‘Ekonomi programı, yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekme çabasından başka bir şey yapmadı’
“Şunu belirtmek isterim ki şu dönemde elbette ekonomi ile ilgili gelişmeleri, istatistikleri yakından takip etmemiz gerekiyor. Fakat bu süreç içerisinde şunu da atlamayalım: Sanki yabancı yatırımcı gelsin diye Türkiye’de temel hak ve hürriyetleri savunuyormuşuz durumuna düşmeyelim. Elbette ki bu gelişmelerin hepsi çok önemli. Ama bunu yabancı yatırımcı için değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının anayasal hakları ve temel hürriyetleri için savunduğumuzun altını çizmek istiyorum. Bakan Şimşek’in söylediği gibi piyasadaki dalgalanmalar, bir süre sonra yatışabilir. Bu, Mehmet Şimşek söylemese de gerçekleşebilir. Bu kadar yabancı yatırımcıya gitmelerinin temelinde, Türkiye’deki ekonomik yapının dışa bağımlılığı yatıyor. Burada kısa vade ile uzun vadeyi birbirinden ayırmamız gerekiyor. Kısa vadede konuşacağımız şey piyasa koşullarıdır. Kur değeri, faiz oranı, sermaye giriş çıkışlarıdır. Bunların hepsi veridir ama piyasa neticede dalgalanır. 2015 yılında AK Parti hükümeti, 2002’den sonra ilk defa koalisyon konumuna düşme riskiyle karşı karşıya kalmıştı. O günden bugüne Türkiye’de piyasa dalgalanmalarını çok yaşadık. 15 Temmuz 2016’dan sonra da piyasada dalgalanma yaşandı. 2020’lerde ‘Faiz netice, enflasyon sonuçtur’ politikaları sonucunda yaşandı. 2018’de Rahip Brunson krizi. Korona krizleri. Hep siyasi taraftaki çalkantıların, piyasalarda nasıl yansıdığını gördük. Ama uzun vadede piyasadan daha başka bir şeye odaklanmak gerekiyor.
Ekonomiyle ilgili bizim yapımızı değiştirebileceğimiz koşullardan uzak tuttular bizi. Hükümetin böyle bir vizyonu da olmadı açıkçası. 2002’den beri iktidarda olan tüm AK Parti hükümetleri için bunu söyleyebilirim. Türkiye’nin onlarca yıldır devam eden dışa bağımlı yapısını değiştirecek hiçbir şey yapmadılar. Onun için de apar topar siyasi krizin piyasaya yansıması sonucunda şu oldu: Türkiye’de yabancı para rezervi, swap hariç -60 milyar dolardan bu noktaya geldi bir buçuk yılda. Ama gördük ki siyasi birtakım riskler, demokrasiden uzaklaşma, insan hakları, ifade özgürlüğü gibi konulardan sapma, Türkiye’de piyasayı karıştırabiliyor. Biriktirmek için aylar harcanan rezervler bu sebeple birkaç günde tükenebiliyor. Bugüne kadar ‘program’ diye dillendirilen şeyin, Türkiye’de yapısal değişiklikler yapacak bir öngörüsü olmadığını ve hep yabancı sermayeyi Türkiye’ye daha fazla çekme çabasından öteye gidemeyen bir plan olduğunu gördük. Zaten neticesinde apar topar yabancı yatırımcıya koşuldu. Halbuki Türkiye’deki üretimi ayakta tutmak için atılacak adımların peşinde olmak gerekiyordu. Orada ağır bir hasar var.”
‘Para piyasası yatırımcıları için hukuk pek önemli deği ama uzun vadeli yatırımcı için önemli’
‘2023’te seçimlerden sonra enflasyon yüzde 38’di. Şimdi yüzde 39’
“Kısa vadede siyasi tansiyon önümüzdeki günlerde yatışabilir. Ama yatışsa bile bunun geçici olacağı kanısındayım. Türkiye’de öyle veya böyle, ki burada muhalefet partisini savunmak için dile getirmiyorum, Türkiye başka bir şeyin derdinde şu anda. Buradaki konu bir partiyi veya adayını savunmak değil. Bu bir iktidar mücadelesi ve AK Parti’nin de bugüne kadar ne pahasına olursa olsun iktidarı bırakmama eğilimleri. Türkiye bunu en çok 2019’da yerel seçimlerde gördük. Ekrem İmamoğlu, İBB Başkanı olarak seçildi ama iptal edildi. Sonra tekrar seçildi. Bu daha önce de oldu: Mağduriyet durumuna düşenleri her zaman koruyan, savunan, kollayan bir yapısı var Türk toplumunun. Burada da benzer bir şey olacak. Erdoğan ilk defa iktidarını kaybetme durumunda kaldığı güçlü bir muhalefetle karşı karşıya. İmamoğlu’nu beğenebilir veya beğenmeyebilirsiniz. Ama böyle bir realite var. Erdoğan, çok ciddi bir rakiple ilk kez karşı karşıya kaldı ve bunu bırakmak istemiyor. İktidar mücadelesi var.
Yani sonuç olarak ben olaylar yatışsa bile, 2028’deki seçimlere giden yolda daha böyle çok dönem yaşayacağımızı düşünüyorum. Tabii diğer yandan enflasyon konusunda da bir yol ayrımı var. Enflasyonda belirli koşullar altında çok da aşağı gitmeyeceğini zaten düşünüyorduk. Ama eğer önümüzdeki günlerde halk temkinli davranmak adına harcamaları kısma yoluna giderse, talepteki düşüş büyümedeki düşüşle birleşir ve enflasyonun düşmesi konusunda tercih etmediğimiz bir yol olsa da bu koşulları yaratabilir. Ama enflasyonla ilgili net cevapları biraz zaman geçince verebileceğiz. Enflasyon direniyor. Haziran 2023’te seçimlerden sonra yeni AK Parti hükümeti kuruldu. Resmi TÜİK enflasyonu yüzde 38’di o sırada. Aradan neredeyse iki sene geçti. İki yıla yakın zamanda enflasyon yüzde 39’a geldi. Devraldıkları enflasyonla neredeyse aynı yerdeyiz. Enflasyon düşmedi. Biz kumun altındayız, kum seviyesine çıkmaya çalışıyoruz şu anda. Türkiye ekonomisi atılım falan yapmıyor. Hasarı toplama çabasında.”
‘Oradaki enflasyon sanki başka bir gezegendeymiş gibi. Biz o rakamlara enflasyon demeyiz burada’
“Donald Trump’ın iktidara gelişi öncesinde de bu politikalarını bekliyorduk. Büyüme temposunun yavaşladığı, enflasyon oranlarında da küresel çapta yükselme yaşayacağımız bir döneme gireceğimizi söylüyorduk. OECD bunu bilimsel bir tahminle açıkladı ve birtakım rakamlar ortaya koydu. Önceki tahminlere göre bu söylemleri teyit etmiş oldu. Küresel büyüme oranını aşağı çeken ve enflasyon oranlarını yukarı çeken birtakım tahminlerde bulundu. Tabii buradaki enflasyon, başka bir gezegenin enflasyonu gibi. Avrupa’da enflasyon oranları yüzde 2,5 veya 3. Bunu konuşuyorlar. Biz buna enflasyon bile demeyiz kendi ülkemizde. Bunun altını çizmek istedim. Onların şikayet ettiği enflasyon ile bizimkisi arasında gezegenler arası fark var. Onların da kendi ekonomik gelişmişlikleri ve kültürleri çerçevesinde şikayet ettikleri birtakım durumlar var. Bloklara ayrılma ve bloklarda ticaret yapma eğilimleri arttı. Bu bloklar arasındaki ticari ilişkileri canlı tutmayı ve ABD tehdidinden kendini uzak tutmayı konuşuyor dünya.
Trump’ın baskıcı ve tehdit içeren politikalarından uzak durmanın yollarını arayan bir dünyadayız bugün. Avrupa dedik. Onlar, ekonomik boyutu çok büyük bir savunma sanayisi konusunu gündeme getirdi. Geçtiğimiz günlerde Almanya Şansölye Adayı Mertz, borçlanma limitini kanuni yoldan kırmayı başardı. İhtiyaç var. Niye? Savunma sanayisi için. Savunma konusunda Avrupa, ABD’ye bağımlı ve bunu ortadan kaldırmak istiyor. Trump yönetimi sanayileşmeye ağırlık vermeye çalışıyor. Kendisini bağımsız hale getireceğini söylüyor. Bu da neoliberal dünyanın aşırı finanslaşmış politikalarının bir sonucu oldu. Tabii yöntemi bu değil bunun. Sanayileşmek istiyor olabilirsiniz ama yöntemi bu olmamalı. Öbür taraftan Avrupa da kendisini Amerikan savunma şemsiyesinden çıkartıp kendi savunma sistemini kurmaya çalışıyor. Türkiye açısından bu yavaşlayan dünya, ihracat cephesini zorlayan bir durum. 2024 yılı da özellikle Türkiye’de üretim sektöründe, mart ayından ekime kadar negatif gezinmişti. Üretim seviyesi düşmüş bir Türkiye ile karşı karşıyaydık geçen sene. Geniş tanımlı işsizlik de yüzde 26 seviyelerinde. Türkiye’nin çok ağır konuları var. Uluslararası gelişmeleri de değerlendirerek bakmamız gerekiyor.”