Peki, Türkiye'nin uzun yıllardır tanık olmadığı eğitim boykotu, hangi gerekçelere dayanıyor? Türkiye laik ve bilimsel eğitimle ilgili ne gibi şüpheler var? Tartışma yaratan boykot kararının ardından, ne gibi adımlar atılacak?
Kamu Emekçileri Konfederasyonu'na (KESK) bağlı Eğitim-Sen Genel Sekreteri Sakine Esen Yılmaz ve Alevi-Bektaşi Fedarasyonu Genel Başkanı Fevzi Gümüş, Sputnik Haber Ajansı editörlerinden Zeynep Ekim Elbaşı'nın sorularını yanıtladı.
ZORUNLU DİN DERSLERİNE KARŞI İMZA KAMPANYASI BAŞLATILACAK
Hükümetin eğitim sisteminde yaptığı değişikliklerle kendi ideolojisini uygulamaya çalıştığını savunan, KESK'e bağlı Eğitim-Sen Genel Sekreteri Sakine Esen Yılmaz, bu baskının başta Aleviler olmak üzere toplumun farklı kesimlerinde rahatsızlık uyandırdığını söyledi. Yılmaz şöyle konuştu:
"Uzun süredir toplumun çeşitli kesimleri rahatsız, özellikle 19. Milli Eğitim Şûrası'nda alınan kararlar farklı düşünen ve demokratik yaşamı savunan insanları tedirgin etti. Bunun üzerine kamuoyunda çeşitli vesilelerle tepkimizi dile getirdik. Hükümet bu tepkilerimiz sonucunda bir adım atmayınca Kadıköy'de yüz bin kişinin katılımıyla bir miting gerçekleştirdik. Mitingin ardından zorunlu din derslerinin kaldırılması, anadilde eğitim, ve demokratik bir yaşam talebiyle bu kez boykot kararı aldık. Özellikle Kadıköy'deki miting Türkiye'de ki hemen hemen bütün muhalif güçleri birleştirdi."
"BÜYÜKŞEHİRLERDE KATILIM YÜKSEK"
Alevi-Bektaşi Fedarasyonu Genel Başkanı Fevzi Gümüş ise boykotun temel talebinin eğitimdeki dinselleşme politikalarına karşı bilimsel ve laik eğitimin uygulanmasının hayata geçirilmesi olduğunu söyledi. "Eğitim sistemi bilimdışı dogmalarla doldurulmaya çalışılıyor. Her geçen gün dinsel kurallara göre biçimlendirilmeye çalışılan bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız" diyen Gümüş'e göre, Alevilerin zorunlu din dersine karşı AİHM'deki hukuki kazanımları görmezden gelindi. Gümüş'ün değerlendirmesi şöyle:
"Daha önce zorunlu din dersi varken ve buna karşı Aleviler hukuki kazanımlar elde etmişken zorunlu seçmeli iki din dersi daha müfredata kondu. Başörtüsü ilkokula kadar indirildi. Eğitim şûralarında karma eğitim tartışmaya açıldı. Okullara mescit kondu. Üniversiteler artık külliye şeklinde tasarlanıyor. Bütün okullar neredeyse imam hatipleştirilmeye çalışılıyor."
"HAZİRAN'A KADAR DEVAM…"
Büyük kentlerde boykota destek veren önemli bir kitlenin olduğunu savunan Gümüş, daha küçük kentlerde ise iktidar baskısı ve idari tehditler nedeniyle, katılımın az olduğunu belirtti. Bu boykotun bir uyarı olduğunu vurgulayan Yılmaz şunları ekledi:
"Bu bir dikkat çekme, kamuoyu oluşturma boykotuydu. Bu anlamda biz bu boykotun hedefine ulaştığını düşünüyoruz. Bu üç aşamalı bir eylem süreciydi. Önce 8 Şubat'taki büyük miting gerçekleşti Bugün yapılan boykot eylemin ikinci ayağı. Bundan sonra AİHM'in zorunlu din din dersleriyle ilgili almış olduğu kararın uygulanması için bir milyon imza toplayıp bunu Meclis'e vermeyi hedefliyoruz. Hazirana kadar Türkiye'nin bu konuda duyarlılığını artırmak niyetindeyiz."
"DİN DERSİ, TOPLUMUN TÜM KATMANLARINI KAYNAŞTIRIYOR"
Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcılarından Ali Yalçın ise boykotu ‘samimi bulmadığını' ifade ediyor. Boykota destek vermeme gerekçelerini anlatan Yalçın, temel hak ve özgürlüklerin kullanılması açısından boykotun uygulanabileceğini söylerken, "Türkiye'de laiklikten geçinen bir kesim" var diyor ve ekliyor:
"Eğitim Bir-Sen olarak anadilde eğitimin önündeki engellerin kaldırılmasından yanayız. Eğitim-Sen'in anaların diline gösterdiği teveccühü, anaların dinine göstermeyip, düşmanlık etmesini samimiyetsiz buluyorum. Eğitim-Sen, annelerin açık öğretim sınavına başörtülü girmesine dava açarak, darbe döneminin bahçesini kendilerine sermaye yapan bir sendikadır. Tekçiliğe karşıyız diyor ama devletin temel eğitim yasasıyla, karma eğitimi zorunlu olarak dayatmasını savunuyor. Tek cinsiyetli okullara karşı duruyor. ABD'de gibi laikliğin beşiği olan ülkelerdeki özgürlüğün, Türkiye'de uygulanmasının karşısında duruyor."
Yalçın, Din kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin Hinduizmden Hristiyanlığa, Yahudilikten Aleviliğe kadar inançların temel kodlarının aktarıldığı bir kültür dersi olduğunu savunurken, darbe sonrası dönemde zorunlu hale getirilen din dersinin Kemalist ideolojinin bir aracı olduğunu, şimdiki din dersi müfredatının ise toplumun tüm katmanlarını kaynaştırdığını söyledi.