‘Almanya’nın yeni koalisyon programı militarist ve teknokrat bir yapıda’
‘Koalisyon protokolünün bir bölümü Türkiye’ye ayrılmış’
‘Merz, Türk-Alman ilişkilerini stratejik olarak sürdürebilir. İngiltere, Baerbock’un Eurofighter vetosundan memnun değil’
“Almanya’yı son 45 yıldır koalisyon hükümetleri yönetiyor. Koalisyon hükümetlerinin bir mevzuatı var. Yani iktidar adayı dışında koalisyonun ikinci ortağı olan siyasi parti, dışişleri bakanlığını alırdı. Oysa ki bu koalisyonda dışişleri bakanlığı doğrudan CDU/CSU’ya bağlandı. Bu, 45 yıldır ilk defa gerçekleşti. Aslında Avrupa coğrafyasında sağ hareketlerin ve sağ siyasi partilerin güçlü olmasını sağlayan iki temel element var: Birincisi, solun son dönemlerde sol değerlerden uzaklaşıp güç kaybetmesi. Buna paralel olarak sendikal örgütlenmeler ve emekçi sınıf gücünü kaybetti ve sağ siyaset bu boşluğu kendi reçeteleri ile doldurdu. Bu siyasi reçeteler ülke siyasetini belirlediği gibi hükümetleri de belirleyici bir noktaya geldi. Bunu günümüz Avrupa coğrafyasında net bir şekilde görüyoruz. Evet, son günlerini yaşayan Sosyal Demokrat-Yeşiller hükümeti giderayak Türkiye’ye Eurofighter savaş uçaklarının satışıyla ilgili veto kararı aldı. Bu, geçen hafta bir medya kuruluşu tarafından aktarıldı. Birçok kanal bunun teyide muhtaç olduğunu belirtse dahi böyle bir gelişmenin olduğunu anlıyoruz. Çünkü bu savaş uçaklarının bir diğer ortağı olan İngiltere’nin Times gazetesi bu yönde bir haber yayınladı. Eurofighter’ın üç ana bileşeni İngiltere, Almanya ve İspanya. Bunlar karar bileşenleri. Bir de kısmen İtalya var. Bir süre önce bu uçaklardan 40 tane alınmasına yönelik İngiltere’deki ilgili birimler ile Türk muhatapları mutabık kaldı. Çünkü bu savaş uçaklarının uluslararası satış koordinasyonundan sorumlu olan ülke İngiltere. Ve İngiltere, bu satış konusunda anlaşmaya varmıştı ve Almanya’nın son dakikada aldığı veto kararının İngiltere tarafından doğru bulunmadığını da The Times gazetesi haber yaptı. Bu karar neden alındı?
Unutmayalım ki son günlerde Türkiye’de demokrasi tartışmaları oldu. Yeni koalisyonun bildirgesinde, ‘Demokratik değerlerden uzaklaşan Türkiye’yi kabullenir bir noktada değiliz. Beklentimiz, Türkiye’nin tekrar demokratik değerlere dönmesidir’ diye bir ifade yer alıyor. Yani Türkiye’nin evrensel hukuk değerlerine dönmesi gibi bir beklenti var. Bu alınan veto kararı, Türk-Alman veya Türk-AB ilişkilerini etkileyebilir mi? Şu anki aşamada Türkiye’deki yetkililerden bir açıklama yok. Alman Dışişleri Bakanı yani şu anda Yeşiller’in Dışişleri Bakanı Baerbock’tan da net bir açıklama göremiyoruz. Yeni kurulacak koalisyonun protokol metninde, olası başbakan Friedric Merz’in çok önemli bir açıklaması var. Diyor ki: ‘NATO müttefiklerimizle olan ilişkilerimizi güçlendireceğiz. Müttefiklerimize silah satışında öncülük yapacağız ve transfer süreçlerini de hızlandırarak hareket edeceğiz’.
Yani SPD giderayak böyle bir karar aldı ama Merz’in açıklamalarına göre farklı bir çerçeve karşımıza çıkacak gibi görünüyor. Merz ayrıca Avrupa Birliği’nin Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte ortaya çıkmış olan güvenlik sorunuyla ilgili istişare yapacağı adreslerden birisinin de, stratejik olarak Türkiye olacağı gerçeğini de bazı kısa paragraflarda ifade edebildi. Bunun somut bir noktaya dönüşebilmesi öncelikle önümüzdeki gelişmelere ve sürece bağlı. Diğer bir etmen de ABD’nin, Avrupa coğrafyasına uygulayacağı siyaset olacak. Eğer Amerika, yine tekrar NATO’nun güçlenmesi veya NATO’nun güçlü bir şekilde sürekliliğini sağlayarak Avrupa coğrafyasının bu şemsiye altında kalması yönünde politikalarını sürdürürse, o zaman Türkiye’ye ilişkin adımlar bir kenara bırakılabilir ve ABD, tekrar hızlı ve güçlü bir şekilde Avrupa coğrafyasına silah satışına başlayabilir. Bunların hepsi olası senaryolar olarak karşımızda duruyor.
Merz’in başbakanlık görevini devraldıktan sonra hem iç siyaset politikalarını, hem de 45 yıl sonra ilk defa elde ettikleri dışişleri bakanlığı politikalarını inceledikten sonra bunu daha net bir şekilde konuşabiliriz. İlk defa kendi dışişleri reçetelerini uygulayacaklar. Ama ben, Merz’in NATO ile olan ilişkileri, ABD ile olan ilişkilerini güçlendireceğini, Türkiye-Almanya ilişkilerini de stratejik olarak sürdürebileceği kanaatindeyim. Merz de Avrupa’nın eski Avrupa olmadığını, AB’nin eski AB olmadığını, Almanya’nın lokomotif ülke olarak AB’de önemli görevleri olduğunu belirtti. Fakat Merz ayrıca Almanya’nın AB’nin tüm yükünü üstlenmeyeceğini; her üyenin AB görevlerini yerine getirmesi gerektiğini söyledi. Avrupa coğrafyasında, Avrupa halklarının AB’ye güvensizliği veya AB’nin varlığının gerekliliği konusunda dahi tartıştığını biliyoruz. Friedrich Merz, Avrupa’nın lokomotif ülkesi olan Almanya’yı ayağa kaldırıp AB’nin sürekliliğini sağlayarak, AB’nin başat bir küresel güç olarak sürdürülebilirliğini sağlamayı hedeflediğini açıkladı.”