Rusya ve Türkiye arasındaki iki ilişkilerin çeşitli yönleri ile ele alındığı konferansa Moskova, Sankt Petersburg, Kazan, Nijniy Novgorod, Belarus ve Ukrayna'dan çeşitli eğitim ve araştırma kurumlarının uzmanları katıldı.
Konferansta Türkiye'deki ideolojik mücadele, Rusya'nın çıkarları bağlamında Türk-Çin ilişkileri, iki ülkenin iktidardaki partileri, Eski Türk Kaynak Bilimi alanındaki modern Rus-Türk diyalogu, Türk Akımı ve Şanghay İşbirliği Örgütü kapsamında ilişkiler konuşuldu.
"ÇIKARLARA GÖRE HAREKET EDİLİYOR"
MGIMO Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Andrey Fedorçenko, açılış konuşmasında şunları söyledi:
"Ülkeler arasında, Rusya ve Türkiye’nin yatırım işbirliğinin bayrak gemisi olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali gibi sıkı ticari ve yatırım işbirliği, milyarlarca dolara ulaşan yatırımlar varsa, ikili ilişkilerin bu sağlam temelini sarsmak zor. Genel olarak iki ülke arasındaki ilişkiler, ara sıra çatışma ve anlaşmazlık yaşayan akraba ilişkilerine benzetilebilir. Ama her şeye rağmen bu iki akrabanın çok fazla ortak çıkarı var ve bu iki akraba, yani Rusya ve Türkiye bu çıkarlara göre hareket ediyor. Halihazırda MGIMO Türkoloji Merkezi ile ilgili yayıncılık, analiz, konferans çalışmaları devam ediyor. Ayrıca iki ülke üniversiteleri arasında ilişkiler geliştiriliyor. MGIMO’da bir ay önce, Rus-Türk Bilim ve Eğitim Komisyonu toplantısı yapıldı. Toplantıya Rusya ve Türkiye’nin en büyük üniversitelerinin rektörleri katıldı. İki ülke araştırmacıları ve üniversite çalışanları arasında yeni bir temas hattı geliştirilecek. Elbette anlaşmazlıklar, ihtilaflar var ama bir Türk atasözünün de dediği gibi, 'dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar'. Biz de bu yolları ve bilim alanında ortak noktaları arayacağız."
"TÜRKİYE'NİN ROLÜ ARTIYOR"
MGIMO Doğu Araştırmaları Bölümü Profesörü ve Sosyal Destek Vakfı Müdürü Sergey Drujilovskiy ise şöyle konuştu:
"Türkiye, son yıllarda bölgesel ve küresel politikadaki rolünü arttırmaya çalışıyor. Türk yönetimi, bu doğrultuda birkaç girişimde bulundu. Bu girişimler, modern dünya politikasında Türkiye’nin özel rolünü belirleme amaçlı. Bugün, Türkiye’nin yeni politikasının bazı sonuçlarını değerlendirebilir ve Rusya’nın çıkarları ile ilişkilendirebiliriz. Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerdeki negatif eğilimleri kırmayı başardığı ortada. Rus-Türk ilişkilerindeki mevcut anlaşmazlıkları kabul ederken, aynı zamanda Türkiye’nin dış politikasında büyük ölçüde Rusya'nın çıkarlarına uygun olan yönlere dikkat çekmek gerekiyor. Türkiye’nin desteklediği ticari ve ekonomik ilişki potansiyeli arttı. Türkiye ve Rusya'nın, Batı’nın baskısı ve rahatsızlığına rağmen maliyetleri milyarlarca dolar olarak tahmin edilen ve uzun vadeli nitelik taşıyan büyük ölçekli doğalgaz ve nükleer proje konusunda anlaşmaya vardığını hatırlatmak gerekir. Bununla birlikte Türkiye, Rusya’ya uygulanan her türlü yaptırıma katılmayı reddetti. Ekonomi dışında iki ülkenin siyasi ilişkilerinde de ciddi ilerlemeler kaydedildi. 2010’da kurulan Rus-Türk Yüksek İşbirliği Konseyi başarılı bir şekilde faaliyet gösteriyor. Konsey kapsamında, her yıl iki ülke liderinin görüşmeleri gerçekleşiyor. Bu, Rusya için çok nadir bir uygulama, bırakın uzak ülkeleri hatta birçok BDT ülkelerine yönelik böyle bir uygulama yok. Karadeniz’in kendisi, öncelikle Rusya ve Türkiye’nin çabaları sayesinde, istikrar ve öngörülebilirlik bölgesi olmaya devam ediyor. Bu, hem Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’nin garantörü fonksiyonlarına sıkı sıkıya bağlı kalması, hem de Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Karadeniz Donanma İşbirliği Görev Grubu ve Karadeniz Uyumu Harekatı kapsamında gerçekleştirilen yapıcı çalışmayla ilgili. Modern Rus-Türk ilişkilerinin, ciddi endişelere yol açmadığını ve farklı siyasi ve askeri yönelime sahip komşu ülkeler arasında verimli işbirliğine iyi bir örnek olduğunu söyleyebiliriz."
"TÜRKİYE, BATI HAYALLERİNDEN KURTULDU"
Doğu Bilimleri Araştırmaları, Uluslararası İlişkiler ve Kamu Diplomasisi Merkezi Müdürü, MGIMO Diplomasi Akademisi’nin kıdemli öğretim görevlisi Vladimir Avatkov da konferansta yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"Türkiye, geçen yüzyılın sonlarındaki ideoloji arayışının ardından, ulusal çıkarlara dayalı yeni muhafazakâr rejimle birlikte kendini tamamen yeni bir küresel ortamda buldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi güçlü bir lidere sahip olan ülke, çok vektörlü politikaya geçti ve Batı yanlısı hayallerden kurtuldu. İktidardaki rejimin ılımlı politikası sayesinde Türkiye, çok önemli yer edindi, bir nevi terminal rolünü kazandı. Türkiye, çevresinde oluşan karmaşık güç dengesini bozmadan dengeli bir pozisyon almakta zorluk çektiğini gizlemiyor. Türkiye, omuzlarına çok ağır bir yük aldı. Bu, başta Rusya olmak üzere uluslararası toplumun desteğini gerektiriyor.
Rus ve Türk halkları, benzer değerlere sahip iki ülke. Aralarında ağırlıklı olarak siyasi ve tarihsel sınırlar var. Küreselleşme ve anti küreselleşme süreçlerinin genişlemesi bağlamında, iki halk arasındaki tutkunun nasıl gelişeceği önemli. Rusya ve Türkiye'nin, öncelikle kendilerine odaklanmaları, kimliklerini korumaları ve aralarında yakın ilişki oluşturacak demokratik modelleri geliştirmesi gerekiyor. Türk insanının değiştiği ve yakında daha da farklı olacağı açık. Rus insan da değişiyor. Her iki imparatorluk da yeni bir çağa adım attı. Peki, geleceğe bakmanın zamanı gelmedi mi?"