‘Suriye’de esas aktör üçüncü ülkeler’
“Suriye’de çok fazla gelişme yaşanıyor. Normalleşme için henüz erken. Suriye sahasında çok fazla aktör var. Bu aktörlerin her birinin ajandası diğerinden farklı. Kimininki birbiriyle uyumlu. Suriye sahasına derinlemesine bakarsak, tarihsel gerilimlerin yarattığı kavgaların izleri de bölgedeki insanların üstünde var. Hepsi bir araya gelince, 14 yıllık bir iç savaştan çıkmış bir toplum üzerinde dengenin yeniden tesis edilmesi, normalleşme ve ruh halinin düzelmesi pek de kolay değil. Türkiye de dahil olmak üzere sahadaki tüm aktörler bunu görüyor. Dışarıdan izleyen, yakından takip eden insanlar olarak, ben de bir asker ve akademisyen gözüyle bakarsam, buranın çok da kolay normalleşmeyeceğini anlayabiliyorum. Peki ne yapmak, nasıl bir yöntem uygulamak gerekiyor? Her ülkenin ajandasından farklı bir tavşan çıkıyor deyim yerindeyse. Zorluklar da burada başlıyor. İki gündür Suriye’nin kuzeydoğusunda bir konferans düzenleniyor. Konferansa katılan ülkelere bakarsak Amerika, İngiltere, Fransa, Hollanda, İsrail ve Arap dünyasından BAE ve Katar’ın katıldığını görüyoruz.
Bölge ülkelerinden ve Türkiye’den ilgili partilerin de katılımı var. Bu, İngiltere, ABD, Fransa ekseni üzerinden dikkat çekici. Bu bölgede 1. Dünya Savaşı’ndan beri etkileri ve etkinlikleri gibi tüm faktörlere bakarsak, kavgaların henüz bitmediğini, rekabetin devam ettiğini, Suriye sahasında epey bir hesaplaşmanın olduğunu, bunun Irak-İran denklemine uzandığını, Doğu Akdeniz’de yeni stratejik alanların açıldığını, Afrika’ya uzanmak isteyen yeni bir dünya düzenini, Çin’le mücadele etmek isteyen bir Amerika’yı görüyoruz. Yeni küresel konjonktür birçok faktörü önümüze dağ gibi yığıyor. Suriye’de önümüze yığılan bu büyük stratejik yığılmanın çözülmesi elbette kolay olmayacak. Fakat bölge ülkelerinin bu denklemin ne kadar içerisinde olsa da, Türkiye de dahil, esas aktör üçüncü ülkeler. Amerika ve Fransa Suriye’de esas aktörler. Dolayısıyla buradaki normalleşmenin arka planına bakarsak, İsrail de dahil aktörlerin niyetleri, amaçları iyi okunursa, çıkarları ve amaçları masada iyi analiz edilirse, belki yönetimi ve yönlendirilmesi bölge ülkeleri açısından daha kolay olabilir. Dolayısıyla biz denklemin neresindeyiz? Ne kadar denklemin içinde etkiliyiz?”
‘Kamışlı’daki konferansın arkasında ABD ve Fransa var’
‘Birbiriyle kavgalı olan Kürt grupları bile o konferansta toplandı’
“Parçalı Suriye’yi başlangıçtan itibaren Türkiye olarak reddettik. Bu konudaki politik mesajlar birçok defa ifade edildi. Yani birleşik, üniter yapısını muhafaza eden bir Suriye savunuldu. Tabii ki bileşenlerinin de haklarını eşit bir şekilde karşılayan, dengeleyici, kucaklayıcı bir Suriye’den hep bahsedildi. Bu aynı zamanda Türkiye’nin ulusal çıkarları için de önemli. Parçalanmış bir Suriye, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına tehdit oluşturabilir. Türkiye’nin stratejisi de üniter Suriye yönünde. Fakat buradaki aktörler o kadar birbiriyle girift ilişkilere sahip ki, onların buradaki ajandaları, bizim inisiyatifimiz dışında geliştirilebilecek olaylar silsilesi yaratılıyor. ‘YPG silah bırakacak, PKK’dan sonra YPG de buna dahil’ şeklinde Türkiye’de konuşuluyor. Siyasiler, yetkililer bunu söyledi ve toplumda da bu yönde bir beklenti gelişti. Ama sahadaki dinamikler farklı gelişiyor. 10 Mart’ta olması lazım, eş-Şera ile YPG/SDG/PKK arasında anlaşma imzalandı. Sekiz maddelik bir entegrasyon anlaşmasıydı. Suriye’nin üniter yapısına vurgu yapılıyor. Ama zaman geçtikten sonra başka bir dinamik ve yapı gelişti. Türkiye’nin beklentisini de karşılamayan gelişmeler yaşanıyor sahada.
PKK silah bırakacak deniliyordu. Kongrenin toplanacağı, feshetme kararı çıkacağı konuşuluyordu. 4 Mayıs diyorlar şimdi. PKK ile beraber Suriye’nin kuzeyinde de bir normalleşme, Türkiye’ye tehdit olmaktan çıkacak bir yapının oluşmasına, Suriye’nin birliğine vesile olacak şeklinde bir beklenti de vardı. Şimdi onu göremiyorum. Nereye geldik, nereye gidiyoruz? Kamışlı’daki konferanstaki ortak tutum belgesi veya ‘Kürt Birliği’ dedikleri bir belge var. Ortak karar bu. Yıllardır bir araya gelmeyen veya gelemeyen yani ENKS, YPG vb. farklı ideolojik merkezlerde olan, öteden beri birbiriyle çatışan, birbirlerinin kuyusunu kazan o yapılar ne oldu, nasıl oldu da Kamışlı’da bir araya getirildiler ve kucaklaştırıldılar? Aktörler kim? ABD ve Fransa. Barzani’nin önderliğinde yapılıyor bu. Barzani’nin yöre toplumu üzerindeki etkisinden de istifade edilmiş olunuyor. Bir kucaklaşma var. Bu, Kürtler arasında bir dönüm noktası. İlk defa böyle sıcak bir kucaklaşma ve ortak bakış açısı elde ettiler. Yeni konjonktürel durum. Bu halde Suriye’nin kaderinde benim gördüğüm şu: Ahmed eş-Şera’nın yönetimi ele geçirdiği 4 aylık süreç içerisinde o kadar baş döndürücü bir satranç tahtasında taşlar hareket ettiriliyor ki, yarın Türkiye’nin karşısına Suriye ile ilgili nasıl bir sürpriz çıkacağını bilemiyoruz.”
‘YPG/PKK/SDG, Şam’daki hükümeti tanımadıklarını ilan etti’
“Kürt konferansındaki maddelerden birisi dikkat çekici. Bu ortak metinde yazan maddelerden birisi şu: ‘Tam yürütme yetkisine sahip bir hükümet kurmak amacıyla, uluslararası hakemlik denetiminde, tüm Suriye bileşenlerinin temsilcilerinin yer aldığı bir kurucu meclis oluşturulması’ diyor. Bu ne demek? PKK/YPG, şu anki Şam yönetimini tanımadıklarını ilan ediyor. Biliyorsunuz Şam’da bir geçici meclis ve hükümet oluşturuldu. PKK, hükümeti tanımadığını ilan ediyor. ABD’nin yarattığı bir HTŞ veya eş-Şera yönetimi var. Diğer tarafta yine onların koruduğu YPG var. Bu atışma, çatışma noktasına taşınmak istendiği için tırmandırılacak. Federal bir Suriye’de siyasi olarak birleşmek istiyorlar. Ahmed eş-Şera, üniter yapıyı kırmızı çizgi olarak vurguluyor. Resmi dilin Arapça ve Kürtçe olması konusu var. Tabii çok önemli bir şey daha var: Devletin adı, bayrağı ve milli marşı. Üç yıldızlı bayrağı çöpe atın diyorlar. Kamışlı’daki konferansta diyorlar bunları. Toplantıdaki bayrak, Suriye’nin yeni bayrağı, alçak koltuk olayındaki gibi alçak bir pozisyonda duruyor. Ondan 30-40 santim yukarıda PKK bayrakları var. Şam yönetimini resmen tanımıyorlar. Suriye Arap Cumhuriyeti adının da değişmesini istiyorlar. ‘Demokratik Suriye Cumhuriyeti’ gibi bir isim istiyorlar muhtemelen.
Suriye’deki Amerikalıların tutumu, Türkiye’nin Suriye üzerindeki gücü ve etkisine karşı hamle yapma yönünde. ABD, İngiliz ve Fransız aklı, Suriye sahasındaki gizli ajandalarını, çok ortaya çıkarmadan, engellenmesini de engellemek için, sinsi ama büyük bir oyun peşindeler. Peki Türkiye ne yapabilir? Ya oyunu bozacaksınız, ya da oyunun arkasından sürüklenip gideceksiniz. Türkiye bu konuda şöyle kararlı: Terör örgütü üzerinden kararlılığı var. YPG/PKK’nın varlığının bir güce ve tehdide dönüşmesi istenmiyor. Dolayısıyla yeri geldiğinde buraya operasyon yapma iradesi ortaya çıkabilir. Türkiye’nin ABD ve Fransa ile karşı karşıya kalması riski söz konusu. Bu tabii son çare olabilir. Ama Türkiye kendi güvenliği ve çıkarları açısından gerektiğinde böyle bir operasyonu yapma kabiliyetine sahip. Bunu Amerikalılar da, Fransızlar da biliyor. Burada Türkiye’yi de riske atmayacak, üzmeyecek, sıkıntıya sokmayacak, endişelendirmeyecek bir yapı üzerinde çalışıyor olabilirler. Daha yerel, asayiş gücünü bulunduran, hafif silahlarını elinde tutan, merkezi yönetime entegre bir yapı düşünülüyor olabilir. Belki bu benim beklentimdir, iyi niyetli düşüncemdir. Sahadaki gidişat böyle gitmeyebilir. Kriz çıkabilir. Suriye, bir baş ağrısı olarak karşımıza çıkacak gibi görünüyor. İnşallah olmaz.”