‘Beyaz Saray’daki görüşmenin Türkiye’ye faydası sıfır. Hatta zararı var’
“Bu görüşmenin Türkiye’ye faydası sıfır. Hiçbir faydası yok. Tam tersine pek çok zararı var. Maliyetlerin olağanüstü arttığı bir zirve oldu. Türkiye’ye, Türk halkına, emekçiye bunun bedeli önümüzdeki süreçte yansıyacak. Türkiye, Avrupa’nın Amerika eliyle düşürüldüğü enerji tuzağına kendi ayağını uzatarak girmiş oldu. Bunun ağır maliyetlerini yaşayacağız. Bunlar hepimize birkaç ay sonra doğalgaz faturaları olarak gelecek. Bu zirvenin pek çok boyutu konuşulabilir. Ama sonuçları ve sonuçlarının bölgeye, Türkiye’ye ve komşularımıza etkileri bakımından en kritik olanı, Trump’ın Türkiye’nin Rusya ilişkisine dair söyledikleriydi. ‘Rusya’dan gaz ve petrol alma’ demek, bunun da ötesinde, Rusya ile Türkiye’nin son dönemde yakınlaşarak Kafkasya’dan Ortadoğu’ya, Karadeniz’e, pek çok konuda işbirliği yaptığı alanlardan ‘uzak dur’ anlamına da geliyor.
Bunun öncülü de gaz almama meselesi. Türkiye, bu zirve sırasında iki anlaşma imzaladı. Bunlardan birisi, Amerikan gazını Türkiye’ye getirecek İsviçre merkezli Mercury isimli bir şirketle yapılan anlaşma. Yıllık 4 milyar metreküp Amerikan gazını 20 yıl boyunca getirecekler. İkinci bir anlaşma da Avustralya merkezli Woodside Energy ile yapıldı. Onlar da yılda 5.8 milyar metreküp doğalgazı 9 yıl boyunca getirecek. Yılda 9.8 milyar metreküp yapıyor. Kabaca 10 milyar metreküp diyelim. Bu, Türkiye’nin yıllık doğalgaz tüketiminin beşte biri yapıyor. Son bir yıl içerisinde BOTAŞ’a imzalatılan anlaşmalara da bakmak lazım. 2024 yılının Mayıs ayında Amerikan Exxon Mobil ile yıllık 3.2 milyar metreküp kapasiteli 10 yıllık bir anlaşma yapıldı. Daha sonra Cheniere Energy ile yapılan bir anlaşma var. Yıllık 1.2 milyar metreküp LNG, üç yıl boyunca getirilecek. İngiliz-Hollanda ortaklı Shell ile de bir anlaşma imzalatıldı. 4 milyar metreküp kapasiteli bu anlaşma 10 yıl sürecek. Fransız Total ile 1.6 milyar metreküplük anlaşma var. İngiliz BP ile, İtalyan Eni ile de sözleşmeler var. Bunları topladığımızda 22 milyar metreküplük bir anlaşma yapıyor. Türkiye yılda 50-52 milyar metreküp doğalgaz tüketiyor. Yaklaşık yüzde 45’i kadarı bu şirketlerden gelecek. Teoride çeşitlendirmek, bir yere bağımlı olmamak iyidir.
Ama siz mevcuttan daha pahalıya alıyor ve aldığınız yere bağımlı hale geliyorsanız, bunun adı çeşitlendirme değildir. Kuşkusuz her şirketle yapılan anlaşmanın fiyatları farklı. Fakat doğalgaz piyasasında genel kabul şudur: Sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG), kabaca boru hatlarıyla gelen doğalgazdan yüzde 25 daha pahalıdır. İkincisi, biz Rusya’dan daha ucuza alıyoruz. Rusya ayrıca borçlarımızı da öteliyor. Biz ucuz ve vadesi uzun olandan çıkıp, daha pahalısını alınca ‘çeşitlendirmiş’ oluyor muyuz? Hayır. Bence kazık yiyoruz. Bu kazığı Ukrayna krizi boyunca Avrupa yaşadı. Kuzey Akım 2’yi sabote ederek Almanya’nın Rusya’dan ucuz enerji almasını engellediler. Bütün Avrupa, Rusya’dan ucuz gaz almamakla cezalandırılmış oldu. Sonuç şu: 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ekonomisi ilk defa eksi oldu. Küçüldü. Pek çok Avrupa ekonomisi durgunluğa girdi. Peki ana sebep ne? Sanayi zayıfladı. Sanayi niye zayıfladı? Ucuz enerji ortadan kalktı, pahalı enerjiyle büyük yara aldılar. Bunun aynısı Türkiye’nin başına gelecek. Biz bir şeyi çeşitlendirmiş olmuyoruz. Bu pahalı olan durum önce sıradan vatandaşa ağır zamlı faturalarla gelecek. Daha ötesinde bu bizim sanayimizi de etkilemiş olacak. Bu işin enerjiyle ilgili boyutu.”
‘Boeing ve Lockheed Martin, İsrail’e mühimmat satan 15 şirket arasında yer alıyor’
“Bir de uçak boyutu var. Boeing ve Lockheed Martin nedir? Bunu en iyi tarif eden Tom Barrack oldu. Barrack, ‘Türkiye’nin yüklü alımları bu şirketleri ayakta tutuyor’ dedi. Boeing son iki yıldır zarar ediyor. Bir yıl 14 milyar dolar, bir yıl da 9 milyar dolar zarar etti. Neden? Çünkü Boeing’in yeni ürettiği 737 Max uçakları üst üste kaza yapınca 800 sipariş iptal edildi. Stoklarda uçaklar var. Boeing’in 800 uçak siparişi iptal edilmişken Türkiye bunların 225’ini alma durumuna geldi. Epey bir stok eritme işidir bu. Boeing’in ‘ayakta tutmanın’ yoludur. İşin bir de siyasi boyutu var. Boeing sadece ticari uçak satmıyor. Askeri uçaklar, tanker uçakları satıyor. Savaş uçaklarının havada ikmal yapmasını sağlayan tankerleri satıyor. Bir yandan mühimmat da satıyor Boeing. Uluslararası Af Örgütü, dünyada İsrail’e askeri ürün satan 15 şirketi yayınladı. Bu 15 şirketin sağladığı silahla, mühimmatla, teçhizatla Filistinliler soykırıma uğruyor. O 15 şirketten ikisi Boeing ve Lockheed Martin.
Biz, İsrail’in soykırımı konusunda söylem bazında bu kadar yüksek perdeden konuşurken, bu soykırıma bomba sağlayan şirketlerden uçak almamız çok mantıklı mı? Ticareten avantajları olsa bile değil. Siyaseten çok kritik bir noktadayız. İşin bir de Türk halkını ilgilendiren bir boyutu var. Niye 225 Boeing uçağı alıyoruz? Acil bir ihtiyaç mı var? Bildiğim kadarıyla THY filosu yetkin ve gelişmiş bir filo var. Şöyle açıklama yapılıyor: ‘Türk Hava Yolları, dünyadaki en büyük filolardan birisi olmak için uçak sayısını artırıyor.’ THY’nin dünyada ilk üçte, beşte olması gibi bir hedefinin olmasını elbette iktidarlar isteyebilir. Fakat şöyle bir şey istemez miyiz? Türkiye, emekli ücretlerini en iyi veren ülkeler sıralamasında ilk beşe girse nasıl olur? Biz niye uçak sayısında ilk beşe giriyoruz da emekli ücreti ödemede girmiyoruz? Asgari ücretin toplam ücret içerisinde en az seviyede olduğu, maaşların dolgun olduğu bir ülke sıralamasında niye zirvede olmuyoruz? Bunlar birbirinin zıttı. Birini hedeflerseniz diğerinde aşağı inersiniz. Bu uçak konusunun Türk halkına bir başka yansıması bu. Uçak ve enerji dışında bir maliyet daha var. Türkiye’nin Amerika’ya uyguladığı ek gümrük vergilerini birçok kalemde kaldırdık. Bunun bir ek maliyeti olacak. Türkiye, bu ziyaretten ne kazandı? Hiçbir şey. Çok büyük zarar ettik. Bunu söyleyebilirim.”