Toplantının katılımcılarından Andrey Boldırev, Sputnik Haber Ajansı'na yaptığı açıklamada, Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'ndaki rolünü, politikasını ve büyük güçlerle ilişkilerini yorumlayarak şunları söyledi:
"Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı'ndaki politikası, Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda izlenen politikaya dayanıyordu. Temelinde, toprak bütünlüğünü ve devlet olarak kendini koruma ihtiyacı yatıyordu. Bu, İkinci Dünya Savaşı döneminin üç belirleyici gücü: İngiliz-Fransız bloğu, Sovyetler Birliği ve Almanya-Japonya-İtalya ittifakı arasında dengeyi öngörüyordu. Bunun sonucunda Türkiye, 1939-41 yılları arasında sigorta niteliğinde bir sıra anlaşma imzaladı. 1939 tarihli İngiliz-Fransız-Türk karşılıklı yardım anlaşması, Fransa'nın Mayıs 1940'ta Almanya'ya yenilmesiyle İngiliz-Türk anlaşmasına dönüştü. Sovyetler Birliği ile 25 Mart 1941'de tarafsızlık anlaşmasının ardından, 18 Haziran 1941'de Almanya ile saldırmazlık paktı imzalandı. Türkiye'nin nihai amacı, dünya savaşına çekilmeyi önlemekti ve bunu, kolektif anlaşmalar yoluyla başarmayı planlıyordu. Bu bağlamda savaşa dahil olmanın tek nedeni Akdeniz yönünden boğazlara saldırı olabilirdi. Ankara, Karadeniz yönünde güvenliğinin tamamen Montrö Sözleşmesi ve Sovyetler Birliği ile yapılan anlaşmalar, yani 1925 tarihli Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması ve 25 Mart 1941 tarihli Tarafsızlık Anlaşması ile güvence altında olduğundan emindi."