'AİLEM DE HALA SOSYALİST'
KP'nin Antalya adayı Natalia Koyuncu'nun Sputnik'in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
NATALİA KOYUNCU'NUN SEÇİM KONUŞMASI İÇİN TIKLAYIN
— Daha önce siyasi çalışmalarınız oldu mu? Aktif siyasetle nasıl tanıştınız?
'KADINA YAKLAŞIM ETKİLİ OLDU'
— Neden Komünist Parti'yi seçtiniz?
AMAÇ: TÜRKİYE'DE YAŞAYAN ESKİ SOVYET HALKLARIYLA İLİŞKİ KURMAK
— İstanbul'da yaşıyorsunuz ama Antalya'dan milletvekili adayı oldunuz. Özellikle Antalya'yı seçme nedeninizi öğrenebilir miyiz?
Sizin de bildiğiniz gibi, Antalya ve çevresinde Eski Sovyet halklarından pek çok insanımız yaşıyor. Pek çoğu, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ile evlenmiş, bu ülkede yaşayan, bu ülke için çalışan ve yurttaşlığını kazanmış insanlar. Kendi kültür derneklerini ve okullarını kurmuşlar. Bu nedenden dolayı, hem seçim sürecinde, hem de bu sürecin sonrasında bu kesim ile ilişki kurmak, mevcut ilişkilerimizi geliştirmek, partinin sesini bu insanlara da taşımak ve örgütlenmek için Antalya'nın iyi bir seçim bölgesi olduğunu düşündük.
'SINIFSAL PERSPEKTİFLE HAREKET EDİYORUZ'
— Milletvekili olursanız özellikle hangi sorunları çözmek istiyorsunuz? Hedefleriniz nelerdir?
Partimizin ülke geneli ile ilgili olarak ortaya koyduğu sınıfsal bir perspektif var. Bu doğrultuda, milletvekili olayım veya olmayayım, fark etmez, mevcut sorunların kaynağının mevcut düzen olduğu gerçeğinden yola çıkarak ve her alanda mücadele ederek Sosyalist Türkiye'yi kurmak asıl hedefimizdir. Bu noktada önemli olan, Meclis'e girmek değil, yaşamın her alanında halkımızın aktif siyasete katılımını sağlamak ve emekçi kesimleri örgütlemektir. Bu noktada, Türkiye'de yaşayan eski Sovyet halklarını temsil eden milletvekili adayı olarak benim misyonum, bu kesimin sorunlarını anlamak, bu sorunların çözümü için gerekli kolektif çalışmayı örgütlemektir. Ancak, dediğim gibi, insanlarımızın yaşadığı kültürel, sosyal ve ekonomik sorunların temelinde bu düzen yatıyor. Düzeni değiştirmeden, Sosyalist Türkiye'yi kurmadan, mevcut sorunlarımıza tam anlamıyla çözüm getirmek pek de mümkün gözükmüyor.
‘HAZİRAN 2013'TE KADINLAR BOYUN EĞMEDİ'
— Türkiye'de kadınların durumuna ilişkin gözlemlerinizi öğrenebilir miyiz? Sizce kadınların en temel sorunları ne?
Mevcut düzen, artık kadınların nitelikli iş gücünü oluşturması ihtiyacını duymuyor. Bu, aslında kadınlara yönelik küresel bir saldırı. Kadınları eve tıkıp, bir anneye, itaatkar bir eşe ve doğum makinesine indirgemeye çalışıyorlar. Bu nedenden dolayı, kadın, ekonomik ve sosyal yaşamdan soyutlanıyor ve eve kapatılıyor. Amaç, kadının, doğum yapmak suretiyle erkeklerden oluşan mevcut "ucuz" iş gücünü büyütmesi, bu ucuz emekçilere kaynak sağlaması. Güzel ülkemizde kadına yönelik şiddet, saldırı ve her türlü baskıların altında da bu gerçek yatıyor. Özellikle, son on yıldır kadınlara yönelik şiddetin %1400 oranında artması ve bu durumun da böyle bir döneme denk gelmesi şaşırtıcı bir tesadüf değil. Türkiye'de, çalışan kadınlar, özellikle beyaz yakalılar, Haziran 2013'te bu duruma boyun eğmeyeceklerini gösterdiler. Her türlü eylemde en önde yer alan kadınlar, toplumun ve siyasetin en dinamik bileşeni olduklarını kanıtladılar. Bu yüzden, kendilerine yönelik tüm baskılara, cinayet ve tacizlere rağmen, bugün, Türkiye'de kadınlar, boyun eğmiyor ve mücadele ediyorlar. Ki, erkek egemen muhafazakar toplumda, siyasete kadın dilinin ve mücadelesinin girmesi aydınlanma, demokrasi, özgürlük ve eşitlik açısından çok önemlidir.
‘TÜRK VE RUS KADINLARIN SORUNLARI ORTAK'
— Türkiye'de çok sayıda Rus kadın da yaşıyor. Onların çözülmesi gereken sorunları neler?
Aslında, Türkiye'de yaşayan Slav kadınların sorunları, Türkiyeli hemcinslerinden daha farklı değil. Ancak, Slav kadınları ve çocukları, pek çok bakımdan daha çok baskıya maruz kalıyorlar. Ya seks işçisi ("Nataşa") olarak damgalanıyorlar, ya da bir köleye indirgeniyorlar. Örnek olsun, burada yaşayan Slav kadınların çoğunluğunun kendi kültürlerini yaşamak, çocuklarına kendi kültür ve dillerini de öğretmek, çalışmak ve kendilerini ifade etmek gibi hakları yok. Daha doğrusu, pek çoğu, Türkiye'ye geldikleri andan itibaren kendilerini yoğun bir baskı içinde bulunuyorlar. Slav kadınları, Türkiyeli hemcinsleri gibi örgütlü olmadıkları için, seslerini duyuramıyorlar. Çocuklarımızın durumu ise daha vahimdir. Antalya ve İstanbul'daki bazı okullar haricinde çocuklarımızı gönderebileceğimiz, anadillerinde laik, bilimsel ve kültürel eğitim almalarını sağlayabileceğimiz kurumlar yok. Bu konu da, Türkiyeli kardeşlerimizin eğitim alanındaki sıkıntıları ile aynıdır, laik ve bilimsel eğitim için ortak mücadeleyi gerektirmektedir.
— Başarılı olacağınızı düşünüyor musunuz? Meclise girememeniz halinde, yine hedefleriniz için çalışmaya devam edecek misiniz?
Başarı, göreceli bir kavram. Meclise girersiniz, ama egemenlerin veya parti sultasının kuklası olarak Meclis'te el kaldırmak bir başarı değil, trajedidir. Yukarıda da dediğim gibi, benim değil, halkımın başarısı önemlidir; ve Meclis'e girsek de girmesek de, emekçi halkımız için çalışmalarımız devam edecektir.
'EMEKÇİLER ARASI İLİŞKİLERİN GELİŞMESİ ÖNEMLİ'
— Türkiye-Rusya ilişkilerinin mevcut durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? İlişkilerin daha da gelişmesi için neler yapılabilir?
Türkiye Cumhuriyeti ve Rusya Federasyonu arasındaki ilişkiler, mevcut uluslararası dengeler çerçevesinde şekilleniyor. Her ikisi de kapitalist olan bu devletlerin ilişkilerinde, bölgesel enerji politikaları ve siyasi konjonktür önemli faktörler. Her iki ülke arasındaki sosyal ve kültürel ilişkilerin gelişmesi, yukarıda bahsettiğim "hassas" dengeler üzerinden gerçekleşiyor. Her iki ülkenin de egemen sınıflarının dönemsel çıkarları bu gelişmeleri etkiliyor tabii ki. Bizim açımızdan, ülkeler arasında değil, o ülkelerde yaşayan emekçi halklar arasındaki ilişkilerin gelişmesi önemlidir. Bu bağlamda, her iki ülkenin halkları arasındaki ilişkinin gelişmesi, bu ülkelerdeki sınıf mücadelesinin de gelişip, enternasyonel boyutta iş birliğinin artması ile doğru orantılıdır, diye düşünüyorum.