EKSEN

'Türkiye ve İran arasında jeopolitik rekabet var'

Dr. Bilgehan Alagöz’e göre ABD Başkanı Trump, başka tarafları dahil etmeden İran ile doğrudan nükleer müzakere yapmak istiyor. Türkiye’nin de İran ile jeopolitik rekabet içinde olduğunu vurgulayan Alagöz, Türkiye’nin endişeleri ile ABD-İsrail’in endişelerinin birbiriyle örtüşmediğini de sözlerine ekledi.
Sitede oku
ABD’nin ve İngiltere’nin Yemen’deki Husilere yönelik hava harekatları devam ediyor. ABD saldırıları sırasında 50’den fazla sivilin öldüğü açıklanırken Pentagon yetkilileri de onlarca Husi yetkilisinin ve komutanının öldürüldüğünü belirtti.
Diğer yandan ABD basını tarafından, İran’ın nükleer süreci tekrar mercek altına alındı. ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, ‘Taraflar, İran’ın İsrail’i yok edecek kapasiteye erişmemesi konusunda uzlaştı’ ifadelerini kullanarak, İran’ın nükleer silah edinmemesi yönünde bir mesaj verdi.
Öte yandan Trump, bizzat yaptığı açıklama ile Yemen’deki Husilerin atacağı her kurşunun dahi hesabının İran’dan sorulacağını belirtti. Trump, Yemen’deki Husilerin “Her türlü kaybedeceğini, savaşın hiçbir zaman onlar için adil olmadığını, saldırıların devam edeceğini ve İran’ın Yemen’e silah sevkiyatını durdurması gerektiğini” ifade eden yeni bir mesaj daha yayınlayarak, Yemen’i sert şekilde vurmaya devam edeceklerini vurguladı.
ABD’nin Yemen saldırılarını, İran’ın nükleer sürecinde ve müzakerelerde gelinen son noktayı ve Türkiye-İran ilişkilerinin güncel durumunu, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Bilgehan Alagöz ile konuştuk.

‘Trump’ın çok taraflı anlaşmalara alerjisi var. ABD-İran müzakere süreci başlayabilir’

İran’ın nükleer programına ilişkin Çin’de düzenlenen Rusya-Çin-İran zirvesine değinen Dr. Alagöz, diğer yandan ABD’nin çok taraflı bir anlaşma yerine maksimum baskı politikasıyla birlikte İran’la doğrudan masaya oturmak isteyebileceğini söyledi:
“Geçen hafta, nükleer diplomasi açısından da hareketli geçti. Çok manşete çıkan konuların olmadığı bir süreçti. BM Güvenlik Konseyi’nde, beş daimi üyenin dahil olduğu bir kapalı oturum gerçekleştirildi. Akabinde Trump, BAE aracılığı ile İran’a bir mektup gönderdi. Geçen hafta, Çin’in ev sahipliğinde Rusya ve İran bir araya gelip bu konuyu değerlendiren bir toplantı yaptı. Bu toplantıdan beş maddelik bir bildiri çıktı. Çin ve Rusya’nın İran ile yaptığı toplantıdan çıkan bildiri, daha çok dikkatimi çekiyor. Çünkü İran’ın mevcut konumlanışı itibarıyla bu konuda Rusya ve Çin’e rağmen yol alabilmesi mümkün değil. Ekonomik darboğazda ve askeri sıkışıklıkta, 2018’den bu yana Rusya ve Çin ile yol alıyor. Bu beş madde içerisinde uluslararası uyuşmazlığa barışçıl çözüm vurgusu, nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasına bir vurgu var. Bu önemli. İran, Trump’ın gelişiyle birlikte yeni bir müzakere süreci başlayabilir diye düşünürken, Trump söylem olarak maksimum baskı söylemine yöneldi. İran da bir karşı savunma aracı olarak, nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasından çekilme kozunu kullanmaya başladı. Fakat görünen o ki, Rusya ve Çin buna pek olumlu bakmıyor. Kendi kontrollerinin de dışına çıkabilen bir İran istenmiyor. Demek ki İran’ın bu tehdidi boşa düşüyor. Şu anda kontrollü gerilim stratejisinin hem İran hem ABD tarafından yürütüldüğünü düşünüyorum. Bunun akabinde bir müzakere süreci gerçekleşebilir. Tekrar Rusya ve Çin’e dönecek olursak, onlar 2015’teki nükleer anlaşma sürecine vurgu yapıyor ve sürecin canlanması gerektiğini söylüyor. 2015’teki maddeler arasında bir tetik mekanizması unsuru vardı. Eğer İran bu maddelere uymazsa, anlaşmanın tarafı olan ülkeler tüm sistemi geri döndürüp yaptırım uygulamaya başlayabilir deniliyordu. Bu 5+1 ülkelerinin bu hakkı, 2025 Ekim’de doluyor. Yapı itibarıyla Rusya ve Çin’in bunu yürürlüğe koyması pek beklenmiyor, ABD de anlaşmadan çekildi. Geriye İngiltere, Fransa ve Almanya kalıyor. Yine bu beş maddelik karardan anladığımız kadarıyla, BMGK’nın devreye girmesi istenmiyor. Dolayısıyla tetik mekanizmasında Avrupa’nın devreye girmesini istemeyen bir Rusya ve Çin var. Hal böyle olunca ben, ister istemez ABD ve İran ikili müzakere sürecinin bir şekilde devreye gireceğini fakat gerek Avrupa gerek Rusya-Çin tarafının ikili müzakere yerine kolektif bir süreci tercih ettiğini görüyorum. Fakat mevcut koşullarda, bilhassa ABD Başkanı Trump’ın çok taraflı anlaşmalara alerjik bir bakış açısı olduğuun düşünürsek, işler değişebilir. Zaten en başından beri İran ile ikili anlaşma istediğini söylüyor. Önümüzdeki aylarda yeni bir ABD-İran müzakere süreci bekleyebiliriz.”

‘Reformistler, izolasyondan rahatsız ve müzakere istiyor’

İran’da reformistler ve muhafazakar kanat arasında nükleer müzakereler konusunda bir uyumsuzluk bulunduğunu aktaran Dr. Bilgehan Alagöz, reformistlerin izolasyondan rahatsızlık duyduğunu vurguladı:
“Eskiden dış politika konularının, iç siyasete hiçbir ülkede böyle ayrışmalı bir şekilde dahil olduğunu görmezdik. Ama dünyanın genelinde artık iç ve dış politika iç içe geçti. İran’da da bunu görüyoruz. İran’da muhafazakar dediğimiz ve onlarla örtüşen Devrim Muhafızları kanadı ne bir müzakere süreci istiyor, ne de İran’ın nükleer faaliyetlerinden geri adım istiyor. Bunlar, Rusya ve Çin ile yakın ilişkilerden ‘daha mutlu olan’ kesim. Bir de reformist kesim var. Pezeşkiyan ile birlikte öne çıkan bu kesim de, dünyadan izole kalma pozisyonuna eleştirel bakıyor. Rusya ve Çin ile derinleşen ilişkilerden de rahatsızlar. İran’ın daha otoriter bir yapıya evrilmesine sebep olduğunu düşünüyorlar. Bunlar, müzakere sürecinin başlatılması gerektiğini ve son 40 yılda geliştirilen ‘Direniş Ekseni’ siyasetinin güncellenmesi gerektiğini düşünüyorlar. Birçok açıdan muhafazakar kesimden ayrışıyorlar. Trump bu yaklaşımlarda bulununca, iç tartışmalar da tekrar alevlendi. Tabii ülkenin bir de resmi pozisyonu var. Yani birbirinden 180 derece bir zıtlıkla reformistler ortaya çıkamıyor. Ama onlar fiilen müzakere sürecinin başlamasını tercih eden bir kanat. İran’ın dünyadan kopuk olmasından rahatsız olan bir kanattan bahsediyoruz burada.”

‘Cevad Zarif pek de sevilen bir figür değildi’

Dr. Alagöz’e göre, Cevad Zarif’in istifası İran’da çok büyük bir siyasi depreme sebep olmadı:
“Cevad Zarif aslında çok da sevilen bir insan değildi. En başta atanmasıyla ilgili çekinceler vardı. Çocuklarının ABD vatandaşlığı olması ve ABD’de doğmuş olması gibi sembolik konular üzerinden eleştiriliyordu. Zarif ayrıca yapı olarak ön planda olmayı arzulayan, iddialı bir karakter. Ama anladığım kadarıyla mevcut sistemde o istediği ortamı yakalayamayınca istifa süreci gelişmiş oldu. Ülke içindeki taşları yerinden oynatacak bir süreç değil. Geriye hayati konular kalmış durumda.”

‘Suudi Arabistan, ABD’nin Yemen saldırılarından memnun’

Körfez devletlerinin İran’ın Suriye’den çıkmasına sevindiğini belirten Alagöz, diğer yandan ABD’nin Yemen saldırılarının Suudi Arabistan tarafından memnuniyetle karşılandığını ifade etti:
“Körfez ülkeleri de aralarında farklılıklara sahip. BAE ve Bahreyn’in bir yandan İbrahim Anlaşmaları’na taraf olması, ister istemez İran ile ilişkilerin derinleşmesini engelliyor. Suudi Arabistan ile Çin aracılığı ile yaptıkları bir uzlaşı var. Şu an için işliyor gibi gözüküyor ama ilişkiler gelişmiyor. Suudiler’in endişeleri tamamen ortadan kalkmış değil. Bu ülkelerin de facto olarak Suriye’deki süreçten memnun olduğunu düşünüyorum. İran’ın etkisinin gitmiş olmasından memnunlar. Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez’in olumlu yaklaştığı bir konu bu. Zaten Suriye ile ilişki kurmaya çalışmaları; maddi ve siyasi desteklerde bulunma çabaları da İran’ın Suriye’ye dönmesini engelleme çabasıyla bağlantılı olabilir. Yemen’e de bağlayabiliriz bunu. ABD’nin Yemen’e son birkaç gündür askeri müdahaleleri var. Bu daha çok İsrail’in güvenliğini sağlama gerekçesiyle ön plana çıkarılıyor. Husiler belirli aralıklarla İsrail’e saldırıyordu. Fakat burada pek adı anılmasa da Suudi Arabistan’a yapılan bir jest söz konusu. Çünkü şu anda ABD ve Suudi Arabistan arasında büyük ekonomik anlaşmalar yapma konuları gündemde. Ama Suudiler’in de bölgedeki güvenlik endişelerinin ortadan kalkması lazım. İran’a angaje bir Husi varlığı, öyle veya böyle Suudi Arabistan’ın tasvip ettiği bir süreç değil. Dolayısıyla Suudiler, Yemen’de beli kırılmış, İran ile ilişkisi bir şekilde koparılmış bir Husi varlığını tercih edecektir. Orada BAE ve Suudi Arabistan arasında da bir çekişme var. Ama bunlar genel olarak Körfez Bloğu halinde İran varlığını burada istemiyor. O sebeple de sukut ikrardan gelir durumu var. Suudi Arabistan’ın itiraz eden hiçbir açıklamasını görmedim. Gazze’ye yüksek perdeden itiraz ederken Yemen hakkında konuşmamaları, süreçten memnun oldukları izlenimini uyandırıyor. Yemen’de ayrıca ABD’nin Çin ile yürüttüğü büyük rekabeti de görmemiz lazım. Yemen, stratejik konumu yüksek bir bölge. Hemen karşısında, Çin’in dış bir ülkedeki ilk askeri üssü var. Cibuti’de bu üs. Kızıldeniz hattında Çin hakimiyetini istemeyen bir ABD var. Dolayısıla burada İran’ı araçsallaştıran bir Çin görüyoruz. Yemen üzerinden hem İran’a hem de Çin’e verilen mesajlar olduğunu düşünüyorum dolayısıyla.”

‘İran, Türkiye’yi İsrail’den daha büyük bir endişe kaynağı olarak görüyor’

Türkiye ve İran ilişkilerinde bir gerilim yaşandığını ifade eden Alagöz, İran’ın Türkiye’yi İsrail’den daha büyük bir endişe kaynağı olarak gördüğünü kaydetti:
“Türkiye-İran ilişkilerinde böyle inişli çıkışlı bir dinamik her daim var. Şu anda da onun izdüşümünü yaşıyoruz. Ben bir süredir Türkiye-İran ilişkilerinin olumsuz ilerlediği kanaatine sahiptim. İlişkilerin neden iyiye gideceği yönünde kanaat bildirmediğim için eleştirildim. Gelişmeler gösteriyor ki, bu keskin rekabet algısı içerisinde yakın zamanda Türkiye-İran ilişkilerinin iyileşmesi pek mümkün gözükmüyor. 2011 Suriye İç Savaşı ile başlayan bir gerilim oldu. Astana Süreci ile ilişkiler daha istikrarlı bir diyalog üstüne oturdu. Fakat 2020 ile birlikte dönüm noktası oldu. Türkiye’nin Azerbaycan ile stratejik ilişkilerini derinleştirmesi ve Karabağ’da bir operasyon yapması, İran’ın bütün sistemini altüst etti. Suriye ile birlikte İran’daki Türkiye algısı en üst seviyeye çıktı. İran’da İsrail’den daha çok Türkiye önyargısı ve endişesi var. Bu, devam edeceğe benziyor. Türkiye’nin gerek Güney Kafkasya’daki girişimleri, gerek Irak’ta kalkınma yolunu geliştirmesi, gerek Suriye’de etkinliğini artırması, İran açısından doğal hinterlandı gördüğü her yerde karşısına Türkiye’yi çıkartıyor. İran burada kazan-kazan formülü üstünden yürümüyor. Meseleye sıfır toplamlı bir oyun üzerinden yaklaşıyor. Türkiye’nin kazancı varsa, İran’ın kaybı olarak algılanıyor otomatik olarak. Bu, patolojik bir durum. Son günlerde PKK unsurlarıyla geliştirmeye çalıştığı bir yeni süreç oldu İran’ın. Bütün bunların üstüne, sayın Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları geldi. Geç kalmış bir açıklama diyebiliriz. Bir süredir yaşanan bir gerilimdi bu. Belli ki Türkiye’nin tahammüllerini epey zorlamış ve resmi düzeyde de açıklama geldi son olarak.”

‘İran, yönünü Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya çevirecek’

Dr. Bilgehan Alagöz’e göre Türkiye ve İran arasındaki jeopolitik gerilim devam edecek fakat çekişmeler, doğrudan askeri çatışmaya dönüşmeyecek:
“Türkiye’nin İran’a karşı ABD ile birlikte cephe açacağı algısını, bilinçli bir şekilde İran yayıyor. Türkiye’nin İran’a yönelik endişeleri ile, ABD ve İsrail’in endişeleri aynı değil. Belki sonuç itibarıyla bütün bu ülkelerde İran endişesi var ama gerekçeler farklı. Dolayısıyla Türkiye’nin dış politikasında, komşu ülkelere dönük askeri müdahale tavrı yok. Geleneksel dış politikamızda böyle bir şey yok. İran’la da böyle bir şey yaşanması için sebep yok. Ama gerilim süreci çok net bir şekilde devam edecektir. İran, güvenlik politikasını güncelliyor. Eski direniş ekseni hattında belirli girişimleri olsa da, odağını Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya çevirmiş bir İran var artık. Önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde de Türkiye ile bu alanda mücadeleye devam edecektir. Zengezur Koridoru mu daha büyük endişe, yoksa Suriye mi İran için? Bana kalırsa Zengezur. Rekabetçi ve zaman zaman tansiyonun yükseldiği bir ilişki olur ama hiçbir zaman böyle keskin bir bitiş veya en üst perdeden gerilim olmaz. Çok yakın zamanda Türkmenistan’dan gelecek enerji hattıyla ilgili anlaşmanın tarafı oldu İran. Grift bir durum var. Ama stratejik açıdan çekişme içerisindeyiz ve belirli bir süre devam edeceğini düşünüyorum bunun.”
Yorum yaz