‘Açık bir pazarlık sürecinin başlayacağını görüyoruz’
“Kesin sonuçlara varmak için henüz erken. Çok uzun müzakerelerin, pazarlıkların yapıldığını ondan sonra Öcalan’ın böyle bir açıklama yaptığını anlıyoruz. Bundan sonra da DEM’in iştirakiyle ve çok daha kapsamlı olarak biraz daha açık, kamuoyuna yönelik olarak bir pazarlık sürecinin başlayacağını görüyoruz. Her ne kadar saray süreci 3 ayla kısıtladıysa da uzunca bir süre alacağı anlaşılıyor. Denetim altında devam eden çok kapalı bir süreç. Dışarıya Abdullah Öcalan’ın görüntüsü dışında neredeyse hiçbir şeyin sızmadığını söyleyebiliriz.
Önceki çözüm sürecinde ipin ucunu kaçırmışlardı, bu sefer çok sıkı tutmaya çalışıyorlar. Aslında buna Öcalan’ın açıklaması demektense saray devletinin Öcalan’a yaptırdığı açıklama demek daha doğru olur. Hatta ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin ikinci perdesinde saray devletine yaptırdığı Öcalan açıklaması demek daha da doğru olur. Yine saray devletinin kendi Türkiye tasavvurunu azami programını Büyük Ortadoğu Projesi’nin ikinci perdesiyle uyumlu hale getirmek için yaptığı bir girişim de denebilir buna.”
‘Avrupa’daki kaos yatışınca Öcalan’ın çağrısı gündeme gelecektir’
‘Sade suya tirit’
“Açıklamanın içeriğine gelince Sırrı Süreyya Önder’in dip notuna rağmen açıklamanın içeriğinde hiçbir şey yok. Türkçe deyimi ile sade suya ‘tirit’ denir. Aynen onun gibi bir açıklama, bir tür tiyatro gösterisi. Bu tiyatro gösterisinin yeni sahnelerinin önümüzdeki dönemde oynanacağı anlaşılıyor. Çanakkale Şehitliği’ne gidip topluca ziyaret edecekler, buna benzer şeyler yapılıyor. Öcalan bir silah bırakma çağrısı yapıyor fakat karşılığında ne aldığı belli değil, ayrıca kimin silah bırakacağı hiç belli değil. Çünkü PKK Türkiye’de var olan bir unsur olmaktan çıktı, dışsal bir unsur haline geldi.
Daha önceki çözüm süreci sırasında ve sonrasında PKK buradaki silahlı güçlerini güneye çekti. Bunu herkes biliyor. İsim değiştirdiler, YPG kılığında dışsal bir unsur olarak orada var oluyorlar. Nasıl ki Abdullah Öcalan 1980’lerde MİT’in denetiminden kurtularak Suriye muhaberatının denetimine girdiyse, PKK da önceki çözüm süreci sırasında ve sonrasında Türkiye’nin denetiminden çıkarak CENTCOM’un denetimine girdi ve orada Amerika tarafından teçhiz edildi ve düzenli bir ordu olarak oluşturuldu.
Dolayısıyla kimin silah bırakacağı belli değil. Türkiye içinde hiçbir faaliyetleri yok. Gabar, Cudi dağlarında dolaşan silahlı adamlar yok. Yol kesip kimlik soran, silahlı gösteriler yapan birtakım PKK’lılar yok. Sadece TUSAŞ baskını oldu bir süre kadar önce, onu yapan 3 teröristin de Suriye’den paramotorla geldiği anlaşıldı.
Yani esas olarak Mazlum Abdi denilen şahsın başında bulunduğu, YPG kılığına bürünmüş bir PKK ile karşı karşıyayız. Abdullah Öcalan da bu Mazlum Abdi ortaya çıktığı zaman ve Amerika Birleşik Devletleri Kandil’deki PKK liderlerini aranan adamlar olarak başlarına fidye koyarak ilan ettiği zaman bu Mazlum Abdi’nin kendi adamı olduğunu, onu kendisinin yetiştirdiğini, Amerikalıların ona iyi davranmaları gerektiğini çok açık bir dille söyledi. Bu basında da yer aldı.”
‘ABD ve Avrupa Suriye’deki jeopolitik boşluğu İsrail ve Türkiye’nin doldurmasını istiyor’
“Suriye’de Türkiye ile İsrail’in herhangi bir şekilde karşı karşıya gelme ihtimalini görmüyorum. Bölgeye en genelde bakarsak; Esad rejiminin Rusya’nın da eşsiz yardımlarıyla çökmesi ile birlikte Suriye’de bir jeopolitik boşluk alanı oluştu. HTŞ o jeopolitik boşluk alanına doğru ilerledi. Fakat HTŞ’nin bu kadar kıymetli bir boşluk alanını tek başına doldurabilecek ideolojik, politik ve askeri bir güce sahip olmadığı anlaşıldı. İkinci olarak tabanına hâkim olamadığı anlaşıldı. Mesela son yaptıkları bazı hareketlere bakıldığı zaman tabanın yavaş yavaş türevi olduğu El Kaide ve IŞİD’e doğru dönme eğilimi gösterdiği görülüyor.
ABD’nin ve Avrupa devletlerinin de Suriye’nin içinde açılan bu jeopolitik boşluk alanını İsrail ve Türkiye’nin ittifak halinde doldurması için çalıştığını düşünüyorum. Bunun açık mı yoksa kapalı mı bir ittifak olacağını tabii ki zaman gösterecek. Nitekim İsrail ile Türkiye’nin yapmış olduğu ticaret de çok kapalı olarak tutuldu fakat daha sonra ortaya çıktı, sonra onu düzelttiler, bir şeyler oldu filan… Şimdi de böyle bir ittifak hazırlığı olduğunu düşünüyorum.”
‘Suriye’yi bunun için hazırladılar. Bu süreç İran gündeme gelinceye kadar devam edecek’
“Suriye’yi bu iş için hazırladılar. Türkiye ve Suriye’nin bölgeye nezaret etmesini ve orada kurulacak olan Kürt devletini himaye etmesini sağlayacak ortamı yarattılar.
Suriye’deki ve hatta Irak’taki Kürt grupları arasında çok yoğun bir trafik görüyoruz. Bizimkiler gidiyorlar, onlar birbirlerini ziyaret ediyorlar, toplantılar yapıyorlar falan. Bütün Kürt gruplarını bir şekilde birleştirmeye çalışıyorlar. Çünkü orada bir devlet kuracaklar. Burada HTŞ’nin çok fazla bir önemi yok. Zaten YPG’nin askeri gücü anlaşıldığı kadarıyla HTŞ’den daha üstün gibi görünüyor. Amerikalıların eğitti birlikler vs. var. Bu süreç İran gündeme gelinceye kadar devam edecek gibi görünüyor.”
‘İran oynanan oyunun farkında’
“Türkiye’yi, oradaki Kürt devletçiğini (o sırada hangi aşamada olacağını bilemiyoruz) ve İsrail’i İran ile savaştırmak istedikleri çok açık. Güney Kafkasya’da muhtemelen bir huzursuzluk başlatacaklar, onun adımları görülüyor zaten.
Pezeşkiyan’ın Tebriz’de yaptığı konuşma çok manidardı: ‘Ben Türk’üm, evimde Türkçe konuşuyorum’ falan diye Azerilere, Türklere hitap etti, Türkçe şiirler okudu. Yani İranlılar bu durumun farkındalar. İran’ın içinde elbette bir hibrit savaş yöntemi uygulayacaklar muhtemelen ve İsrail’in onların nükleer tesislerinin askeri imkanlarını havadan vuracağı bir noktaya gelinecek. Stratejik olarak İran’ı oradan çıkarmak istedikleri, İran’daki Molla rejimini devirmek istedikleri son derece açık.
Bütün bunlar Türkiye’nin PYD/YPG’yi Suriye Demokratik Güçleri çerçevesinde legal bir kuvvet olarak tanımasını gerektiriyor. Öcalan’a yaptırılan açıklama bu yönde atılan çok önemli bir adım olarak görülüyor. ‘Biz sorunumuzu hallettik. PYD/YPG artık başka bir şeydir. Dolayısıyla o da Suriye Demokratik Güçleri olarak HTŞ ile birlikte Suriye’yi yönetecektir’ gibi bir çizgiye gelmiş bulunuyorlar. Türkiye resmi olarak tabii ki Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor. Zaten PYD/YPG de ‘Biz askeri kuvvetlerimizi HTŞ ordusunun emrine vereceğiz’ gibi şeyler söylüyor ama bunların fazla bir önemi yok, neticeyi etkileyecek şeyler olduğunu düşünmüyorum.”