Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, TRT Haber'de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmeler yaptı.
Davutoğlu, "Sayın Fidan'ın bütün diğer üst düzey bürokratlar gibi kendisiyle ilgili kararı verme hakkı var, o kendisiyle ilgili kararı ifade ettiğinde ben de bu karara Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi bende olan yetki itibarıyla saygı duydum ve bu anlamda da gereken adımlar atıldı. Buradan daha başka anlamlar çıkarmak doğru değil" diye konuştu.
ÇÖZÜM SÜRECİ
En öncelikli konularından birinin Çözüm Süreci olduğunu belirten Davutoğlu, sürecin toplumsal birlik ve toplumu geleceğe hazırlamak bakımından büyük önem taşıdığını söyledi.
Çözüm Süreci'nde herkesin görüşünü ifade edebilmesi gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, "Ama kimse de kendi siyasi düşüncesini şiddet kullanarak empoze etmeye kalkmamalı" ifadesini kullandı.
Çözüm Süreci'ne en kritik darbe olabilecek gelişmelerin 6-7 Ekim olayları sebebiyle yaşandığını vurgulayan Davutoğlu, "Tekrar bir şiddet ve terör estirerek bütün bu süreci bir anlamda ta en başına döndürecek, sıfırlayacak birkaç günlük stresli dönem yaşandı. Biz, hükümet kanadı olarak 2013 Nevruz'unda, Mart'ında neredeysek şimdi aynı yerdeyiz, ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyoruz" değerlendirmesinde bulundu.
"DEMİRTAŞ'IN KULLANDIĞI DİL DOĞRU DEĞİL"
"Hepsinin koordinasyonunu da biz 15 günde bir araya gelip yapıyoruz. İrademiz güçlü, neyin yapılacağı konusunda net bir tutumumuz var. Önemli olan herkesin üzerine düşeni yapması. 2013 Nevruz'unda verilen sözün getirilmesi, biz bunu bekliyoruz. 2013 Nevruz'unda verilen söz, Mart'ında, 2015'te Türkiye'de silahlı unsurların çekilmesi ve daha sonra silahlı yöntemlere bir son verilmesi, bunu bekliyoruz ve bunu da bir sürecin ana unsuru, ana ekseni olarak görüyoruz. Aksi takdirde eğer bir silahlı mücadele yürüyecekse devlet bu konuda kendisine bir taraf ya da şerit kabul etmez ama konuşacaksak birlikte bir yola gideceksek ki Sayın Demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı dil doğru dildi. Ben, kendisine de o dil dolayısıyla beni ziyarete geldiğinde, tebriklerimi ilettim. 'Bu dili sürdürün' demiştim. Ama Kobani'de kullandığı dil, bir şiddet diliydi, tahrik diliydi. Eğer o olmamış olsaydı muhtemelen bugün geldiğimiz noktaya Ekim ayının sonlarında gelmiş olurduk ve şu anda da çok daha ileri aşamada olabilirdik ama o tahrik dili ve kamu düzenine meydan okuyan dil, bugün Kılıçdaroğlu'nun da kullandığı dil ile aynı dil. O dile kapılmamak lazım."
İÇ GÜVENLİK PAKETİ