Ukrayna krizine siyasi çözüm sağlanması adına yeni bir diplomasi hamlesi başlatan Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Kiev'deki temaslarının ardından dün akşam Moskova'da, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüştü. Beş saati aşan üçlü görüşmeden, pazar günü Ukrayna Devlet Başkanı Pyotr Poroşenko'nun da katılımıyla dörtlü tele-zirve yapılması kararı çıktı. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov'un verdiği bilgiye göre liderler, Ukrayna'daki krizin çözümü için Minsk mutabakatlarının uygulanmasını öngören ortak belge hazırlanması için çalışıyor. Poroşenko ve Putin'in önerilerinin de ilave edildiği ortak belge, tele-zirvenin ana gündem maddesi olacak. Yürütülen çalışmaların ilk sonuçları bu telefon görüşmesinde belli olacak.
Peki Fransa ve Almanya liderleri, neden özellikle şimdi Kiev ve Moskova arasında diplomasi trafiği başlattı? Moskova görüşmesinden, Ukrayna krizinin gidişatı ve Avrupa güvenliği açısından nasıl sonuçlar çıkabilir?
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Özbay ve Uluslarararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) uzmanı Kerim Has, Putin-Hollande-Merkel buluşmasının tüm boyutlarını Radyo Sputnik'te değerlendirdi.
Doç. Dr. Fatih Özbay Moskova'daki üçlü görüşmeyi, 4-11 Şubat 1945 tarihlerinde İngiltere, ABD ve SSCB liderlerinin katılımıyla yapılan Yalta Konferansı ile kıyasladı. Putin, Hollande ve Merkel'in aslında yeni Avrupa düzenini tartıştığını belirten Özbay, "1945'te Yalta'da ‘yeni dünya düzeni ne olacak' diye görüşülüyordu, şu anda ise Moskova'da 3 lider ‘yeni Avrupa düzeni nasıl olacak' konusunu görüştü. Gördüğümüz kadarıyla taraflar birçok konuda mutabakata varamamış durumda. Ama bu görüşme Avrupa güvenliği ve istikrarı için çok önemli. Çünkü bu buluşma sadece Ukrayna'nın değil tüm Avrupa'nın güvenliğini belirleyecek" dedi.
Putin ve Hollande'in başlattığı diplomasi atağını, Ukrayna'da barış sağlanması için 'son çaba' olarak değerlendiren Özbay, "Şu anda Ukrayna çok kritik bir durumda, çatışmalar devam ediyor, görüş ayrılığı sürüyor. ABD'den Ukrayna'ya silah yardımı yapılabileceği söylentileri var. Rusya ile Batı arasında yaptırım restleşmesi yaşanıyor. Bu görüşme hakkında, Ukrayna'da barışın gerçekleşebilmesi için belki de son diplomatik çaba diyebiliriz" ifadelerini kullandı.
'Silah yardımı ihtimali AB'yi harekete geçirdi'
USAK uzmanı Kerim Has, Fransa ve Almanya liderlerinin diplomatik çözüm inisiyatifi almasının 2 ana nedeni olduğunu düşünüyor. Uzmana göre, son günlerde milislerin çatışma sahasında Ukrayna ordusu karşısında üstünlük kazanması ve buna bağlı olarak ABD'de Ukrayna'ya silah yardımının gündeme alınması, Avrupa Birliği'ni harekete geçmeye zorladı. Kerim Has, "Avrupa Birliği'nde silah yardımının Donbas'taki krizi, Ukrayna'nın daha içine doğru ve hatta Avrupa sınırına yaklaştırabileceği yönünde çekinceler var. Dolayısıyla silah yardımı düşüncesi AB'yi harekete geçirdi" yorumunda bulundu.
'Krizin kontrolü Putin'in elinde'
Peki Hollande ve Merkel'in Moskova'ya gidip Putin ile Ukrayna krizini görüşmesi, Rusya'ya karşı izlenen yaptırım politikasının etkisiz kaldığını kabul ettikleri anlamına gelir mi?
Akademisyen Fatih Özbay, Rusya'ya siyasi-ekonomik yaptırımlar uygulanırken Avrupa'nın iki patronunun Moskova'ya gelmesini ‘krizin kontrolünün Putin'in elinde olduğunun işareti' olarak yorumladı. "Mesele sadece Ukrayna'yı kurtarmak değil" diyen Özbay, iki Avrupa liderinin kendilerini de etkileyen yaptırımlardan kurtulmak için Ukrayna'daki krize artık bir çözüm bulmak amacıyla Rusya'ya gittiğini söyledi. Özbay, tarafların bir sonuç alabilmesi için Rusya'nın isteklerinin mutlaka alınması gerektiğini vurgulayarak şöyle konuştu:
"Eğer Rusya ikna edilemezse ve istekleri dikkate alınmazsa, bu girişimin sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. Bu da süreci çok tehlikeli bir boyuta götürebilir. Ortak noktalarda anlaşmaz zorundalar. Belki yaptırımlar yumuşatılacak veya Rusya'nın da istekleri dikkate alınacak."
'Federasyon veya özel statü çözüme yetmez'
Moskova yönetimi, Ukrayna'da federatif yapıya geçilmesi ile hem Donetsk ve Lugansk bölgelerini memnun edecek hem de ülkenin toprak bütünlüğünü koruyacak bir çözüm sağlanabileceğini söylüyor. Bunun "fiili bölünme" anlamına geldiğini savunarak üniter yapıdan taviz vermeyeceğini söyleyen Kiev ise, doğu bölgelerine özel statü verilmesine sıcak bakıyor. Öte yandan uzmanlar, federasyon ya da özel statü formüllerinin de Ukrayna krizini tam olarak sonlandıramayacağı görüşünde. Burada en büyük görevin Batı'ya düştüğüne dikkat çeken uzmanlar, NATO'nun Rusya'ya Ukrayna'nın ittifaka üye olmayacağı konusunda kesin garanti vermesi gerektiğini vurguladı.
'NATO, Ukrayna'yı üye yapmayacağını garanti etmeli'
İTÜ öğretim üyesi Fatih Özbay, "Ukrayna'nın geleceği Avrupa ve Rusya arasında tampon bölge konumunda kalmak olarak gözüküyor. Buna razı olmak zorunda. Rusya şunu diyor: ‘Doğuya doğru genişlemenize bir şekilde sabrettim ama Ukrayna bunun son noktası. Bunu da yaparsanız Rusya tamamen farklı bir politika izleyecek.' Bu anlamda Batının oturup karar vermesi gerekiyor. Net olarak ‘Biz Ukrayna'yı NATO'ya üye yapıyoruz ya da yapmıyoruz' deseler sorun ya da kötü ya da daha iyi hale gelecek. Ama dünya ve Avrupa istikrarı açısından, Rusya'ya açık ve net bir şekilde Ukrayna'nın NATO üyesi yapılmayacağının garantisi verilmeli" dedi.
'Veto yetkili özel statü önerisi'
USAK uzmanı Kerim Has ise Kiev'in Donetsk ve Lugansk'a vereceği özel statünün AB üyeliği ya da NATO üyeliği gibi dış politika, savunma ve ekonomik entegrasyon konularında veto hakkını da içermesi halinde, krizin çözülebileceğini ifade etti. Has, görüşlerini şöyle dile getirdi:
"Ben Ukrayna'nın federasyon olabileceğine pek ihtimal vermiyorum. Donbas'a özel statü verilebilir ama bunun da Ukrayna'daki krizi sonlandırabileceğini düşünmüyorum. Zira burada Rusya açısından en fazla kaygı duyulan hususlardan bir tanesi Ukrayna'nın NATO üyeliği ihtimali. Rusya, bunun gerçekleşmeyeceği yönünde kesin bir garanti istiyor. NATO, Rusya'ya ‘sözlü' olarak verdiği sözü tutmayıp 1999 ve 2004 yıllarında Doğu Avrupa'ya doğru genişlemişti. Donbas'a verilecek özel statünün AB üyeliği ya da NATO üyeliği gibi dış politika, savunma ve ekonomik entegrasyon konularında veto hakkını da içermesi halinde çözüm bulunabilir."