EKSEN

‘Ciddi bir uluslararası baskı ve kamuoyu var. İsrail müdahale ederken can kaybı oluşmaması için çabalayacak’

Güvenlik politikaları uzmanı Suat Delgen'e göre İsrail, Sumud Filosu'na müdahale edecek fakat can kaybı yaşanmaması için gerekli önlemleri alacak. Mevcut koşullarda İsrail'e yönelik yoğun bir baskı olduğunu ifade eden Delgen, filonun elini zayıflatan bir dizi diplomatik hadisenin de art arda yaşandığını belirtti.
Sitede oku
Gazze'ye 14 yıldır uygulanan ablukayı kırmak ve İsrail'in soykırıma ve açlığa maruz bıraktığı Filistinlilere yardım oluşturmak için yola çıkan Küresel Sumud Filosu, Gazze'ye 120 kilometre kadar yaklaştı.
Beş yüz aktivist ve kırk dört tekneden oluşan, tamamı silahsız olan filo, bebek mamaları, ilk yardım malzemeleri, kıyafetler, çocuklar için oyuncaklar ve çikolatalar ile Gazze'ye uygulanan ablukayı delmeye kararlı olduklarını belirtti.
Öte yandan İsrail donanmasının da hareketliliğinin arttığı gözlemlendi. On iki İsrail savaş gemisi, deniz komandoları ve zodyak botları, filoya müdahale için son hazırlıklarını tamamlayıp yola çıktı.
Uluslararası kamuoyunun İsrail'e tepkisi sürerken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise "Filonun abluka sahasını geçmesine asla izin verilmeyecek" dedi.
Gazze ablukasını kırmak için yola çıkan Sumud Filosu’nu, İsrail’in müdahale hazırlıklarını, İtalya ve İspanya’nın savaş gemilerini çekmesini ve son gelişmeleri, güvenlik politikaları uzmanı Suat Delgen’le konuştuk

‘Ciddi bir uluslararası baskı ve kamuoyu var. İsrail müdahale ederken can kaybı oluşmaması için çabalayacak’

İsrail’in Mavi Marmara saldırısını ve devamındaki Birleşmiş Milletler raporlarını hatırlatan Suat Delgen, günümüzde İsrail’e karşı küresel çapta ciddi bir kamuoyu oluştuğunu ifade etti ve uluslararası baskı sebebiyle İsrail’in şiddete başvurmadan filoyu durdurmaya çalışacağı değerlendirmesinde bulundu:
“İspanya ve İtalya birer savaş gemisi göndermişti. Bu gemiler filoya eşlik etmeyi bıraktı. İtalyan aktivistler, İtalya Savunma Bakanlığı tarafından uyarıldıklarını, İsrail ile diplomatik gerginliğe neden olmak istenmediğini fakat kendilerinin Gazze’ye doğru seyre devam edeceklerini söylediler. Burada birkaç önemli nokta var. İsrail, 2009 yılından itibaren sahada fiili bir abluka uyguluyor. Abluka, silahlı çatışma hukukuna göre meşru olarak ilan edilebilen bir deniz harekat tipidir. Biz bu konularla, 2010’lu yıllarda Mavi Marmara saldırısıyla tanıştık. Mavi Marmara olayından sonra iki tane rapor yayınlandı. Bir tanesi, uluslararası insancıl hukuku referans alarak BM İnsan Hakları Komitesi’nin yayınladığı rapor. BM Komitesi’nin raporunda ‘Abluka uygulanabilir fakat abluka hiçbir zaman sivil unsurların açlığa mahkum edilmesine neden olmamalı’ ifadesi yer aldı. İsrail ablukası eleştirildi. Bir de BM Genel Sekreteri adına Mavi Marmara’nın hukuki durumunu inceleyen Palmer Raporu var. Palmer raporu, İsrail’in ablukasını meşru olarak görüyor fakat müdahalenin orantısız olduğunu, müdahalenin uluslararası sularda gerçekleştiğini belirtiyor. Uluslararası sularda ilerleyen geminin abluka alanına yanaşmadan önce etkin şekilde uyarılması gerektiği yazıldı. İsrail muhtemelen şu anda yapacağı müdahalede bu raporda geçen hususları dikkate alacaktır. Bir müdahale olacaktır. İsrail, güvenlik temelli bir devlet. İsrail açısından zayıflık olarak algılanabilecek, geri adım olarak değerlendirilebilecek bir adım atmak, hem İsrail’in güvenlik stratejisini zedeler hem de kendi kamuoylarına kolayca bunu anlatamazlar. Bir müdahale olacaktır. Ancak burada çok sayıda tekne var. Eski tecrübeleri de dikkate alırsak İsrail, herhangi bir can kaybı olmadan filoyu durdurmaya çalışacaktır.”

‘İsrail, bir haftadır deniz komandolarıyla tatbikat yapıyor’

İsrail’in gemilere müdahalede yapacağı bir hata durumunda ablukanın delinebileceğini, bu sebeple planlamayı buna göre yaptıklarını ifade eden Suat Delgen, İsrail’in güvenlik anlayışından taviz vermeye niyeti olmadığını vurguladı:
“Sahadaki durum hem harekat açısından hem de şu anki uluslararası konjonktür açısından sıkıntılı. Birkaç teknik husus var. Abluka ilan etmek, bunu ilan eden ülkeye birtakım sorumluluklar yüklüyor. Birincisi, ablukayı fiilen uygulamak zorundalar. Yani abluka sahasına herhangi bir unsurun girmesini engelleyecek uygun miktarda gücü denizde tutmaları lazım. Mavi Marmara’ya dönelim. Eğer niyet çok net bir şekilde ablukayı kırmaksa, çok net bir şekilde abluka sahasına intikal ediliyorsa, rota değiştirilmiyor ve çağrılara cevap verilmiyorsa, İsrail abluka sahasına yanaşmadan müdahale ediyor. Mavi Marmara’ya yapılan müdahale yaklaşık 65 mil açıklıktaydı. 2009’da ilan edilen, denizcilere günde iki defa Navtex ve telsiz ile duyurulan sahanın boyutları 20 mil. 1993 yılında yapılan Oslo Anlaşması’na göre Gazze Şeridi’nde yaşayan insanlara 20 mile kadar balıkçılık yapma hakkı verilmişti. Bu daha sonra önce 10 mile, sonra 6 mile düşürüldü. Bakıldığı zaman şunu da görmek lazım: 47-48 gemiden oluşan bir filo var. Eğer abluka sahasına çok yakın bir yerde müdahale ederlerse ve bazı gemiler kaçarsa, abluka delinebilir. Bu yüzden öyle bir konuşlandırma yapmaları gerekiyor ki tüm unsurların girişini engelleyebilsinler. Şu anda ilan edilen bir Trump planı var Gazze’ye yönelik. Bir barış atmosferi oluşacak mı, ne kadar gerçekçidir bunu göreceğiz. Böyle bir durumda filonun faaliyetleri insani yardımın önüne geçebiir. Barış girişimini gölgeleme ihtimali olduğu için uluslararası destek düşecektir. En somut göstergesi İspanya ve İtalya’nın savaş gemilerini çekmesi. Diğer yandan filo, açıklamalarında ‘ablukayı deleceğiz’ diyor. Bu, diplomatik açıdan çok mantıklı bir hareket değil. Demek istediğim şu: Bunu açıklamasanız da, ‘doğrudan insani yardım götürmek istiyoruz’ şeklinde yola çıkılsaydı, İsrail’in elindeki hukuki araçların bir kısmı ellerinden alınabilirdi. Abluka delinme açıklaması üstü kapalı şekilde karşı tarafa müdahale hakkı tanıyabilir. Sabahtan bu yana elektronik harp ile filodaki gemilerin radarlarında kararmalar meydana getirildi. İletişimlerde kopma var. İsrail, bir haftadır deniz komandolarıyla tatbikat yapıyor. İsrail’in geçmişteki güvenlik reflekslerine bakarsak, İsrail hiçbir şekilde ablukanın kırılmasına müdahale etmeyecektir. Karşı tarafın tepkisine göre müdahalenin şiddeti artabilir. İşlerin kontrolden çıkması riski burada mevcuttur.”

‘Keşke Sumud Filosu, New York’taki zirvede gündeme gelseydi’

Suat Delgen’e göre Sumud Filosu’nun en azından insani yardım ulaştırabilmesi için atılması gereken adım, New York’ta Türkiye ve Arap ülkelerinin Trump’la görüşmesinde bu konunun gündeme getirilip yazılı mutabakat zaptı alınmasıydı:
“İsrail zaten ilan edilen abluka sahasına girişin yasak olduğunu, ilerlemeye devam edildiği takdirde müdahale edeceğini söylüyor. Bunlar standart, sabit metinler. Tahminimce şunu da yapacaklardır: Denizde gemilerin faaliyetlerini engellemek için bir şeyler yapabilirler. Mesela halat atılır, geminin pervanesine takılır. İsrail’in uygulayabileceği daha akıllı çözümler var. İnsani yardım filosu canlı olarak konumlarını ve görüntülerini yayınlıyor. Dolayısıyla zaten İsrail’e karşı özellikle Avrupa ve Dünya kamuoyunda bir tepki var. Eğer kanlı bir müdahale olursa, İsrail’e yönelik tepki artar ve Gazze barış planına da gölge düşer. Bu yüzden İsrail mümkün mertebe böyle bir şeyden kaçıracaktır. Siber taarruz, elektronik taarruz ve gemileri durduracak birtakım faaliyetler yapacaktır. Filodaki herkes aynı kararlılık içinde mi o da önemli. Filonun direncini kırmaya, ilerlemekten vazgeçirmeye çalışacaklardır. Konjonktür şu anda bu şekilde. New York’ta sekiz ülkenin liderleriyle Trump görüştü. Bu husus gündeme gelmeliydi. Gazze’ye yönelik bir barış planı varsa, oradaki insanlara yardım meselesi gündeme gelmeliydi. ABD’nin Biden döneminde yüzer iskele kurma planı vardı fakat hava şartlarından yapamadılar. Bu kabul edilecek planın bir parçası da insani yardım olmalıydı. En azından konu Sumud Filosu özelinde gündeme getirilmese de uluslararası çapta bir hassasiyet olduğu için konunun BM gözetiminde çözüme kavuşturulması ve Gazze’de insani yardım dağıtım merkezinin kurulması mutlaka yazılı hale getirilmeliydi. İsrail de nasıl birtakım şartlara zorlanıyorsa buna da zorlanabilirdi. Bu meselenin gündeme gelmemesini ben başarısızlık olarak görüyorum. Üstelik konu çok popülerdi. Sumud Filosu, Eylül ayında yola çıkmıştı.”

‘İspanya ve İtalya savaş gemilerini göndereceğini açıkladığında da İsrail ile çatışmaya girme niyetleri yoktu’

İtalyan, İspanyol ve Türk savaş gemilerinin filonun arama kurtarma ve insani yardım ihtiyaçlarına yanıt verdiğini fakat ortada bir çatışma niyetinin en başından beri bulunmadığını aktaran Suat Delgen, şunları kaydetti:
“İspanya ve İtalya savaş gemilerini göndereceğini açıkladığında da İsrail ile çatışmaya girme niyetleri yoktu. Türk kamuoyu mevzuyu filoya refakat şeklinde anladı fakat duyuru şu şekildeydi: Kendi vatandaşlarını insani yardım gerektiğinde yardımı sağlamak için oradaydılar. Uluslararası hukuka göre denizde arama-kurtarma insani bir sorumluluktur. Savaş gemileri, milliyetine bakmaksızın herhangi bir unsur yardım istediğinde bu yardımı sağlamak zorundadır. Mesela Türkiye, Doğu Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge paylaşım sorunları sebebiyle Akdeniz Kalkanı harekatı icra ediyor. Doğu Akdeniz’de devamlı Türk savaş gemileri olur. Bir geminin yardım istemesi ve Türk savaş gemisinin o gemiye yardım etmesi, basında ‘Türkiye, Sumud Filosu’na destek sağlıyor’ şeklinde anlatıldı. Milli Savunma Bakanlığı da konuya açıklık getirmek zorunda kaldı. Bakanlık, bölgede unsurların bulunduğunu, kim insani yardım isterse yardım edileceğini söylemek zorunda kaldı. Bu aslında özel bir durum değil. Savaş gemilerinin her daim denizde yaptığı bir faaliyet. Belli arama kurtarma frekansları vardır ve otomatik dinlenir. Herhangi bir çağrı geldiğinde savaş gemisi gidip yardım eder. Ben de fiili görev yaptığım dönemde Doğu Akdeniz’de bu tarz hadiselerle birkaç defa karşılaşmıştım. İtalya ve İspanya niye böyle bir şey yaptı? Ülkelerine uluslararası toplum nezdinde sempati kazandıracak şekilde bir hamle yaptılar. Belki de Trump planından haberleri vardı ve İsrail üstünde baskı oluşturmak istediler. İsrail yalnızlaşıyorken, daha önce Gazze’ye giden hiçbir gemiye refakat gündeme gelmemişken İsrail’e baskıyı artırmak için bunu yapmış olabilirler. Bu şekilde yapıp üstüne barış planı gelince, şartları zorlamamak için sahadan ayrıldılar. Ancak bu, Sumud Filosu’nun pozisyonunu zayıflatacaktır. Diğer yandan Türkiye’nin bir müdahalesini beklemiyorum. Çünkü müdahale edilecek olsaydı daha farklı tonda mevzular gelişirdi. Aslında keşke o sekiz lider New York’ta Trump’la görüşürken bu insani yardım hususunu gündeme getirseydi. Bu konuda herhangi bir atfın yer almaması da bu mevzuyu uluslararası toplum ciddiyetinde ele almadığını gösteriyor. Ve bu filonun elini zayıflattı.”
Yorum yaz