‘Filistin’deki çatışmaların yayılması sonucunda Direniş Ekseni zayıfladı’
“Filistin’deki çatışmanın etkileri, hiç kimsenin beklemediği kadar derin oldu. Bir yılı geçkin bir süre içerisinde hem İran’ın bölgedeki nüfuzu ciddi bir şekilde azaldı, hem de Suriye’de bir iktidar değişiminin yaşanmasıyla Direniş Ekseni zayıfladı. İran’dan bu son gelişmelerde pek de bahseden yok. Diğer taraftan Suriye’de haritalar tekrar çizilirken, herkes de kendisine yeni bir pozisyon belirlemeye çalışıyor. Suriye’de Ahmed eş-Şera liderliğinde bir devlet inşası var. Dışarıdan bakarsak bu devlet inşasına ciddi bir destek söz konusu. Diğer taraftan içeride özellikle azınlıklarla ilgili çok ciddi meseleler var. Belirsizlik söz konusu. Lübnan’da Hizbullah çok zayıfladı. Ateşkesten sonra yeni bir cumhurbaşkanı seçildi ve yeni bir hükümet ortaya çıktı. Dolayısıyla Hizbullah’ın da hareket alanı oldukça sınırlandı. Bunların üstüne hem Lübnan’ın güney sınırında hem de Suriye’nin Golan bölgesinde İsrail işgalini genişletti. Dolayısıyla tüm bunların üstüne Amerika’da Trump başkanlık koltuğuna oturunca, bütün gözler Trump’a döndü. Trump’ın söyledikleri ne kadar makuldür tartışılır ama sonuçta ABD Başkanı olduğu için etkinliği var. Söylediklerinin bir kısmını da ilk döneminde yapmıştı. Dolayısıyla herkes ona bakıyor. İsrail Başbakanı Netanyahu ile Trump arasında özel bir ilişki olduğu da bariz. Gazze meselesinin halledilmesi gerekiyor. Suriye ve Lübnan hiç olmadığı kadar zayıf bir konumda. Bu şartlar altında aslında gelişmeler herkesin beklediği bir şeydi.
Lübnan’daki yeni hükümet, Hizbullah’ın silahsızlandırılması konusunda ABD’ye boyun eğmese de bu konuda sürekli gündemdeler. Sadece ateşkes bağlamında Litani Nehri kuzeyine çekilmekten bahsetmiyoruz. Bazı Maruni aktörler, Hizbullah’ın tamamen silahsızlandırılmasını, yeni hükümetin tüm ülkede egemen olmasını, Lübnan ordusunun dış destekle ülkede hakim olması gibi tartışmalar yürütüyor. Bu tartışmalarda sadece Hizbullah değil, Hizbullah ile birlikte hareket eden Filistinli silahlı gruplar dahil bazı gruplar da ortada kalıyor. Hamas da bu gruplardan birisi. Hizbullah ve Hamas arasındaki bağlantı da son dört senedir görülüyordu. Diğer taraftan Suriye’de ‘İslamcı’ bir hükümet var. Bu adamlar yıllardır sahada mücadele ettiler. İsrail’e karşı bir mücadeleleri olmadı ama herkes Şam’da iktidara gelince, Golan işgali bir tarafta dururken Filistin’de nasıl bir tavır göstereceklerini merak etti. Yapılan açıklamalarda Filistin’e kısmi bir destek var ama İsrail ile bir çatışmanın söz konusu olmadığını görebiliriz. Tabii Filistin İslami Cihadı’nın iki lideri tutuklandı. Tabii bunların hepsi, 2019-2020’den beri ortaya çıkan Direniş Ekseni içindeki gruplardı. Filistin İslami Cihadı’nın liderleri, iki-üç yıl önce Beşar Esad ile görüşüyorlardı. Yanlarında İran ve Hizbullah temsilcileri vardı. İki gün önce de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlığı Lideri Naci Talat tutuklandı. Bu yine Direniş Ekseni içindeki bir gruptu. Enteresandır, kısa süre tutuklu kaldı sonra serbest bırakıldı. Araya El-Fetih’in girdiği söyleniyor. Tabii bu adamlar ne gerekçe ile tutuklandı? O konuda bir açıklama yok. Bunların çoğu, İsrail tarafından Suriye’de hedef alınan insanlar. Yani Lübnan hükümeti krizden kurtulmak için Batı’dan gelen paraya bağımlı. Yeni Suriye hükümeti de yaptırımlar yüzünden Batı’nın ve Trump’ın ağzına bakıyor.”
‘Aktörler güçlerini göstermek istedi’
‘Ahmed eş-Şera, silahlı grupları kontrol edecek güce sahip değil mi?’
“Aktörlerden birincisi Suriye hükümeti ve onun güvenlik güçleri. Yeni bir Suriye ordusu ve polis teşkilatı kuruluyor ama tabii bunlar iç savaştaki farklı gruplardan oluşuyor. Ana omurgasını HTŞ’nin daha disiplinli birlikleri oluştursa da birçok grup var. Olayların başında da muhtemelen Şam’ın Caramana mahallesine yakın bir bölgeden gelen, daha radikal bir grup var. Ellerinde kılıçlarla, Dürzilere hakaret edici tavırlarla tehditte bulundular. Hükümet başta bunların güvenlik güçlerinin bir parçası olmadığını söyledi. Olaylar Sahnaya’ya ulaştı. Neticede güvenlik güçleri kontrolü sağladı ve haberlerde ‘kanun dışı güçler’ ifadesi geçiyordu. İlk başta anlamamıştım ama olaylar bittikten sonra bu ifadenin Dürzi milisler için kullanıldığı ortaya çıktı. Hükümet, radikal cihatçıları değil Dürzi milisleri ‘yasadışı grup’ olarak tanımladı. Bir beklentim vardı aslında. Mezhepçilik Suriye’de derin bir problem ve uzun vadede ciddi problemler doğurabilir. Daha makul bir yönetim, mezhepçilik konusunda herkese eşit mesafede sert tutum sergileyebilirdi. Şunu düşünmek lazım: Acaba Ahmed eş-Şera, bu grupları kontrol edecek güce sahip değil mi? Onları karşısına almak mı istemiyor?
Diğer ihtimal de bu grupları kullanmış olabilir Dürzilere güç gösterisi yapmak için. Dürziler de ikinci aktör bu çatışmada. Asıl kalabalık oldukları nokta Süveyda. Suriye’de 800 bin civarında Dürzi var. Yarısından fazlası Süveyda bölgesinde. Şam’da da Caramana ve Sahnaya bölgesinde 200 bin civarı Dürzi yaşıyor. Aralarında kopukluk da var. Şam, Dürzilerin asıl memleketi Süveyda’ya birkaç saat mesafede. Şam hükümetinin belki de Dürzilere karşı güç gösterisi yapabileceği en uygun yerler Şam’daki bu iki semtti. Merkezi otoriteler tarihte hep Dürzilere karşı, Dürzileri bölme taktiği izlemiştir. Dürzilerin hem dini liderlerinin hem silahlı gruplarının liderlerinin bir kısmını derhal Şam’da gördük. Uzlaşmaya varıldı. Şam’daki iki semtte çatışmalar sona erdi. Dünden beri bazı silahlar toplanıyor hatta. Fakat aynı günün akşamı Süveyda’da toplantı yapıldı. Süveyda’daki toplantıda, Şam’ın en sevmediği karakter, Dürzi din adamı Şeyh Akıl ve Şeyh Hikmet Hicri toplandı. Bunlar toplantının sonuna kadar kalmadı, erken ayrıldı fakat ateşkesle ilgili birtakım şartlar belirlendi. Bu şartlar nedir? Şam-Süveyda yolunun güvenliğinin sağlanması. Şam’da bu olaylar yaşanırken, Dürziler ile Bedevi aşiretler çatıştı. Dera ve civarında olan Bedeviler ile Dürziler arasında eskiden beri düşmanlık var. Bedeviler pusu kurup 40 Dürziyi öldürdü. Bu grupların kontrolünün sağlanması yönünde Şam’a yönelik bir talep vardı.”
‘Dürzilerin hala daha büyük bir kısmı İsrail’e karşı’
“Şam yanlısı kaynaklar Şeyh Hicri için ‘İsrail yanlısı vatan haini’ diyordu ama en son o da katıldı. Özellikle eski rejimden kalan ve Süveyda’da bulunan Dürzi polis gücünün Şam’a entegrasyonu gündeme geldi. Fakat yine Bedeviler ile Dürziler arasında çatışma çıktı. Burada üçüncü aktör de İsrail. İsrail en başından beri Suriyeli Dürziler üzerinde koruyucu rol oynamak istiyordu ama fırsatı olmuyordu. Suriye Dürzileri, Filistin Dürzilerinden biraz daha farklı. Daha Arap milliyetçisi bir karakterleri var ve Suriye’nin bağımsızlığından beri Şam ile araları iyi olmuştur. 8 Aralık’ta Esad rejiminin çökmesi, HTŞ’nin başa geçmesi ve Dürzi varlığını koruyacak bir anayasal güvencenin ortaya çıkmaması, İsrail’in pervasızca hareket etmesine yol açtı. Golan’daki işgalini derinleştiren İsrail, sınıra en yakın grup olan Dürziler üzerinde koruyuculuk rolü üstlenme iddiasıyla ortaya çıktı. Geçen hafta yaşadığımız olaylarda da bunu gördük. Kudüs’te yangının olduğu günlere denk geldi. Ona rağmen Şam güneyine dronlar ile saldırı düzenlendi. Sonra Şam başkanlık sarayının hemen dibine bomba atıldı. Esad döneminde bile bu yapılmadı ama tabii o dönem hava savunma sistemleri de vardı. Binyamin Netanyahu, ‘Bu bir uyarıdır, Dürzilere saldırı yapmayın’ dedi. Bu daha sonra yayıldı. Hama, Humus, Süveyda ve Şam’da askeri tesisler bombalandı.
Sonra da biraz önce anlattığım gibi işler biraz duruldu ama herkes pozisyonunu koruyor. Şam’daki hükümet, Dürzileri İsrail’le işbirliği yapmakla suçlasa da, Dürzilerin hala daha büyük bir kısmı İsrail’e oldukça karşı. Süveyda’da Dürzi kadınlar, protesto gösterisi ile İsrail’e tepki göstermiş. Doğrudan İsrail ile açıkça pazarlık yapan bir Dürzi grubun varlığı da belirsiz. Dürziler iki açıklama yaptı bu süreçte. Birincisi Caramana’ya saldıranları tekfirci olarak nitelendirdiler. İkinci açıklamada uluslararası müdahaleden bahsettiler. İç savaş sırasında her grup uluslararası müdahale istemişti hatırlarsanız. Tabii burada iktidar olmak, dış müdahaleye karşı olmayı da beraberinde getirdiği için Şam buna karşı. Tabii bir dış müdahale, mesela İsrail müdahalesi, işleri düzeltecek mi? Bunu isteyen var mı? Ayrı bir tartışma konusu.”
‘Ciddi bir uluslararası baskı kurulmadığı sürece mezhepsel sıkıntılar günlük yaşama da yansıyacaktır’
“Dürziler ve diğer azınlık gruplar, yüzlerce yıldır Suriye’de yaşıyor. Dolayısıyla daha önce otoriter bir yönetim olsa da, farklı mezhepsel gruplar arasında ortak yaşam şekli gelişmiştir. Karşılıklı saygı gösterilir. Bir mezhep diğerine en azından toplumun gözü önünde aşağılayıcı söylemde bulunmazdı. Son dönemde bunlar arttı. Önce Alevilere sonra Dürzilere yapıldı. Diğer azınlıklar da merak ediyor sıra kime gelecek? Hristiyanlara mı? Kürtlere mi? Kürtlerin gerçi ABD gibi bir koruyucusu var. Ciddi bir kaygı var. Suriyeli kimliğinin inşa edilmesi için mezhepsel gruplar arasında ortaklık yaratılması lazım. Ancak mezhepçi söylemler arttıkça ve merkezi hükümet bunu teşvik ettiği sürece, mezhepler ve etnik gruplar arasında duvarların kalınlaştığı bir Suriye ortaya çıkacak. Merkezi hükümet gidip Dürzilerin silahlarını alabilir. İsrail müdahale edebilir. Neticede Dürziler burada yaşayacak. Ya da İsrail gibi tüm Dürzileri kovmaları gerekir ki bu mümkün değil. Ayrıca ilginçtir ki azınlıklar konusunda dışarıda pek fazla ses çıkmadı. Ciddi bir baskı kurulmadığı sürece mezhepsel sıkıntılar günlük yaşama da yansıyacaktır. Zaten bu beş yıllık geçiş dönemi çok uzun.
Buradan ne çıkacağını kimse tahmin edemiyor. Buradan otoriter bir tek adam rejimi de çıkabilir. Seçimlerin olduğu bir şey de ortaya çıkabilir. Ama seküler, anayasal vatandaşlığa dayalı modern bir demokrasi çıkmaz. Bunu iç savaş sonrası isteyen kaç kişi olduğu da tartışma konusu. Seküler küçük kesimler bunu dile getiriyor ama toplumda da yorgunluk var. Ekonomi düzelsin yeter diyorlar. Tabii ekonomi düzelmezse başka şeyler de göreceğiz. Mezhepsel konular bu meseleleri gölgelemesin. Suriye’de ciddi bir yoksulluk var hala. Devlet memuru maaşları çok düşük ve ödenip ödenmediği belli değil. İnsanlar dilencilik yapıyor. Ekmek, su, elektrik bulamıyorlar. Bunlar devam ettikçe belirsiz ve sorunlu bir Suriye görmeye devam edeceğiz. Buradan nasıl çıkılır? En azından bu meseleleri siyasal zeminde tartışma ortamı yaratılabilir. Dürziler merkezi hükümetle iletişime geçebilse. Veya diğer azınlıklar bunu yapabilse çatışma riski azalabilir. Ama bu olmadıkça gruplar da kendisini savunma güdüsüyle hareket edebilir. Bu da çatışmaları devam ettirebilir.”