"Hayal Ediyorum" Mustafa Yılmaz'ın çevirisiyle, Prag Saat Kulesi oyunundan alıntılanan replik ise Nâzım Hikmet'in Türkçesiyle Türkiye'de ilk kez yayımlandı. Sınırlı sayıda basılan ve satışı yapılmayacak kitabın tüm nüshaları elle mühürlenip numaralandırıldı. Nâzım Hikmet'in külliyatının tamamlanmasına katkılarıyla bilinen araştırmacı M. Melih Güneş, hazırladığı kitabın sunumunda kısa bir söyleşi yaptı.
Mimarlar Odası, Nâzımseverlere doğum günü armağanı olarak sunduğu kitabın yayımlanma tarihi için özellikle 17 Ocak gününü seçti. Her ne kadar Türkiye'de Nâzım Hikmet'in doğum günü 15 Ocak olarak bilinse de Nâzım Hikmet'in öz halasının kocası Memduh Ezine'nin bir hatıratı, asıl tarihin 17 Ocak olduğunu belgeliyor.
Araştırmacı ve mimar M. Melih Güneş, yeni çalışması hakkındaki detayları Radyo Sputnik'te Süheyla Demir'in sunumuyla yayınlanan Radyo Sohbetleri programında anlattı.
NÂZIM'IN ASIL DOĞUM TARİHİ 17 OCAK
- Nâzım'ın Hikmet'in doğum tarihi epey tartışmalı, değil mi?
"Bu konu epey tartışmalı. Herkesin kendine göre kabul ettiği şeyler var. Hatta Nâzım'ın da kendine göre kabul ettiği bir doğum tarihi var; 20 Ocak… Sovyetler Birliği arşivlerine ve hatta şimdiki bazı Rusça internet sitelerine baktığınız zaman Nâzım Hikmet'in doğum tarihini 20 Ocak olarak görürsünüz. Çünkü Nâzım Hikmet'e sormuşlar, ‘Senin için bir doğum günü belirlememiz lazım, ne yapalım?' diye. O da '20 Ocak' demiş. Bu hikayeyi ben Nâzım Hikmet'in eşi Vera Tulyakova'dan dinlemiştim. Vera Tulyakova bizi her 20 Ocak'ta evinde toplardı. Nâzım'ı tanıyan insanlar biraraya gelirdi, Nâzım anılırdı. Vera, Sovyetler Birliği'nin o yokluk zamanlarında bile adeta şölen sofraları kurardı. Gelelim 17 Ocak meselesine… Benim için Nâzım Hikmet'in doğum günü 17 Ocak'tır. Bunu bir belgeye dayanarak söylüyorum. Belge de Nâzım Hikmet'in öz halasının kocası Memduh Ezine'nin bir hatıratı. Memduh Ezine, oğlu Celâleddin için tuttuğu günlükte Nâzım'ın doğumundan bahsediyor: ‘Çok şükür Cenab-ı Hakk'a, aileye bir vücut daha karıştı. Yengen Celile Hanım bugün saat dörtte vaz-ı haml etti. Dayı Beyin Hikmet'in bir oğlu dünyaya geldi. Kendisi ‘Mehmet Nâzım' diye çağrıldı. Gerek vaz-ı haml esnasında ve gerekse yedi yatağı kalkıncaya kadar bir müddet zarfında orada başlarında bulunmak ve muavenet etmek üzere Hikmet'in evine gitmiştik. Sen sonradan oraya götürülmüş idin ki, dayının sokak kapısından içeriye girmekliğini müteakip Nâzım doğuyordu. Bunu senin ayağının uğru saydık ve müteyemmin addettik. Cümle ile beraber Cenab-ı Hak bu Nâzım kulunu da muammer ve hayırlı kılsın.. 4 Kânunisani 1317.' Bu da bugünün tarihiyle 17 Ocak 1902'ye tekabül ediyor. Bu tarihi Yapı Kredi Yayınları'nın çok değerli tarihçileri ve diğer tarihçiler tek tek inceledi ve Nâzım Hikmet'in doğum gününü 17 Ocak 1902 olarak kesinleştirdiler. Tabii 15 Ocak, 17 Ocak çok da önemli değil. Nâzım Hikmet'in doğum haftası olarak da değerlendirilebilir bu. Ama Nâzım Hikmet için bir şey yapmak isteyen kurum ve merkezlerin 17 Ocak konusunda hassasiyet göstermeleri gerektiğini düşünüyorum."
SOVYETLER BİRLİĞİ MİMARİSİ DERGİSİNDE NÂZIM'IN GÖRÜŞLERİ…
-Nâzım Hikmet'in doğumunun 111. yılında, "Alnımın Çizgilerindesin Memleketim-Nâzım Hikmet'in Yolculuk Fotoğrafları" adlı bir sergi düzenlemiştiniz. Bu yıl da Nâzımseverlere güzel bir doğum günü hediyesi verdiniz ve şairin Türkiye'de ilk kez yayımlanan "Hayal Ediyorum" yazısıyla kavuşturdunuz bizi. Detayları sizden dinleyelim…
"1960 yılında, ‘Arkhitektura SSSR' yani ‘Sovyetler Birliği Mimarisi' adında bir dergi çıkıyor. 11. sayısında Nâzım Hikmet, mimari hakkında görüşlerini bildirmiş. Bu benim için çok ilginç ve önemli. Bugün bir sürü mimari ya da dekorasyon dergilerimiz var, acaba kaçı örneğin Yaşar Kemal'i aradı da mimarlıkla ilgili görüşünü rica etti? Bu tabii kültür bilinciyle ilgili diye düşünüyorum. Sovyetler Birliği Mimarisi dergisi, o zaman çok popüler olan bir şairden ve tabii ki bir komünistten mimariye ilişkin görüşlerini rica ediyor. Okuduğunuz zaman görüyorsunuz, Nâzım'ın görüşleri hâlâ o kadar güncel ve geçerli ki. Bakırköy'deki Mimarlar Odası Trakya Temsilciliği'ndeki arkadaşlar böyle bir yazının olduğunu duyunca çok heyecanlandı. Her hafta farklı disiplinlerden mimariye bakış konusunu ele aldıkları etkinliklerinde bu yazıyı değerlendirmeyi rica ettiler. Bu düşünce, bir kitapçık fikrini oluşturdu. Hem varislerinden, hem de yayınevinden aldığımız izinle, Nâzım Hikmet'in mimariye dair yazdığı yazılar ve şiirlerden alıntılarla bir kitapçık oluştu. Kitabın adı ‘Hayal Ediyorum.' Çünkü Nâzım Hikmet'in yazısının başlığı da böyleydi. Rusçadan Türkçeye, herkesin tanıdığını tahmin ettiğim Mustafa Yılmaz hızlıca ve özenle çevirdi. Kitap, Mimarlar Odası'nın mimarlığı dert edinmiş büyük bir edebiyatçımıza olan bu duyarlılığının nişanesi gibi oldu.
Kitapta, Nâzım Hikmet'in ilk defa yayımlanan ‘Hayal Ediyorum' başlıklı yazısının yanı sıra bir de Prag Saat Kulesi adlı oyunundan bir replik var. Bu oyuna ben çok önem veriyorum, çünkü Sovyetler Birliği'nde hem oynanmış, hem de kitabı basılmış, ama Türkçede hâlâ yayımlanmış değil. Sırf bu oyun değil, ‘İki İnatçı' da öyle… Nâzım Hikmet'in birçok şiiri, oyunu hâlâ külliyatına girmedi.
"ŞEHİRLER EVLATLARININ GÖZLERİNİ OYMAMALI"
-Kitap sınırlı sayıda basıldı. Edinemeyecek olanlar için biraz içeriğinden bahseder misiniz?
"Prag Saat Kulesi oyunundaki repliği sizinle paylaşmak isterim. Prag'taki o meşhur saat kulesinin yapımıyla ilgili bir oyun bu. Oyunda bir Hanoş Usta var; sağır ve dilsiz çingene güzeli İboyka'ya aşık olur. Oyunda, çalgıcıbaşının mimariyle ilgili bir repliği şöyle: Efsanede sağır, dilsiz çingene güzeli İboyka'dan ve Prag çingenelerinin en usta çalgıcısından, benden bahsedilmiyor. Oysa İboyka da ben de girdik işin içine… Ve ben ve biz Prag çingeneleri size diyoruz ki; Şehirler en iyi en akıllı evlatlarının gözlerini oymamalı. Şehrin akıllı, iyi yürekli evlatları da kendilerine kötülük edenler oldu diye bütün şehirden öç almaya kalkışmamalı. Ona armağan ettiği emeklerinin en güzel verimini yok etmemeli.'"
-Bugün birçok güncel konuya ne kadar da uyuyor bu dizeler…
"Çok, hele İstanbul'da olan pek çok şey yüzünden neredeyse şehrimize küstük. Mesleğimden dolayı çok sevdiğim bir şehirdir İstanbul, hele o Sultanahmet… Hayran olurum, bayılırım. Ama inanın Sultanahmet'e gittiğimde, arkeoloji parkı adı altında yapılan otele gözüm değecek diye ödüm patlıyor. Böyle korkularımız, kaygılarımız oluyor. Ama Nâzım Hikmet'in dediği gibi şehrimize küsmememiz lazım."
"SOSYALİST MİMARİ SEVİNÇ UYANDIRMALI"
Nâzım Hikmet'in "Hayal Ediyorum" başlıklı Sovyet mimarisiyle ile ilgili yazısından bir bölüm: "Ben yazarım ve mesleğim gereği mimariyle aramda sıkı bir bağ var. İster müzik, ister resim, isterse de edebiyat olsun, her türlü sanat eserinin temelinde mimari düşünüş ve kompozisyon prensibi yatar. İnşa etmekte olduğumuz toplumun temel özelliği bir sevinç şöleni oluşudur. Çünkü sevince giden yoldaki bütün engelleri, insanın insan, sınıfın sınıf, halkın halk ve ırkın ırk üzerindeki egemenliğini ortadan kaldırıyoruz. Bu egemenlik biçimlerini üretimde, bilimde ve sanatta ortadan kaldırıyoruz, bu nedenle mimarlarımızın projelerinde insanın insan, sınıfın sınıf, halkın halk ve ırkın ırk üzerindeki boyunduruğunu temsil eden yapılar yer almamalıdır. Sınıfsız toplumumuzda hiçbir yapı bana kendimi küçük hissettirmemelidir. Hatta büyük liderlerimizin müzeleri karşısında bile korku ve tapınma değil, gurur, sevgi ve saygı gibi duyguları yaşamalıyım. Uzun lafın kısası, sosyalist mimari her şeyden önce insanın içinde bir sevinç duygusu uyandırmalıdır demek istiyorum. Sevinç duygusu da ayrıca uyandırır çünkü biçimci değil. Son tahlilde biçimini içeriği belirliyor."