Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TÜBİTAK ödül töreninde, mevcut Türkçe ile bilim, felsefe ve sanatın yapılamayacağını söyleyerek dil devrimini eleştirdi. Cumhurbaşkanı'na göre Osmanlıca bilim yapmaya, üretmeye son derece müsait bir dilken kaybolması, Türkiye’nin 20. yüzyılın en büyük kayıplardan biri.
Osmanlı tarihini, edebiyatını ve dilini araştıran Rusyalı uzmanlar, Erdoğan'ın açıklamasını, Sputnik haber ajansı için yorumladı.
"ŞİMDİ TAM TERSİNİ SÖYLÜYOR"
Türkolog, siyaset bilimcisi, İslam bilimcisi, Rudomino Yabancı Edebiyat Kütüphanesi’nin Rusya-Türkiye Bilim Merkezi’nin Müdürü İlşat Sayetov şunu söyledi:
“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sanki daha önce şu anki sözlerinin tam tersini söylemişti. Türkçenin felsefe ve sayı için yetmediğini söyleyenlere, bunların tamamı ırkçılık kokan açıklamalardır yanıtını vermişti. Şimdi ise tam tersini söylüyor. Bir taraftan, Cumhuriyet döneminde Türk dili bayağı gelişti, diğer taraftan tabii çok büyük kayıplara da uğradı. Arapça ve Farsça kelimeler atıldı, yeni kelimeler üretildi. Ama Türkçe’nin, şu andaki durumu ile gayet güzel yettiğini düşünüyorum, yani araştırmacılar için bilimsel olarak ifade etmek istedikleri her şey için yetiyor. En zor alanlardan biri hukuktur. Tabii ki hukuk bilimi açısından dil gerçekten de kayba uğramış görünüyor. Tabii ki Osmanlıca bilen Türkler ayrı bir kültürün zenginliğini kazanır. Ama modern Türkçenin durumu hiç de kötü değil diye düşünüyorum.”
"OSMANLICA TÜRKÇEDE VARLIĞINI SÜRSÜRÜYOR"
Tarih bilimcisi, Türkolog, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Orta Asya Kafkasya Ural-Volga Bölümü uzmanı Aleksandr Vasilyev, şöyle dedi:
“Erdoğan bir taraftan haklı, çünkü Osmanlı Türkçesinde kullanılan terimlerin büyük bir kısmı, İngilizce ve Fransızcadaki benzerleriyle değiştirildi. Ancak Cumhurbaşkanının, Osmanlı dili ve Osmanlı terimlerinin geri dönüşünü nasıl gördüğü kesinlikle anlaşılmıyor. Zira bu durumda yeni dil politikasını başlatmak ve modern teknik yenilikler için yeni terimler üretmek gerekecek. Ancak diğer taraftan Osmanlıca halen Türkçe söz varlığını etkilemeye devam ediyor ve Arapça bilen birisi için hiç şüphesiz diplomatik ve yazı işleriyle ilgili metinleri çevirmek daha kolay. Çünkü bu metinlerde bolca Arapça ve Farsça kelimeler kullanılıyor. Öte yandan Türkiye’de birkaç nesildir Osmanlıca konuşulmuyor ve Avrupa kelimelerinin kopyalarını kullanma eğilimi var, çünkü mevcut durumda onlar daha kolay ve hayatın gerçeklerini daha iyi yansıtıyor.”
"OSMANLICAYA GERİ DÖNMEK YARARLI OLMAZ"
Türkolog, Filoloji uzmanı, Asya ve Afrika Ülkeleri Enstitüsü Türkoloji Bölümü Doç. Dr. Mariya Repenkova’nın bu konudaki görüşü şöyle:
“İlk bakışta, Erdoğan’ın bakış açısını ben şahsen kabullenemiyorum, çünkü Atatürk’ün başlattığı ve Arapça ve Farsça kelimelerden kurtulmayı öngören Türkçe modernizasyonu son derece verimliydi ve nüfusun tüm kesimlerine Avrupa’nın kültürel başarılarına katılma fırsatını verdi. Ancak AKP lideri ve ilgili dini kurumların mezunu olarak Erdoğan için kesinlikle Arapça daha yakın. Bu nedenle 'yumuşak İslam' temsilcisi ve İslami söylem taşıyıcısı olarak tutumu meşru görünüyor. Peki, Arapça ve Farsça kelime egemenliğine dönmek mümkün mü? Osmanlıcaya geri dönmek yararlı olmaz. Cumhurbaşkanı, Türk toplumunu ne kadar İslam formatına sokmaya çalışırsa çalışsın Osmanlıca mevcut modern Türk toplumunun kültürel ihtiyacını karşılayamaz. Bu konu, Türk toplumunun bazı kesimleri için güncel ancak Türkiye’yi geri çevirmek ve bir asırdır kullanılmayan bir dili geri getirmek imkânsız. Arapça kelimeler modern dilde de var ve halen bilimsel edebiyatta kullanılıyor, özellikle de beşeri alanında. Toplumun farklı kesimleri, farklı kelimelere başvuracak. Mevcut aşamada dilde hiçbir sorun görmüyorum.”
Böylece, Türkiye’de farklı kullanım alanları açısından dil süreçlerindeki mevcut durumun hiç de kolay olmadığı aşikar. Ancak modern Türkçenin gelişim eğilimlerindeki potansiyel değişiklik, yapay olarak oluşturuldu ve fuzuli görünüyor. Türkçenin, alan ve kullanım çevresine göre ciddi bir şekilde farklılaştırıldığı açık. Örneğin hukuk alanında halen Arapça kelimeler kullanılıyorken diğer bilimler, Batı geleneklerinde kabul görmüş terimleri kullanmayı tercih ediyor. Bazı bilimsel alanlarda yabancı kelimelerin kullanılmasına rağmen bu, büyük bir sorun oluşturmuyor, aksine Türkiye ve diğer ülkelerin bilimleri arasındaki geçişmeleri kolaylaştırıyor. Bilimsel kavramlar için yabancı kopyalarının kullanılması, ortak bir bilim dilinin oluşturulmasına yönelik küresel bir eğilimi yansıtıyor. En azından kelimeler açısından, farklı ülkelerden bilim adamları arasında daha iyi ve daha mobil etkileşim sağlıyor. Zira sonuç itibariyle deneyim paylaşımı, bilimsel sürecin önemli bir bileşenidir. Genel terimlerin kullanımı, Türk bilim adamlarının izolasyonda kalmasını engelliyor ve uluslararası bilim toplumunda ülkelerini layığınca temsil etme fırsatını veriyor. Dilde herhangi bir değişiklik çabası, sadece bilim topluluğunun değil tüm vatandaşların küresel kültür ve bilim mirasından potansiyel uzaklaşma perspektiflerinin yanı sıra dil politikasında devasa reformlar ihtiyacı gibi teknik zorluklar çıkarır ve Türk toplumunun gerçeklerine ters.