ABD Hava Kuvvetleri’ne ait KC-135 Stratotanker uçaklarından oluşan geniş çaplı bir hava yakıt ikmal filosu Ortadoğu’ya sevk edildi. Amerikan Newsweek dergisine göre, bu hareket, son aylarda gerçekleşen en büyük havadan yakıt ikmali konuşlandırmalarından biri.
Uçuş takip verilerine göre, Atlantik’teki üslerden havalanan tanker uçakları Katar’daki el-Udeyd Hava Üssü’nde toplandı. El-Udeyd, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) bölgedeki ana karargâhı olarak biliniyor.
YDH'de yer alan haberde, bu konuşlandırmanın İran’la artan gerilim ortamında ABD’nin bölgedeki askeri hazırlık seviyesini yükselttiğine işaret ettiği belirtildi. İran’ın, olası bir saldırıya karşılık vereceğini duyurmasının ardından gelişmenin dikkat çektiği kaydedildi.
Newsweek, söz konusu ani konuşlandırmanın yüksek derecede hassas bir bölgesel atmosferde gerçekleştiğini aktardı. Benzer ölçekte askeri hareketliliğin, daha önce İsrail ile yaşanan 12 gün süren savaş ve ABD’nin İran’ın altyapı ve nükleer tesislerini hedef alan saldırılarından önce gözlemlendiği ifade edildi.
Haberde, nükleer müzakerelerin çıkmaza girmesi, devam eden yaptırımlar ve bölgede tırmanan gerilimin, hızlı bir çatışma ihtimalini artırdığı iddia edildi. Katar’daki yoğun yakıt ikmali kapasitesinin, ABD kuvvetlerinin bölgede hızlı hareket etmesine imkân sağladığı ve bu nedenle konuşlandırmanın stratejik önem taşıdığı kaydedildi.
Açık kaynaklı istihbarat raporlarına da atıf yapıldı. Askeri takip hesaplarının X platformunda yayımladığı bilgilere göre, son 48 saat içinde Avrupa’ya sevk edilen yaklaşık bir düzine KC-135 Stratotanker ve diğer yakıt ikmal uçaklarının Ortadoğu’ya yönlendirildiği bildirildi. Defence_Index adlı hesap, son benzer mobilizasyonun ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik eylemleriyle aynı döneme denk geldiğini aktardı.
Uçuş verilerine göre, çok sayıda KC-135R/T tipi uçağın el-Udeyd Üssü’ne indiği teyit edildi. Haberde, bölgedeki en büyük ABD üssü olan el-Udeyd’in bu sevkiyatla birlikte önemli ölçüde takviye edildiği belirtildi.
KC-135 Stratotanker uçaklarının 1950’lerden bu yana ABD’nin küresel hava ikmali görevlerinin temelini oluşturduğu ve savaş uçakları ile bombardıman uçaklarını havada tutma kapasitesi sayesinde hem caydırıcılık hem de operasyonlar için kritik rol üstlendiği aktarıldı.
Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Filistin planını, Türkiye ve İsrail arasında Suriye’de yaşanan gerilimi ve ABD’nin Katar’a yaptığı askeri yığınağı, Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay ile konuştuk.
‘Trump’ın Filistin’de barış planı aslında İsrail’in genişleme planı’
ABD Başkanı Donald Trump’ın Filistin planının iki devletli çözümü rafa kaldırdığını kaydeden Atabay, Trump’ın barış planının özünde İsrail’in genişlemesini ve coğrafi sınırların yeniden belirlenmesini içerdiğini aktardı:
“Gazze meselesinin karmaşıklığı, ABD-İsrail ekseninde yeni dünya düzenini ve Ortadoğu’da yaratmak istedikleri yeni haritayı, şeffaf bir şekilde öne çıkarmamalarından kaynaklanıyor. Biz bunları bir şekilde geçmiş ve güncel söylemleri birleştirmek suretiyle okuyabiliyoruz. Esas karışıklık burada. Samimiyetsizlik var. Ortadoğu denklemini İsrail üzerinden yürütüyor ABD. Filistin meselesinde 20 maddelik barış planını konuşuyoruz. Bunun ne kadar inandırıcı ve güven veren bir plan olduğu konusunda tereddütler var. Herkes bu konuda hem fikir. Hem Batı dünyası, hem Arap dünyası hem de dünyanın geri kalanı bu planın güven vermediğini, İsrail’e güvenilemeyeceğini ve Amerika’nın garantörlük vermediğini tartışıyor. Hamas’a bir baskı olduğu açık burada. ABD Arap dünyasından ve değişik eksenlerden baskı yapmak suretiyle anlaşmayı kabul ettirmeye veya bir eşiğin aşılması üzerinden ikna çabasında bulunuyor. Ama birçok ülkede yaşayan halk tabanı, bu planın sinsi bir plan olduğunu, İsrail’in menfaatlerine ve çıkarlarına uygun olduğunu, Filistinlilerin haklarını ve çıkarlarını gözetmediğini düşünüyor. Trump planının her maddesini ayrı ayrı incelediğimizde her bir maddede muğlaklık görüyoruz. Esirler ve tutuklular serbest bırakılınca bunun karşılığında İsrail’in ‘Savaşa kaldığım yerden devam edeceğim’ demesinin karşısında bir garanti yok. İki devletli çözüm bu planda yok. Filistin tamamen yok sayılıyor. Gelecekte de Filistin devletinden bahsetmek mümkün değil. Bu planın özü bu. Şu anda var olan, Oslo Anlaşmaları ile tesis edilen Filistin otoritesi de ortadan kalkmış olacak. Bu aslında yeni coğrafi sınırlar içerisinde yeni bir İsrail planı. İsrail zaten genişlemek istediğini söylüyor. Teolojik inançları içerisinde büyük İsrail’e ulaşma amacıyla hamleleri parça parça yapıyorlar. Kendileri de bunu söylüyor. Küçük coğrafyaları içerisinde daha güvenlikli bir bölge yaratmak için tampon bölge yaratma, çevredeki ülkelerin silahsızlandırılması vs. şeklinde bir yayılma stratejisi uyguluyor İsrail. Bunu zaten yaşıyoruz. Burada Filistin’i iki otonomi bölgesi oluşturmak suretiyle ele geçirmek istiyorlar. Gazze otonomi bölgesi ve Batı Şeria otonomi bölgesi. Birbiriyle kara parçası olmayan, fiziken ve sosyolojik olarak birbirinden ayrı iki bölgeye dönüştürüp kendi toprak bütünlüğünü sağlamak istiyor İsrail. Bu durum, İsrail’in kendi iç güvenliğini sağladıktan sonra dışarıya yayılma arzusuna işaret ediyor. İsrail, Trump planı üzerinden daha da genişlemeci bir yol haritası izleyebilir.”
‘Türkiye ve İsrail arasındaki gerilim kaçınılmaz görünüyor’
Türkiye ve İsrail arasında Suriye’de bir gerilim yaşanması ihtimalinin oldukça yüksek olduğu değerlendirmesinde bulunan Atabay, Türkiye’nin sahadaki anlayışını ve stratejisini gözden geçirmeyi düşünebileceğini belirtti:
“Halihazırda Suriye meselesi üzerinden İsrail ve Türkiye arasında bir gerilim yaşanıyor. Suriye özelindeki gerilim farklı, Filistin üzerindeki gerilim farklı açılar içeriyor. Suriye sahasındaki gelişmeler çok taze. Türkiye’nin dış politika olarak belirlediği stratejinin Esad sonrası Suriye sahasında şekillenmesi ile birlikte beklenmeyen denklemler oluştu. Amerika ısrarla Suriye’den çıkmadığı gibi YPG/SDG ile olan bağını da sürdürdü. Amerika yine ısrarla İsrail’in arkasında durarak Suriye sahasındaki girişimlere karşı durmadı. Tom Barrack’ın söylemleri de değişik. Bir ara Türkiye’nin umutlarına ve stratejisine uygun ifadeler kullanırken bir taraftan da tam tersine SDG ile birlikte hareket eden bir Amerika profili çizdi. Onu bir kenara koyalım. Amerika’nın bölgede böyle bir tavrı var. O açıdan Suriye ve Filistin meselelerinde Türkiye ve İsrail denklemini farklı açılardan ele almak gerekiyor. İsrail ile olan ilişkide özellikle Suriye meselesinde gerilim daha ileri taşınabilir. SDG ile entegrasyon meselesi hallolmazsa, YPG/SDG entegrasyonu tamamlanmazsa, İsrail Dürzi bölgesinde silahsızlandırılmış koridor oluşturmak isterse, ABD bunu desteklerse, SDG de bir benzerini isteyecektir. O vakit Türkiye ve İsrail arasındaki gerilim kaçınılmaz görünüyor. Bu nasıl ve ne zaman gerçekleşebilir bilemiyorum. Suriye ve İsrail arasındaki anlaşma bence İbrahim Anlaşmaları’nın bir benzeri. Suriye ve İsrail’i uzlaştırmak istiyorlar neticede. Bu, Türkiye’nin istediği şekilde mi sonuçlanacak yoksa ABD ve İsrail’in istediği şekilde mi sahayı şekillendirecek? Biz her halükarda Türkiye olarak Suriye’de ya yeni bir güvenlik yaklaşımı ve strateji geliştireceğiz ya da mevcut sistem üzerinden İsrail ile bir gerilim yaşayacağız. Belki de ABD burada orta noktayı bulmak için devreye girecektir hatta devreye girmek için böyle bir planı dahi olabilir.”
‘Hamas artık bu barış planına ikna edilme meselesinde tek başına karar alıcı bir organ olmaktan çıktı’
Atabay’a göre Hamas, Gazze’de tek karar alıcı örgüt olma konumunu yitirdi:
“Hamas artık bu barış planına ikna edilme meselesinde tek başına karar alıcı bir organ olmaktan çıktı. Diğer bileşenler, diğer unsurlar da var Filistin’de. 16 grup var ve bunların hepsiyle istişare ediyorlar. Tek başına karar alıcılığı elinde tutan bir Hamas yerine, tüm grupları kapsayacak şekilde istişareler yapan bir mekanizma oluşmuş durumda. Bizim Türkiye olarak Hamas üzerinde sadece bir etki ve iletişimimizin dışında bir duruma taşındı olay. Hamas bu sorumluluğu bilerek almıyor. ‘Ortak karar’ diyorlar. Kendi içlerinde tartışmaları var. O yüzden henüz açıklanmış bir karar yok. Türkiye ve Filistin ilişkileri dönemsel olarak başka noktalara da taşınabiliyor. Şu anda yaşanan bu.”
‘ABD ile gaz anlaşması, ticaret hacmini artırma amacıyla yapılmış olabilir’
Türkiye’nin ABD ile yaptığı sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) anlaşmasının ticaret hacmini artırmaya yönelik bir anlaşma olabileceğini ifade eden Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay, Türkiye’nin komşularından daha ucuza gaz tedarikinden vazgeçemeyeceğini belirtti:
“Enerji konusuna gelirsek Türkiye’nin öteden beri enerji ithalatını çeşitlendirme planı var. Bir yerde boru hattı problemi, diplomatik kriz veya savaş olması durumunda gazsız kalmamak için çeşitlendirme arzusu var. Türkiye’nin kapasitesi yüksek; senede 50-60 milyar metreküp doğalgaz tüketiliyor. Amerika’dan alınacak olan tahminen yüzde 10’u geçmeyecek. Ama bizim her halükarda yine Rusya, İran ve Azerbaycan ile gaz anlaşması yapmaktan başka çaremiz yok. İşin maliyesi de ayrı bir mesele. Belki ileriden Irak üzerinden Katar gazı konuşulur. Karadeniz ve Akdeniz konuşuluyor. Türkiye’nin geniş bir yelpazesi var. Amerika’ya tek başına ihtiyacımız yok bu konuda. Ama bir ticaret yaklaşımı var. Ticaret hacminin karşılıklı artırılması açısından bakılınca bu anlaşmanın bir anlamı olabilir fakat konu doğalgaz ise coğrafi konumumuz Libya’dan Rusya’ya kadar gaz tedariki imkanı tanıyor.”
‘Bu İran saldırısına hazırlık olduğu kadar Yemen’e yönelik bir hazırlık da olabilir’
Emekli Kurmay Albay Ünal Atabay, ABD’nin Katar’a yaptığı hava gücü yığınağının İran’a bir operasyon sinyali verdiği kadar Yemen’e bir saldırının da habercisi olabileceğini söyledi:
“İsrail, İran ile olan savaşa ‘yarım kalan bir hesaplaşma’ olarak bakıyor. İran’a yeni bir operasyon yapma niyetleri var. Amerika da arkalarında ve bunu açıkça söylüyorlar. İşin zamanlamasına gelirsek: İran, İsrail saldırısından dersler çıkartıp hava savunması dahil birçok savunma zafiyetini ortadan kaldırmak ve silah sistemlerinin temin edilmesi için zamana ihtiyaç duyuyor. Belki de bu tedarikleri yapıyor çünkü sonraki çatışmaya daha hazırlıklı çıkması lazım. Benzer bir durum İsrail için de geçerli. İsrail’in hava savunması, İran’ın füze salvosu sebebiyle delindi ve aşındı. Zarar gördüler. Onların da bu açıkları kapatmak için çabaladığını düşünüyorum. Burada İran’ın hazırlıkları kadar İsrail’in hazırlıkları da önemli. Çatışma yakın vadede olur mu bilemiyorum. Bir yandan da ABD, tanker uçaklarını Katar’a getirdi. Bölgede hava hareketliliği var. Bu, İran saldırısına hazırlık olduğu kadar Yemen’e yönelik bir hazırlık da olabilir. Yemen’den sonra İran planlanıyor olabilir. Yemen’e saldırının, İran’a saldırıdan farklı kriterleri ve ihtiyaçları var. Farklı güçler gerekiyor. Rusya da İran’la ilişkilerini artırıyor. Bu defa İsrail-İran çatışması olursa sanki Rusya, Çin ve ABD yani büyük güçler bu çatışma denklemi içerisinde daha fazla öne çıkacak ve daha aktif bir pozisyon alacak gibi duruyor.”
‘Donald Trump ‘zorla barış’ diyor. Ben bunu ilk kez duyuyorum’
Trump’ın zorla barış getirme söylemlerinin barış getirmeyeceğini ifade eden Atabay, şunları kaydetti:
“Donald Trump ‘zorla barış’ diyor. Ben bunu ilk kez duyuyorum. Askeri birliklerde ‘barışa zorlama harekatı’ diye bir şey vardır. Barışa siz ne kadar zorlasanız da o bir sükûnet dönemi yaratır. O da bir sonraki savaşın öncülüdür. Barışa zorlama yani güçle barışın sağlanması bizim bu dünyamızda pek mümkün değil.”