Bu çağrılar, Ankara’nın bölgesel konulara ilişkin tutumunda değişiklikler meydana geldiği şeklinde okunabilir mi? Bölgedeki gelişmeler ve bugünkü Türkiye-İran ilişkilerinin hali göz önüne alınırsa, Irak ve Suriye’deki çatışmalarında Türkiye ve İran’ın ortak arabuluculuğu fikri ne kadar gerçekçi?
Konuyla ilgili Sputnik Haber Ajansı’na konuşan Türkiye Cumhuriyeti’nin (E) Tahran Büyükelçisi, TEPAV Ticaret Çalışmaları Merkezi Direktörü Bozkurt Aran, şunları söyledi.
Türkiye-İran ilişkileri önemli ilişkilerdir. Türkiye ve İran, bölgenin iki önemli etkin ülkesidir ve bunlar bölgedeki sorunları müştereken çözmek zorundadırlar. Hem İran hem Türkiye birbirinin hayati menfaatlerine haleldar etmezler, halk tabiriyle, birbirinin baş parmaklarına basmazlar. Böyle olduğu için elbette “etraftaki sorunları birlikte çözelim” mesajı doğru bir mesajdır. Ülkelerin menfaatleri, ülkelerin yaklaşımları farklı olabilir ama her iki ülke de birbirinin varlığını dikkate almak durumundadır.
Şimdi bakın, arabuluculuk, kolaylaştırıcı veya bir araya girmek şeklinde değil, bu iki ülkenin karşılıklı olarak ‘birbirinin menfaatlerini tamamen yok farz etmeyeceği anlamında ortadaki sorunun çözümlenmesi için birlikte hareket edelim’ ifadesinden ibarettir. Yani bir niyet ifadesidir ve şu anlama geliyor: ‘Biz birbirimizi tanıyoruz, bu sorunlar bizim de müdahil olmamız gereken sorunlardır ve buna karşı beraber vaziyet almamız lazım.
Türkiye-İran Parlamentolararası Dostluk Grubu Genel Sekreteri ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Ali Özgündüz ise konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu.
Aslında Türkiye’ye yakışan bu tür ihtilaflarda arabuluculuk rolüdür. Geçmişte İran-Irak savaşında Türkiye, her iki devletin, yani hem İran’ın hem de Irak’ın güvendiği ve ikisinin de temsilciliğini yapan bir ülkeydi. Yine Filistin-İsrail meselesinde Türkiye, her iki devletin arabulucu olarak kabul ettiği ve güvenilen bir ülkeydi. Bu, 4-5 sene öncesine kadar sürdü.
Gerek Recep Tayyip Erdoğan gerekse Davutoğlu “Müslüman Kardeşler” ekolünden geldikler için, “Müslüman Kardeşler” ekolünün bölgeye hakim olmasını, dolayısıyla, Alevi Suriye rejiminin, daha doğrusu seküler laik rejiminin devrilmesini ve bu rejimler yerine orada da “Müslüman Kardeşler”in iktidara gelmesini istiyorlar. Dolayısıyla, Suriye üzerinden Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Fas, Cezayir, Tunus, Kuzey Afrika’ya kadar bir Sünni İslam Dünyası oluşturmak ve bunun da liderliğini Türkye’nin yapması hayaline kapıldılar. Bu, yeniden Osmanlı’yı canlandırma projesidir. Ama olmadı. Suriye’de yenilgiye uğradılar. Bu konuda da İran’ı suçluyorlar. Dolayısıyla, Arap bloğunda yer alarak ki, ABD’nin desteklediği bir blokta, yeniden bir denge oluşturmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla, bu makro plan çerçevesinde Türkiye’nin Arap koalisyonundan çekilmesini, bu Hükümet durduğu sürece, ben mümkün görmüyorum.