‘Trump barış güvercini değil’
“Aslında ABD Başkanı Donald Trump’ın gelişinden sonra ve hatta öncesinde de, bütün seçim kampanyalarında dünyaya barışı getireceğini ilan etti. Bunların başında da Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ve Gazze’deki savaşın bitirileceği yönünde açıklamalar geliyordu. Sonuç olarak 20 Ocak’tan bu yana Trump dönemiyle birlikte ne Ortadoğu’da ne de dünya sisteminde olumlu bir şey olduğunu görebiliyoruz. Geldiğimiz nokta Gazze ile başlamak üzere, Trump göreve başlamadan önce ateşkes ilan edilmişti. Karşılıklı rehine takasları yapılmıştı. Üç aşamalıydı. Daha ikinci aşamaya geçilmeden önce tekrar Gazze’ye yönelik İsrail soykırımı başladı. Hala daha devam ediyor bu. Trump’ın ne özelliği oldu geldikten sonra? Koltuğa oturduktan sonra barış getirmek yerine Biden yönetiminin İsrail’e vermeyi reddettiği MK-86 tipi bombalardan bin 800 adet İsrail’e gönderdi. Her biri bir tona yakın ağırlığa sahip. Marco Rubio’nun ziyaretiyle birlikte bombalar İsrail’e gitmiş oldu. Gazze’deki gelişmeleri de farklı bir boyuta taşıdı. Bölgenin tehcir edilmesini, Gazzelilerin ‘ikinci vatan’ olarak adlandırılacak Mısır ve Ürdün’e gönderilesini söyledi. Süreç bitmiş gibi gözükse de perde arkasında Mısır, Ürdün ve diğer Arap ülkeleriyle görüşüldüğü kanaatindeyim. Şimdilik askıya alınmış gibi gözüküyor. Trump ayrıca Ortadoğu’ya askeri yığınak yapıyor. Savaş gemilerini gönderdi. Trump önce dünyaya gümrük vergileri uygulayıp ticaret savaşlarını başlattı. Bunu Çin’e karşı yürütüyor. Ortadoğu’da ne yaptığına bakarsak, tam tersi bir ABD politikasıyla karşı karşıyayız.
Biden dönemini aratır gibi geliyor bana Trump dönemi. Bu sadece para odaklı değil; ayrıca güç odaklı. Ekonomiyi herkese karşı bir güç olarak kullanmayı planlıyor sürekli olarak. Ortadoğu’daki bu karmaşık hali çözecek gibi gözükse de daha da karmaşıklaştırdığını söylemek lazım. Zaten 15 Mart bence İran için dönüm noktasıydı. Trump o gün talimat verdiğini açıkladı ve Yemen’e hava saldırısı yaptığını açıkladı. Bu saldırılar hala devam ediyor. Husileri tekrar terör listesine aldı. Husilere karşı bir hareket de bekleniyor. Yemen’deki yerel kaynaklara baktığınızda, Husilere ve Sana’ya yönelik bir harekat ihtimali çok yüksek. Biz Yemen diyoruz ama mesaj İran’a. İran ile müzakere yapılıyor demek yerine ‘iyi niyet’ üzerinden nükleer görüşme söz konusu. Buradan nasıl bir sonuç çıkacağını önümüzdeki süreçte görebiliriz. Trump’ın Ortadoğu denklemi ilk döneminde nasılsa, ikinci döneminde de aynı. Birinci döneminde de Suudi Arabistan’ı ziyaret etmişti. Şimdi Suudi Arabistan, BAE ve Katar’ı ziyaret edeceğini açıkladı 13-16 Mayıs tarihlerinde. Bu ziyaretler tamamen para temelli. Bir trilyon dolar Suudi Arabistan, 1.4 trilyon dolar BAE yatırım yapacak. Katar henüz belli değil. Bahreyn’e de ‘Sizin 750 milyar dolar kaynağınız var, bu sizin için fazla’ dediğine göre onun da yüzde ellisini alacak gibi geliyor bana. Netice olarak Trump çok bir şey değiştirmedi. Dengeleri değiştirebilir fakat kendi lehine. İsrail’i durdurmadı mesela. Gazze için herhangi bir adım atılmadı. Hamas’a ‘cehennemin kapısı açılır’ diyor. Gazzelilerin topraklarını terk etmesini istiyor. Trump’ı barış güvercini gibi görenler, bu kadar barış güvercini olmadığını anlayabilir. Bunu söylemek gerekiyor.”
‘Trump, Türkiye’nin Suriye hassasiyetlerini dile getirmiş değil’
“Az önce Trump’ın Netanyahu ziyareti sırasında Türkiye ile ilgili söylediği ‘makul ol’ kelimesine dikkat çektiniz. Bu önemli bir kelime. ‘Makul ol’ demek, ‘Türkiye ile ilişkilerini iyi tut’ anlamında değil. ‘Tehditkar konuşmalar üzerinden bir sonuç alamayacaksın. Bunu ikili ilişkilerde diyalog bağlamında görüşerek çöz’ anlamına geldiği kanaatindeyim. ABD’nin iki İsrail politikası var: Birincisi İsrail devletinin güvenliği açısından koruyucu ilişki. Diğeri de hükümetlerle ilişki. Bu değişkenlik gösterir.
Ama İsrail konusunda kırmızı çizgiler kesinlikle aşılmayacak şeklinde bir tutumu var ABD’nin. Türkiye’ye yönelik Suriye konusunda dikkat ederseniz hala daha Trump, Türkiye’nin YPG/PKK/SDG terör örgütü hassasiyetini, bu örgütlerin geleceği, ABD desteğinin kesilmesi, tüm ABD askerlerinin çekilmesi ile ilgili bir açıklama yok. Sadece Türkiye ile ilgili övgüler var ama ben bu övgülere temkinli yaklaşılması kanaatindeyim. Bu övgüleri Trump yaptığında, devam edip etmeyeceği belirsiz. Mesela Putin ile ilk telefon görüşmesinden sonra Zelenskiy’i aradı. O telefon görüşmesinden sonra Zelenskiy’i kahraman gibi göstermeye çalıştı. İki gün sonra da Zelenskiy’e ‘Otoritersin, diktatörsün, seçim yapmadın, halk desteğin dipte’ dedi.
Önceki günkü Trump ile bugünkü Trump çok farklı olabilir. Türkiye açısından da Trump, YPG/PKK ile ilgili herhangi bir açıklama yapmadığı müddetçe, Türkiye’nin hassasiyetlerini gözeteceğini düşünmüyorum. Sadece övgü var. Evet, Türkiye’nin gücü var. İsrailli birçok uzman ve gazeteci de bunu söylüyor. Beşar Esad sonrası Türkiye, Suriye’de nüfuz edinebildi ve bu nüfuzun sürdürülebileceği yönünde bir kanaat de söz konusu. YPG/PKK, Suriye’nin toprak bütünlüğü vb. meseleler hala daha Trump bağlamında ABD ile görüşülmüş gibi gözükmüyor. Dışişleri bakanları düzeyinde görüşmeler var tabii ki. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın mart ayında ABD ziyareti oldu ve Rubio ile görüştü.
Fakat Trump ile görüşme henüz belirsizliğini koruyor. Trump, Ortadoğu turu sırasında Türkiye’ye mi gelecek? Cumhurbaşkanı Erdoğan mı Amerika’ya gidecek? Belirsizlik söz konusu. Ziyaret edebileceği yönünde iddialar var. Fakat Trump’ın Suriye politikası belirsiz. Bölge ülkeleri ile ilişkileri, Körfez ekseninde yürüyor. Onlarla para üzerinden ilişki kuruyor. Onların dediğini yapıyor anlamını düşünmeyelim. Ayrıca İbrahim Anlaşmaları’na Katar’ı ve Umman’ı da katmak istiyor. Trump’ın bu döneminde, Ortadoğu ile ilgili birinci maddesi İran olacak. İkincisi İbrahim Anlaşmaları’nı genişletmek olacak. Katar’ı, Lübnan’ı katmak istiyor. Suudi Arabistan’ı tekrar dahil etmek istiyor. Belki ziyaret sırasında bu da konuşulacaktır. Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşmesinin karşılığı, İsrail’in Gazze soykırımının durdurulması olabilir.”
‘Irak gibi topyekun bir işgal değil fakat sınırlı bir saldırı mümkün’
“Trump’ın Ortadoğu turuyla beraber, Suudi Arabistan-İran ilişkilerine bakarsak orada da önemli gelişmeler söz konusu. Nükleer görüşmeler var. Bu görüşmeler zaten henüz netleşmedi. Ama sonuç olarak bakarsak ilerleme kaydetmek isteyen iki taraf var. Trump dayatmasını kabul etmiyor İran. Ama mesela dün İran Dışişleri Bakanı Arakçi, açıklamasında ‘Bizim için nükleer silah edinmeme durumu makul bir taleptir. Buna karşılık verebiliriz’ diyor. İran, nükleer silah üretimi konusundaki tavrını net bir şekilde ortaya koyuyor. Batı, Libya modeli istiyor. Libya modeli biliyorsunuz hiçbir şekilde nükleer silah üretme girşimi ve faaliyeti olmayaca şeklinde bir model. Ellerindeki her şeyi, uranyum zenginleştirme kapasitesini vs. teslim etme anlamına geliyor bu. Tabii İran’a lokal bir saldırı yapılabilir. İsrail daha önce yapmıştı.
Irak gibi topyekun bir işgal sürecini beklemek doğru olmaz. Çünkü ABD, İran’ı, özellikle Humeyni rejimini devrimden bu yana düşman görse de, bölgesel bağlamda önemli bir denge unsuru olarak da görüyor. İran’daki rejimi ortalıktan kaldırsanız, demokratik bir İran’ın gelmesiyle birlikte Körfez ülkelerine bu kadar silah nasıl satılacak? Amerika, kafa tutan bir rejimden ziyade kontrol edilebilir bir İran rejiminden yana. Biraz reform yapan, biraz da kontrol edilebilecek bir yapıya gelen İran rejimi ister. Ama rejimin tamamen bitirilmesini ABD istemez. İran öyle bir faktör haline geldi ki, Araplar için İran mı, İsrail mi daha büyük tehdit diye sorduğunuz zaman, Araplar İran’ı daha büyük tehdit olarak görüyor. 1979 kırılma noktasıdır Ortadoğu’da. Humeyni devrimi gerçekleşti. Mısır’la Camp David anlaşması yürürlüğe girdi. Saddam Hüseyin de Irak Cumhurbaşkanı oldu. Hiçbiri tesadüf değil. Bir anda ortaya çıktı. Arap dünyası, İsrail’le savaşmaktan ziyade, İran’ın potansiyel gücünü ve potansiyel rejim ihracını kendi ülkelerinde önlemek için adımlar attı. Körfez İşbirliği Konseyi kurdular. Irak-İran Savaşı 8 yıl devam etti.
Bu kırılmalar, İran devrimi ile başladı Ortadoğu’da. İran devrimi neticesinde ABD, Körfez’de ve Ortadoğu’da daha fazla hegemonya sağladı. İsrail’in güvenliğini sağladı. İsrail’i bir tehdit algısı olarak Arap dünyasından kaldırdı. Gözdağı şeklinde İran’a bir saldırı yapabilirler ama onun için henüz erken. Burada Rusya ve Çin faktörleri var. Çin, İran’dan ciddi miktarda petrol alıyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde, Ortadoğu’da yeni bir denklemin ortaya çıkacağını da söyleyebiliriz. İran rasyonel bir karar aldı. Trump, 2018’de nükleer anlaşmadan kendisi ayrıldı. Şimdi görüşmeye başladılar. Kasım Süleymani’nin ölüm emrini verdiği halde Trump ile masaya oturdu İran. Rasyonel davrandı. Kafa tutmanın bir neticesi yoktur. İran’ın iki seçeneği vardı. Ya müzakerelere başlayacaktı ya da ABD’yi karşısına alacaktı. İran, diyalog kapısını araladı. Neticesi ne olursa olsun bu rasyonel bir karar. Ben, masadan İran’ın kalkacağını düşünmüyorum. Daha çok Amerika’nın masadan kalkma ihtimali var istediği sonucu alamazsa.”