Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Paris saldırıları sonrasında gösterilen dayanışmanın benzerini, ABD'de öldürülen Müslümanlar ve Avrupa'da yakılan camiler konusunda da beklediklerini söyledi.
Batı ülkeleri İslam'a karşı çifte standart mı uyguluyor? Bu durum nasıl değişir?
St. Petersburg Devlet Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi'nden Doç. Dr. Sotniçenko Radyo Sputnik’e verdiği demeçte konuyla ilgili şunları söyledi:
"Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Batı toplumuna özgü soruna dikkat çekmeye çalışıyor. Söz konusu, Batı’nın dışındaki medeniyetlerin barbar veya vahşi olarak görülmesi. Modern Müslümanlar sıkça şu durumla karşılaşıyor: Charlie Hebdo veya başka yerde Avrupalılar öldürüldüklerinde tüm dünya bunu konuşuyor, ancak Müslümanlar öldürüldüklerinde bunu sükutla geçiştirmeye veya göz ardı etmeye çalışıyorlar. Davutoğlu, dünya toplumunu, Müslümanlar öldürüldüğünde Batı ülkelerinde aktif tepki görmesi için çağırıyor. Batı’nın şu anda, bu medeniyetin kurulduğu andan bu yana var olan geleneklerini değiştirmeye hazır olduğunu sanmıyorum. Hatta bence, Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu Batı’ya seslenmiyor, daha doğrusu Müslümanların yanı sıra Batı medeniyetinden olmayan tüm ülkelerin savunucusu duruşunu sergiliyor."
ÇİFTE STANDART
Fransız siyaset bilimci, Hürriyet gazetesinin Fransa’daki temsilcisi Burhan Özkoşar da radyomuza verdiği demeçte şöyle konuştu:
"Batı dediğimiz ABD ve Avrupa ülkeleri İslam’a karşı hep çifte standart uygulamıştır. Bu sadece Türkiye’ye özgü değildir. Batı geçmişte kökten dincilikten ve yakın tarihte de ırkçılıktan çok çekmiştir. Büyük savaşlar yaşamıştır. İnsan hakları ve demokrasi beşiği olan Batı ülkelerinde söz konusu köktendincilik olunca demokrasiyi unuturlar. Bunu geçmişte Çeçenistan’da yaşadık. Rusya’ya karşı destekledikleri Çeçenistan rejimini köktendincilik üzerine kurunca Batı desteğini çekmiştir. İran tutucu ve köktendincilik rejimini uygulamayı sürdürünce keza hep yalnız kalmıştır.
Türkiye bugüne kadar İslam konusunda Batı'da çifte standart ile karşılaşmamıştı. Ta ki Amerika’nın ılımlı İslam diye Türkiye üzerine giydirdiği gömleğe kadar. Amerika, Büyük Ortadoğu Projesi adı altında girdiği bölgede yanına Türkiye’yi aldı. Ancak İsrail’i Filistin’e karşı desteklemeye devam edince dönemin Başbakanı ve şimdiki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kızdırdı. Mavi Marmara olayında olduğu gibi İsrail’e karşı Türkiye’yi birçok konuda yalnız bıraktı. Öte yandan İsrail’e kafa tutan Türkiye’nin cezalandırılması için fırsat kollandığı müddetçe Türkiye’nin lehine görünen tüm gelişmeler aslında aleyhinedir.
Bu durum değişir mi? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu tutumunu sürdürdüğü müddetçe değişmeyecektir. Amerika Fethullah Gülen cemaatini besleyip büyütmektedir. ABD ve İsrail, cemaati Amerika dışındaki ülkelerde daha çok desteklemektedir. Onları orada yeşertip büyüttükten sonra zamanı geldiğinde Türkiye’de hatta bulundukları ülkelerde kullanmak isteyeceklerdir. Özellikle istihbarat konusunda Türkiye’de kullanarak ordunun gücünü zayıflattıkları gibi.
TÜRKİYE ÖNEMLİ MÜTTEFİK
Amerika’ya göre Türkiye, bölgede hem Ortadoğu için hem de Kafkaslar için önemli bir müttefik. Ancak güçlü bir Türkiye değil, istediklerinde kullanabilecekleri bir Türkiye lazım onlara. 1991 yılında ilk körfez savaşında Irak’a karşı kullanmak istediklerinde dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal kabul ettiğinde ordu karşı çıktığı için Irak’a giremedi. 2003 yılında yine ordu karşı çıktığı için TBMM’den 1 Mart tezkeresi geçmedi ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarını kullanamadılar. 1997 yılında ordunun muhtırasından sonra Amerika Fethullah Gülen cemaatini harekete geçirdi. Recep Tayyip Erdoğan ile koalisyon kurdurdu, 12 yıl ülkeyi yönettirdi. Türkiye’nin tüm gizli bilgilerine haiz oldu. Aslında koalisyonun bozulmasına ana sebep İsrail faktörüydü. Diğer dershaneler gibi faktörler öne çıkartılarak koalisyon bozulmuş oldu.
Burada amaç başkadır. Recep Tayyip Erdoğan çıkardığı Milli Görüş gömleği ile merkeze gelerek siyasetini yaptı. Batı'nın da istediği buydu zaten. Bu dönemde ülkeye gerçekten önemli hizmetler yapıldı. Bunu besleyen yabancı yatırımcı da vardı. Ülke yurtdışından giren yatırımlarla rekor düzeyde büyüme sağladı. Şimdi ise merkezden köktendinciliğe ve diktatörlüğe kaymaya başladıkça, Türkiye dış güçlerin istediği negatif doğrultuda ilerlemekte. Ancak şunu hatırlatmamız gerekir ki, Türkiye halkı bunların bilincinde. Dolayısıyla Türkiye halkının yeri geldiğinde demokratik kurallar içinde sorunlara çözüm bulacağı kanısındayım."