek zorunda kaldığı bildirildi. Tusk, Azerbaycan yönetimini acil şekilde arayarak ziyareti için yeni tarih belirlenmesi gerektiğini ifade etti.
Azerbaycan haber portalı 1news.az'ın AB kurumlarındaki kaynağa dayandırdığı haberinden bazı başlıkları aktarıyoruz:
'AVRUPA'NIN YENİ ŞEFİ'
Bilindiği gibi, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 21-22 Mayıs 2015 tarihinde Riga'da yapılan Doğu Ortaklığı Zirvesi'ne katılmadı. Etkinlikte ülkeyi Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Mamedyarov temsil etti. Ülke lideri, artık o sıralar, Angela Merkel'in I. Avrupa Oyunları'na katılacak kişi sayısının maksimum azaltılması yönündeki talimatından haberdardı. Dahası, Azerbaycan'ın zirvenin sonuç bildirgesine katılım kararı, Donald Tusk'un Cumhurbaşkanı Aliyev'e yaptığı kişisel telefonun ardından alındı.
Tusk, ülke liderini bu belgeye katılmayı rica etti ve Aliyev, meslektaşına saygıdan bunu kabul etti. Ancak bunu, Azerbaycan'ın özel görüşüne vurgu yapılarak yaptı.
1news.az'ın elde ettiği bilgiye göre, Tursk bu görüşme sırasında İlham Aliyev'in I. Avrupa Oyunları için Bakü'ye davetini kabul etti. Anlaşmazlık yaşanacağına dair hiçbir belirti yoktu. Tusk, haziran başında Twitter hesabından yaptığı açıklamada, yakında Bakü'yü ziyaret etmeyi planladığını yazdı. Ancak neredeyse eşi görülmeyen bir baskı geldi.
Next week includes meetings with @PM_GOV_PG Peter O'Neill & @Amnesty SecGen @SalilShetty, and a visit to Azerbaijan. http://t.co/0N0H9pDwLy
— Donald Tusk (@eucopresident) 12 Haziran 2015
Avrupa Konseyi Başkanı, "Spor Haklardan Yana" başlıklı Azerbaycan karşıtı kampanyaya katılan Avrupalı parlamenterler grubunun yoğun suçlamalarıyla karşılaştı. Aralarından, eşcinsel hakları savunucusu Hollandalı parlamenter Kati Piri, bir mektup yayınlayarak, Tusk'u Avrupa Oyunları sırasında planlanan Azerbaycan ziyaretini iptal etmeye çağırdı. Neden olarak, bu ülkedeki insan hakları ihlalleriyle ilgili rutin iddialar gösterildi.
TUSK İLE SINIRLI DEĞİL
Ancak Donald Tusk üzerindeki baskı, Avrupalı parlamenterlerin çağrılarıyla sınırlı kalmadı. Portala konuşan kaynak, bu süreci başlatan Almanya Başbakanı Angela Merkel'in şahsen Donald Tusk'u arayarak Bakü ziyaretini ertelemesini talep etti. Farklı deyişle, Şansölye Avrupa Konseyi Başkanı'nın reddedemeyeceği bir teklifte bulundu. Eli kolu bağlı Tusk, Azerbaycan'ı arayarak 18-19 Haziran'da Bakü ziyaretinin mümkün olmadığını bildirdi ve yeni tarihlerin belirlenmesini istedi. Tarihler şöyle kalsın Merkel'in faaliyeti sonuç verdi ve Tusk ile sınırlı kalmadı. Engellere rağmen binlerce Avrupalı sporcunun katıldığı 1. Avrupa Oyunları'nın açılış törenini Avrupa Birliği'nin çoğu lideri kaçırmış oldu. Kulağa paradoks olarak gelebilir ancak Avrupa liderleri, yeni patronlarının sıkı talimatını uysalca sineye çekti.
ULUSLARARASI POLİTİKANIN DEVLERİ BAKÜ'DEYDİ
Diğer taraftan, geleneksel olarak Azerbaycan ile iyi ilişkilere sahip ancak buna rağmen 1. Avrupa Oyunları'nın açılışına gelmeyen Baltık ülkelerin duruşu da pek anlaşılmıyor. Merkel'in cetveli gerçekten de bu kadar el acıtıyor mu? Gerçek şu ki Almanya'nın uluslararası arenadaki saldırgan davranışı, bu ülkede son zamanlarda güçlenen İslam fobisiyle birlikte tedirgin ediyor.
MERKEL'İN YUNANLILARI BOYUN EĞDİRME ÇABASI
Merkel'in ne kadar gaddar olabildiğini Yunanistan tutumu gösteriyor. Bilindiği gibi Yunanistan ötü ekonomik zorluklar çekiyor ve kısa zamanda borçlarını kapatamazsa iflas riskiyle karşı karşıya kalacak. Bu uyarı, IMF Başkanı Christine Lagarde'dan geldi. İflasın yanı sıra, Yunanistan Euro Bölgesi'nden ayrılmanın eşiğinde ancak buna en çok Yunan ekonomisinin en büyük kreditörü Almanya direniyor.
Avrupa para bloğunun en büyük yararlanıcısı Almanya'dır. Bu ülke, ortak para birimi sayesinde kendi koşullarını dikte edebiliyor ve Alman ekonomisinin temeli olan ihracatını artırabiliyor. Bu arada Yunanistan, bu konuda yalnız değil. Fransa, İspanya ve İtalya da Euro Bölgesi'ne katıldıktan sonra büyük gerileme yaşamaya başladı. Böylece, "Euro Bölgesi'nin gerçek sorunu kim, Yunanistan mı Almanya'nın desteklediği ortak para birimi mi?" gibi tamamen mantıklı bir sorunun yanıtı belli.
ALMAN TÜRKLER ÜLKEYİ TERK ETMEK ZORUNDA
Farklı boyutta olsa da benzer saldırganlıkla Almanya vatandaşları olarak dini azınlıklar da karşı karşıya. Çok sayıdaki araştırmanın gösterdiği gibi, İslam fobisi bugün Alman Türklerinin en büyük korkusu haline gelmiştir. Batı'nın İslamlaşmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar (Patriotische Europäer gegen Islamisierung des Abendlandes — PEGIDA) hareketinin son zamanlarda gücünü artırması durumu daha da kötüleştiriyor. Almanya'nın, göçmen sayısının en yüksek olduğu Avrupa ülkesi olduğu dikkate alındığında bu durum, ciddi etnik ve dini patlamaya yol açabilecek saatli bombayı andırıyor.
Avrupalı araştırmacılara göre, Alman Türklerin yurtlarına dönmenin temel nedenlerinden biri İslam fobisidir. Üstelik çoğu, hiçbir zaman Türkiye'yi ziyaret etmemiş ve bu ülkeyi sadece velilerin anlattıklarından biliyor. Buna rağmen, değişimlerden o denli usanmışlar ki, bilmedikleri tanımadıkları Türkiye'ye taşınmayı yeğliyorlar, çünkü ırkçılığın, ayrımcılığın ve İslam fobisinin hüküm sürdüğü bu durumdan başka çıkış yolu görmüyorlar.
BBC'nin haberine göre, Türk-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı'nın 2013 yılında yaptığı araştırma, Türkiye'ye dönenlerin büyük kısmının üçüncü veya dördüncü nesil göçmenlerden olduğunu, Almanya'da doğup büyüdüğünü ancak geleceklerini bu ülkede görmediklerini gösterdi. Araştırmalar, sayılarının azalmayacağını gösteriyor. Bu durum, Angela Merkel döneminde daha da kötüleşti. Şansölye, çok kültürlülüğün çöküşüne ilişkin sayısız açıklamalarıyla "şövenist cini" şişesinden çıkarmış oldu.
Nazilerin iktidara gelmesine 3 yıl kala Kazmierczak olan soyadını Kasner'e değiştirmek zorunda kalan bir babaya sahip siyasetçinin bunu yapması çok garip. Angela Merkel'in dedesi Ludwig Kazmierczak Polonya kökenliydi ve I. Dünya Savaşı sırasında Almanlara karşı savaşıyordu. Ancak görünüşe bakılırsa, Almanya hükümetinde üst düzey görev almak, şovenizm oyunlarının uluslararası toplumuna ne gibi riskler taşıdığını unutmak için yeterli, özellikle Almanya'da etnik ve dini azınlıkların haklarının ihlali söz konusuyken.
ALMAN RÖVANŞÇILIĞI
Almanya'nın hırsının ne olduğunu, dünya tarihi çok iyi hatırlıyor. Bu ülkenin dünya haritasını değiştirme ve dünya politikasında egemen konumu elde etme çabasından doğan iki dünya savaşına bakmak yeterli. Bunu Avrupalılar da çok iyi biliyor. Times, İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'in, Berlin Duvarı'nın yıkılmasına iki ay kala, Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçev'a Batı'nın, Almanya'nın birleşmesini istemediğini söylediğini ve bunu engellemesi için elinden geleni yapmasını istediğini yazmıştı. Thatcher, Kremlin'de Gorbaçev ile görüşme sırasında, "Birleşik Almanya'yı istemiyoruz. Bu, savaş sonrası sınırların değişmesine yol açacak. Biz buna izin veremeyiz, çünkü bu gelişme tüm uluslararası istikrarı bozacak ve güvenliğimizi tehdit altında bırakacak" demişti.
Almanların kendileri de bu hoşnutsuzluğun farkında. Spiegel dergisinin sayılarından birinin kapağında, Angela Merkel Nazi subayları arasında Atina Akropolis'i önünde gösterildi. Bu resim, Berlin'in müttefikleri ile ilişkilerdeki gerginliği çok iyi yansıtmakta.
Almanya'nın Euro Bölgesi'ndeki ekonomik diktesi, sıkça Nazilerin politikası ile kıyaslanıyor. Spiegel, "Dördüncü Reich" başlıklı makalesinde bu antipatiyi hatırlatıyor. Araştırma şirketi Stratfor'un yayınladığı makaleden birinde, "Almanya'nın başlattığı I. Dünya Savaşı'nın sedasının 100 yıl sonra yankılandığı" kaydediliyor. Stratfor Başkanı George Friedman, konuşmalarından birinde Mark Twain'in, "Tarih tekrarlanmaz, kafiyeli akar" sözlerini hatırlatarak, "Duyamayacağımız kafiye var. Süreç, onun erken aşamasında bulunur ve Almanya'nın 1914 yılında bulunduğuna benzer bir rotaya girer. Güçler toplanıyor ve eğer süreç başladıysa iyi niyet tarafından kontrol edilemez" yorumunda bulundu.
ALMANLAR RUSYA'YA KARŞI MÜCADELE ETMEYE HAZIR DEĞİL
Almanya açık şekilde hızını artırmakta ancak hırslarının yeniden doğuşundan bahsedilirken bu oyunda özel role sahip ABD'ye değinmemek yanlış olur. Almanya, göz ardı edilmeyecek kadar güçlü ancak tek başına kendi iradesini dayatacak kadar güçlü değil. Bu konuda desteğe ihtiyacı var ve bu desteği bulmuş durumda. Örneğin, Ukrayna'daki devrimin ve Devlet Başkanı Yanukoviç'in azledilmesinin temel sponsorlarından biri olan Almanlar, tek başlarına Rusya'ya karşı mücadele etmeye hazır olmadıkları ortaya çıktı. Bu durumda, Amerikan ortaklarını Moskova ile ilişkilerde itidale çağırdılar. Ancak Merkel, Putin ile ilişkilerde tavizlere hazır olsa da ABD'li meslektaşları, geri adım atmak niyetinde olmadıklarını net şekilde ortaya koydu, yani Şansölye aldığı rolü sonuna kadar oynamak zorunda. Bu son, zaferle bitmese de.
Başta Almanya olmak üzere Avrupalılar, küresel çatışmaya doğru hızla ilerleyen "Rusya karşıtı trene" zorla bindirildi. Almanya, jeopolitik sahneye çıkma zamanı geldiğine inandırıldı. Görünüşe bakılırsa Merkel, mevcut duruma karşı çıkan herkese kaba şekilde çıkışarak sadece büyük jeopolitik satranç tahtasında kendisine ayrılan figürün rolünü icra etmekte.