IŞİD militanlarının elindeki kimyasal silahların miktarı ne olabilir? Nasıl bir tehditle karşı karşıyayız?
Sputnik Haber Ajansı’na konuşan askeri uzman, emekli Deniz Kurmay Albayı Prof. Dr. Celalettin Yavuz, bu konuyla ilgili şöyle konuştu:
"CİDDİ BİR TEHLİKE OLABİLİR"
CELALETTİN YAVUZ: Irak’taki kimyasal silahların, Saddam Hüseyin devrildikten sonra bitirildiğini biliyorduk. Bu yeni bir şey. Bu silahların ne kadar etkili olduğu konusunda henüz bir bilgimiz yok. Ama kimyasalların kullanılması için, atma vasıtaları olan namlulu silahlar, yani toplar, uçaklar veya füzelerin olması gerektiğini biliyoruz. Bu silahlar acaba IŞİD’in eline geçti mi? IŞİD’in elinde bazı tanklar ve toplar olduğunu biliyoruz, ama uçak yok. Füzelerin de olmadığını biliyoruz, en azından şu ana kadar yoktu. Ama kimyasal silahlarla birlikte eğer füzeler de ele geçirildi ise o zaman ortada çok ciddi bir tehdit ve tehlike var demektir. Yani, Irak’taki kimyasal silahlar elbette bir tehlikedir. Ama atma vasıtaları, uzun namlulu veya uzun mesafeye atabilen topları, uçakları ve füzeleri olmaması halinde çok da büyük bir tehlike değildir.
Prof. Dr. Celalettin Yavuz, IŞİD’in elindeki silahların çok büyük bir tehlike teşkil etmediğini söylüyor. Ama yine de bölgede masum insanların ölümüne neden olabilir. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, konuyla ilgili Sputnik Haber Ajansı’na şunları söyledi:
ÜMİT ÖZDAĞ: Muhalefetin elindeki kimyasal silahların daha çok operasyonel boyutta bir tehdit olması söz konusudur. Ama stratejik anlamda bölgeyi tehdit edebilecek boyutta kimyasal silahları olduğunu düşünmüyorum. Tabi ki, Türkiye sınırları içerisinde böyle bir şeyi kullanırlarsa birçok Türk vatandaşı, Suriye vatandaşı, Ürdün vatandaşı, Irak vatandaşı ölebilir.
Peki, bunun olmaması için bu kimyasal tehditle nasıl mücadele edilmelidir? Bu sorunun çözümü için, Suriye’nin kimyasal silahların imha sürecinde olduğu gibi, Rusya, ABD, Çin gibi ülkelerin dahil olacağı, dünya toplumunun daha geniş bir katılımının sağlanması gerekmez mi?
Daha önce Sputnik Haber Ajansı’nın muhabirine konuşan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Direktörü Ahmet Üzümcü, konuyla ilgili şöyle konuşmuştu:
"ULUSLARARASI TOPLUMUN İŞBİRLİĞİ ÖNEMLİ"
AHMET ÜZÜMCÜ: Uluslararası camianın birlikte hareket etmesi, çeşitli ülkelerin gerekli kaynakları tahsis etmeleri ve karar mekanizmalarının da çabuk işlemesi, misyonun gerçekleşmesini büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Bunun sebeplerine gelince, bir kere, kimyasal silahların ortadan kaldırılması yönünde uluslararası camia arasında bir konsensüs bulunmaktadır. Şu anda 190 devlet bu sözleşmeye taraftır. Bundan da görülüyor ki, ortada bir uzlaşı var ve bu uzlaşının devam ettirilmesi, geri kalan ülkelerin de bir an önce üye olmaları yönünde gayretler gösteriliyor. Yani, bu konsensüsün fiiliyata dökülmesi anlamında taşımaktadır bu. Bir an önce geri kalan ülkeler eğer kimyasal silahları varsa onları imha etsinler ve bu sözleşmeye taraf olsunlar gibi bir ortak irade görüyoruz.
Tabi ki, bu misyonun gerçekleşmesi, Suriye krizinin çözümüne yol açmamıştı. Devam eden bir krizde, eğer bu konuda Rusya ve ABD gibi önde gelen ülkeler birlikte hareket edebilmişse, belki krizin diğer yönlerini de birlikte ele almaları ve işbirliği içinde hareket etmeleri mümkün olabilir diye ümit ediyorum. Ve bu misyonun başarılı bir şekilde sonuçlandırılmasının siyasi çözüm yolunda atılması öngörülen adımları da hızlandıracağını da ümit ediyorum.
Tabi ki, bu misyonun gerçekleşmesi, Suriye krizinin çözümüne yol açmamıştı. Devam eden bir krizde, eğer bu konuda Rusya ve ABD gibi önde gelen ülkeler birlikte hareket edebilmişse, belki krizin diğer yönlerini de birlikte ele almaları ve işbirliği içinde hareket etmeleri mümkün olabilir diye ümit ediyorum. Ve bu misyonun başarılı bir şekilde sonuçlandırılmasının siyasi çözüm yolunda atılması öngörülen adımları da hızlandıracağını da ümit ediyorum.
Uluslararası toplumun bir bütün olarak ortak bir tehdite karşı birlikte hareket etmesi şarttır. Hiç kuşkusuz, potansiyeli sınırlı ve geçici nitelik taşıyan ABD’nin başını çektiği uluslararası koalisyonun çabaları, bu tür konularda yetersiz olacaktır. Daha büyük ve uluslararası düzenin meşru gördüğü bir katılımın olması gerekir.