‘Türkiye’nin masada olması sürpriz değil; İsrail’in olmaması sürpriz’
Öğretim üyesi Dr. Gökhan Çınkara'ya göre Trump, Körfez turu sırasında ekonomik anlaşmalar ile Çin'i bölgeden uzak tutmayı hedefledi. ABD'nin Türkiye açılımını da değerlendiren Çınkara, Amerikan dış politikasının Türkiye ile anlaşmaya vararak Ortadoğu denkleminde ortak parametreler çerçevesinde ilerleyebileceğini belirtti.
Sitede okuABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan ile 600 milyar dolar, Katar ile 243 milyar dolar ve son olarak BAE ile 200 milyar dolar değerinde anlaşma imzaladı.
Körfez turu kapsamında Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) ziyaret eden Trump'ın yaptığı kapsamlı anlaşmalar, dünya çapında yankı uyandırdı.
Beyaz Saray, ABD Başkanı Donald Trump'ın Basra Körfezi turunun son durağında Birleşik Arap Emirlikleri ile 200 milyar dolarlık anlaşma sağladığını duyurdu. Anlaşmalarda havacılık, enerji ve diğer sanayi sektörlerindeki yatırımların yanı sıra yapay zeka da öne çıktı.
Suudi Arabistan ile 600 milyar dolar ve Katar ile 243 milyar dolar tutarında anlaşmaya varılmasının ardından Trump, Orta Doğu gezisini toplam 1,4 trilyon dolar yatırım taahhüdüyle tamamladı.
BAE anlaşmalarının merkezinde, Abu Dabi'de yapay zeka veri merkezleri için 5 gigawatt kapasiteye sahip 10 kilometrekarelik bir yapay zeka kampüsü yer alacak. Tesis, BAE merkezli yapay zeka firması G42 tarafından birkaç ABD şirketiyle ortaklaşa inşa edilecek.
ABD Ticaret Bakanlığı anlaşmaya ilişkin, "ABD dışındaki en büyük yapay zeka kampüsü, Amerikan hiper ölçekleyicilerine ve büyük işletmelere ev sahipliği yapacak ve Küresel Güney'e hizmet ederken bölgesel bilgi işlem yetenekleri sağlayacak" dedi.
Salı günü Trump ayrıca Suudi Arabistan ile Nvidia ve diğer büyük ABD teknoloji hisselerinin yükselmesine yardımcı olan 80 milyar dolarlık bir yapay zeka yatırım anlaşması imzaladı.
Öte yandan Trump'ın Körfez turuna, "Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile görüştüm. Suriye'ye tüm yaptırımları kaldırıyorum" demesi damgasını vurdu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Suriye geçici hükümeti başkanı Ahmed eş-Şera dörtlü görüşme gerçekleştirdi. Erdoğan, görüşmeye video konferans yöntemiyle katıldı.
Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Körfez turunu, Suriye geçici hükümet başkanı Ahmed eş-Şera ile yaptığı görüşmeyi, Türkiye mesajlarını, Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın Türkiye ziyaretini ve ABD içindeki neocon-izolasyoncu çatışmasını Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi'nden öğretim üyesi Dr. Gökhan Çınkara ile konuştuk.
‘Trump’ın Körfez’le yaptığı ekonomik anlaşmaların hedefinde Çin var’
Amerikan Başkanı Donald Trump’ın Körfez turunda öne çıkan iki konu olduğunu belirten Dr. Çınkara, bunları ABD’nin müdahaleci neocon dış politikayı terk etmesi ve Çin’le ticari savaşlarda Körfez’i ABD lehine kapatması olarak değerlendirdi:
“Trump’ın Ortadoğu turu çok önemliydi. En önemli adımlardan birisi, Suudi Arabistan-ABD iş zirvesinde Trump’ın neoconlara ve müdahalecilere yapmış olduğu salvo çok kritikti. ABD dış politikasında Arap Baharı sonrasındaki kırılmanın net bir şekilde bir başkan tarafından ifade edildiğine ilk defa şahit olduk. Yeni Amerikan dış politikasında artık ‘demokratik müdahalecilik’ yok. Vietnam, Irak, Afganistan işgalleri bu şekilde yapılmıştı. Trump diyor ki ‘Geleneğinizle barışık halde yaşayın. Kendi iş dönüşümlerinizi yapın. Daha da önemlisi ABD’nin Ortadoğu’dan geri çekilme sürecinde buradaki boşluğu, benim temel dış politika parametrelerime göre doldurun’ diyor. Bu ne demek? Çin’in bölgede ekonomik alanlarda etkili olmaması demek. Trump’ın bu kadar büyük rakamlar açıklamasının arkasında, Çin ile yapılacak anlaşmaların önünü kesmek de var. Ne var ne yoksa hepsiyle ABD ile anlaşma yaptılar. Bana soracak olursanız, Körfez’in büyük ekonomileri, Trump’ın gezisiyle birlikte Amerikanize edildi. Herkes bu rakamların büyüklüğü ile dalga geçti. Ancak anlatının temel odağını kimse analiz etmedi. Birinci anlatı, neocon dış politikanın terk edilmesi. İkincisi ise Çin ile oluşacak ekonomik yarışta Körfez ayağını kapatma yönündeki en önemli adım atıldı. Kuşak-Yol gibi projelerin anlamını azaltacak bir girişimde bulundu Trump yönetimi. Zaten Suudi Arabistan, Katar, BAE ile yapılan ticari anlaşmalar bir günde olacak şeyler değil. 10-15 yıllık anlaşmalar. İş yapıldıkça para yatırılacak. Veya hisse alınacak, yatırım yapılacak. Körfez’in büyük ekonomileri Amerikanize olmaya doğru son gaz ilerliyor. Buna Suriye’yi de ekliyoruz.”
‘Türkiye’nin masada olması sürpriz değil; İsrail’in olmaması sürpriz’
ABD Başkanı Donald Trump’ın Ahmed eş-Şera ve Prens Muhammed bin Selman ile yaptığı görüşmeye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dahil etmesinin çok kritik olduğunu kaydeden Dr. Çınkara, öte yandan Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham’ın Türkiye ziyaretinin de yeni dönemdeki Türk-Amerikan ilişkileri için önemli mesajlar taşıdığını belirtti:
“Trump İsrail’e, ‘Benim gelmemden dolayı mutlu olduğunu anlıyorum ama beklentilerini çok yükseltme’ diyerek bir mesaj verdi. Son iki haftadır Trump, İsrail’e mesafeli iki anlaşma yaptı. Bunlar da çok büyük şeyler aslında ama nedense medyada altını çok çizemiyoruz. Birincisi Husiler ile yapılan anlaşma. Bu, İsrail’e danışmadan ve haber verilmeden yapıldı. Suriye ile yapılan anlaşma da İsrail’e danışılmadan ve fikri alınmadan yapıldı. İkisi de çok önemli. Husilerle ateşkes önemli. Suriye’de attığı adım revizyonist bile görülebilir. Trump’ın bu kadar hızlı ve agresif adımlar atması, İsrail’e de bir mesaj içeriyor. Tam emin olmasam da Rusya ve ABD’nin, Ortadoğu’da temel politikalar ve pratikler açısından anlaştığını düşünüyorum. Suriye dosyası ve Körfez ilişkileri, Rusya’nın güvenlik ve enerji bağlamında çok önem verdiği ilişkilerdir. OPEC+ ülkeleri, BAE ve Suudi Arabistan, Rusya’yı eleştirmemişti ve yaptırımlara katılmamıştı. O sebeple Rusya ile ABD’nin, Körfez ve Ortadoğu’da uyumlu parametrelerde ilerlediğini gözlemliyorum. İki ülke uyumlu gittiğinde Türkiye hep avantajlı oluyor.
O yüzden Türkiye Rusya-Ukrayna olsun, Suriye olsun, son dönemlerdeki fırsat pencerelerini bu sayede araladı. Donald Trump, Prens Selman ve Ahmed eş-Şera ile üçlü görüşme yapabilirdi ama buraya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da dahil etti. Bu çok önemli. Amerika sonrası Ortadoğu denkleminde üç ülkenin pozisyonu, ABD açısından kritik ve kendisiyle uyumlu olmak zorunda. Türkiye, Suudi Arabistan ve İsrail. Bu üç ülke, Amerika sonrası Ortadoğu’da temel başat güçler olarak ortaya çıkıyor. Türkiye’nin masaya oturması sürpriz değil ama İsrail’in oturmaması sürpriz. Lindsey Graham’ın da Türkiye’ye gelmesi, İsrail-Türkiye ilişkilerinin yeniden rotaya sokulması yönünde bir mesaj içeriyor ama daha da önemlisi Türkiye’ye bazı teşviklerin verilip Kongre’de önünün açılacağına dair bir teminat olarak da gözüküyor. Yani Türkiye belirli adımlar atarsa, Graham da Cumhuriyetçi tayfayı halleder ve CAATSA, silahlar vb. gibi konularda hızlıca netice alabilir. Graham’ın bu mesaj için Türkiye’ye gönderildiğini düşünmekteyim. Türkiye’ye hızlı bir şekilde yaptırımların kalkacağını, sorunların çözüleceğini ve eylül ayı gibi ‘bu kadar kolay mıymış sorunların çözümü’ gibi analizler yapılacağını düşünüyorum. Bunun bedeli ise tabii ki Türkiye’nin Çin ile olan ekonomik, ticari, finansal ilişkilerinde daha temkinli gideceğini düşünüyorum.”
‘ABD, Türkiye’nin tamamen AB güvenlik şemsiyesiyle entegre olmasını istemeyecektir’
Türkiye’nin Avrupa’dan ziyade ABD ile daha çok yakınlaşacağı değerlendirmesinde bulunan Dr. Gökhan Çınkara, Türkiye’nin Avrupa ve ABD için Ortadoğ denkleminde öne çıktığını ifade etti:
“Avrupa konusunda da Türkiye’nin daha derin adımlar atmasının yavaşlayacağını düşünüyorum. Türkiye’nin ABD ile daha çok yaklaşacağını, bölgesel denklemle entegre bir ilişki geliştireceğini düşünüyorum. Türkiye-Avrupa ilişkilerini, Türkiye’nin bir Avrupa uzantısı olması üzerinden okuyorduk. Ancak Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesiyle başlayan yeni dönemde Türk-Avrupa ve Türk-Amerikan ilişkileri, Ortadoğu üzerinden okunacak. Bunu söylemek olumsuz algılanabilir ancak Türkiye artık büyük oranda Ortadoğu ülkesi ve Ortadoğu’da önemli bir role sahip. Avrupa güvenliği olayı da Ukrayna-Rusya gerginliği üzerinden okunuyor. Bu gerginlik dinse bile bir şekilde devam edecektir diye düşünüyorum. O yüzden Avrupa güvenliği açısından Türkiye’ye önemli planlar sunulacaktır. Financial Times’daki analizi görmüşsünüzdür. Avrupa da eteğindeki taşları dökmeye başladı. İspanya’ya Hürjet satış anlaşması yapıldı. İtalya ile de askeri anlaşmalar yapılacak. Türkiye’ye yeni bir açılım süreci var. Zaten Avrupa Birliği, siyasi genişleme konusunda dili yanmış bir durumda. Romanya seçimlerini ve Macaristan’daki durumu takip ediyoruz. Romanya’da seçimleri tekrarlattılar. O yüzden Avrupa Birliği, Türkiye ile siyasi değil güvenlik merkezli bir denklem kurmak için kafa yoracaktır. ABD de tabii ki Türkiye’nin tamamen AB ile entegre bir güvenlik şemsiyesi içinde olmasını istemeyecektir.”
‘Önce Amerika ekibi, savaşlara ve askeri müdahalelere sıcak bakmıyor’
Dr. Gökhan Çınkara, Amerikan dış politika ekibinin ikiye bölündüğü görüşünde. Bir tarafta “Önce Amerika” diyen izolasyoncu kanadın diğer tarafta ise dış müdahaleci neocon kanadın olduğunu vurgulayan Dr. Çınkara, izolasyoncu kanadın savaşlara mesafeli olduğunu ve sorunları anlaşma yoluyla çözmeyi tercih ettiğini aktardı:
“Amerika Birleşik Devletleri, Trump döneminde dış politikada ikiye bölünmüş durumda. Signal sızıntısından Mike Waltz-Pete Hegseth sıkıntısının ön plana çıkarılmasına kadar böyle bir tablo var. Trump’ın bir ekibi, daha çok İsrail’in ulusal güvenlik yaklaşımını, ABD’nin ulusal güvenlik yaklaşımıyla eşleştirme derdinde. Diğer bir ekip ise İsrail’in ulusal güvenlik çıkarları ile ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarının örtüşmediğini düşünüyor. J.D. Vance’in Yemen açıklamasını hatırlayın. ‘ABD’nin gemi geçişi yüzde 8. Avrupa’nın meselesi’ dedi. İran konusunda da bu ekibin yaklaşımı net: İran nükleer silah edinemez fakat bu konuda yapılacak bir anlaşma yeterlidir. İran’a askeri müdahale, rejim değişikliği vs. arzulamıyorlar. Bu tür saldırgan tavırlar, izolasyoncu, ‘Önce Ameirka’ diyen ekip için pek makul değil. Bu da tabii ABD içerisinde iki ekibin çatışmasını görünür kıldı. Cumhuriyetçi, Trump’a yakın yorumcu Mark Levin ile Tucker Carlson arasında çok sert bir tartışma yaşandı. Mark Levin-Tucker Carlson diye aratırsanız bulabilirsiniz. Bu sadece iki ismin çatışması değildi aslında iki fikrin çatışmasıydı. Bir tarafta neocon, diğer tarafta izolasyoncu ekip.
Bu çatışmada yeni yönetimin tam olarak nereye savrulacağı pek net değil. Trump iki tarafa da mavi boncuk dağıtan açıklamalar yapıyor. Mesela Trump’ın, Ahmed eş-Şera’ya İbrahim Anlaşmaları ve Filistinlileri sürme şartı koyduğu iddia ediliyor. Bu gerçek olabilir ve eş-Şera bunlara uymak zorunda olabilir. Ama yarın öbür gün Trump, İran’a farklı şartlar da öne sürebilir. Ama İran meselesini hem ABD hem Rusya halletmek istiyor. Bölgede bir baş ağrısı istemiyorlar. Ama İran’daki sivil yönetim, yani Pezeşkiyan merkezli yönetimin de Trump ile anlaşmaya istekli olduğunu düşünüyorum. Ama orada da İran Devrim Muhafızları’nın jeopolitik ve ekonomik olarak farklı bir yaklaşımı olduğunu düşünüyorum. Yaptırımların onlara yarattığı çeşitli ekonomik faydalar olabilir ve bundan vazgeçmek istemiyor olabilirler. Bu durum İran içinde türbülans yaratabilir. Ama Trump onlar açısından büyük bir fırsat olabilir. Ahmed eş-Şera bunu anlıyor. ‘Şam’da Trump Tower görmek isterim’ diyor.”
‘ABD iç siyasetindeki kapışmayı yakından takip etmek gerekiyor’
ABD’de şimdiden neocon ve izolasyoncu kanat arasında medya üzerinden çatışmalar yaşandığına dikkat çeken Çınkara, şunları kaydetti:
“Amerikan siyasetinde neocon ve izolasyonist kapışmasını yakından takip etmek gerekiyor. Donald Trump Katar’da iken The Free Press’te ilginç bir analiz çıktı. Yakından okuduğum, Cumhuriyetçilere yakın, Yahudi entelektüellerin olduğu bir sitedir. Orada Katar’ın, ABD’ye nasıl sızdığı ve üniversitelere nasıl yardım yaptığına ilişkin bir dosya hazırlandı. Bu tür yoklamalar çekiliyor. Devamı gelecektir. Bu kapışmanın sertleşme ihtimali var mı? Olabilir. Neoconlar çok dişliler kurumsal ve finansal açıdan. Her taraftan saldırabilirler. Ama bir yandan da bu, anti neocon söyleme evrilebilir. Trump’ın Suudi Arabistan’daki konuşması çok büyük bir kırılma noktasıydı. Bu konuşmaya iyi çalışmak lazım diye düşünüyorum.”