Yazar, şair ve çevirmen Ataol Behramoğlu, Nazım Hikmet’in şiir mirasının önemini ve Türk okurlarının şaire olan ilgisindeki artışı, Sputnik haber ajansına yorumladı:
Nazım Hikmet bizim büyük bir şairimiz. XX. yüzyılının en önemli şairi olan Nazım, benim de bugüne kadarki şairlik yaşamımda en çok sevdiğim şairlerin başında gelir. Nitekim bugün de bir programda onunla ilgili bir konuşma yapmaya gideceğim.
Nazım Hikmet yenilikçi bir şair, "yeniyi" aramış şiirin biçiminde. Aynı zamanda da devrimci bir şair. Örneğin, İstanbul işgal altındayken, daha 17-18 yaşında genç bir şair olarak işgalcilere karşı şiirler yazmış. Sonra, Anadolu’ya geçerken oradaki yoksulluğu görmüş. Bunun ardından Ekim Devrimi’ni izlemiş ve sonrasında da dünyadaki bütün devrimci olayları bizzat yaşamış. Bunlar arasında, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı, Ekim Devrimi, II. Dünya Savaşı da var. Cezaevinde olduğu sırada, şiirlerine kişisel yaşamını yansıtmış. Ülkesindeki ve çevredeki, dünyadaki toplumsal olayları bir bütünlük içinde vermeye başarmış. Bu konuda yenilikçi bir şair ama aynı zamanda gelenekten de ustaca yararlanıyor. Diyelim ki, Bedrettin Destanı'nda divan edebiyatı özellikleri vardır. Bu konuda, "Memleketimden İnsan Manzaraları" bir baş yapıttır mesela. Şair, yazar olup da Nazım Hikmet’in yaratıcılığı, yaşamıyla ilgilenmemek söz konusu olamaz.
Türkiye’de Nazım Hikmet bir ulusal kahramandır bugün ve ölümünden itibaren geçen bütün süreçlerde, ona olan ilgi giderek artmıştır. 113, yuvarlak tarih değil ama her yıl birçok kurul tarafından doğum günleri kutlanmaktadır ve ölüm tarihleri anılmaktadır. Kitapları da hep ilgi konusu olmuştur, her şeye rağmen…”
Nazım Hikmet’in “Hayat güzel şey be kardeşim!” kitabını Rusçaya çeviren Türkolog Apollinariya Avrutina, 2013’te, Nazım’ın 50. ölüm yıldönümünde, Petersburg merkezli Limbus Press yayınevinin, şairin son kitabını yayınladığını aktardı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra eserleri neredeyse hiç çevrilmeyen ve büyük ölçüde sadece eski neslin hafızasında kalan büyük özgürlük şairinin Rusya’da unutulmaması için, diğer romanlarının da yayınlanması planlanıyor.
Ancak Türkiye Kültür Bakanlığı’nın projeye hiçbir destek vermediğini belirten Avrutina, “Özel yazışmada destek sözü verilse de şairin Türkiye Kültür Bakanlığı önceliklerine uymadığı gerekçesiyle, resmi olarak yardım yapılması reddedildi. Mali yardım beklemiyorduk zaten, baskıya AneksTur dahil, özel Türk kurumları mali destek sağladı. Sadece manevi destek bekliyorduk, zira Nazım Hikmet gibi büyük bir kişilik en üst düzeyde yetkililerin katılımını gerektirir. Bize garip gelen, diğer ülkelerde Nazım’ın çevirilerine destek verilmesi oldu. Yoksa günümüz Türkiye’si halen komünizm hayaletinden mi korkuyor?” dedi.
Avrutina’ya göre, Rusya ve Türkiye arasında kültür köprülerinden biri olarak gösterilen Nazım Hikmet’in eserlerini yaygınlaştırmak için mümkün olan her şeyi yapmak Türkolog’un borcudur:
Nazım’ın şiirleri ile ortaokulda tanışmıştım. Edebiyat öğretmenimizden öğrenmiştim. Hayat ve yaşadığı aşk öyküsü beni çok etkilemişti. Şiiri kalıcı bir izlenim bıraktı. Türkiye’ye olan ilgim, büyük ölçüde onun eserleri ve hayat öyküsü etkisi altında oluştu.
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ni çevirdiğim sırada onunla, yazarlara veya eserlere adanan edebiyat müzeleri üzerine çok konuştuk. Örneğin, İstanbul’daki Masumiyet Müzesi veya dünyadaki diğer benzer müzeler gibi. Nazım Hikmet’in eserlerine adanan bir müzenin Moskova’da açılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yakınları, şairin Moskova döneminden kalan oldukça çok eşyası olduğunu anlatıyor. Bu eşyaların korunması gerekir. Başkalarının işine karışmak istemem, her halükarda kararı varisler verecek, ancak bir okur olarak Nazım müzesinin eksikliğini hissediyorum. Böyle bir müze, Türk kültürü merkezi ve diasporanın temas merkezi olabilirdi.”