‘Lübnan’daki yeni hükümet ABD baskısı ile kuruldu’
“Seçimler Mayıs 2021’de yapılmıştı. Neredeyse 3 yıldır Lübnan’da hükümet yoktu. Hep geçici hükümet, geçici başbakan vardı. Seçimlerden önce Necip Mikati geçici kabineyi yönetiyordu. Yeni Cumhurbaşkanı seçildiğinde biz seninle konuşmuştuk; Nevaf Selam’dan bahsetmiştim, zaten hemen o akşam Selam seçildi. O da neredeyse 1 aydır uğraşıyordu, Lübnan’daki değişik siyasi hareketlerle müzakerelere devam ediyordu. Ama bir türlü anlaşmaya varılamıyordu. Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Yardımcısı Morgan Ortagus’ın ilk yurt dışı gezisi Beyrut’a oldu. O geldikten sonra ertesi gün hemen bir şekilde hükümet kuruldu.
Aslında bu yeni kurulan önceki hükümetlere göre çok farklı, bunun altını çizmekte fayda var. Bu aslında Lübnan içerisindeki uzlaşmadan değil, daha çok uluslararası baskıdan, daha da öteye gidersek Amerika Birleşik Devletleri’nin baskısından sonra kuruldu.
Çünkü Lübnan’da savaş öncesinde de 2019’dan beri devam eden bir ekonomik kriz vardı. Lübnan lirası devalüasyona uğradı, insanlar işsiz kaldı, Lübnan dış borçlarını ödeyemedi. Büyük bir ekonomik kriz vardı. Üzerine bir de savaşla gelen yıkım oldu, her yer bombalandı. Dolayısıyla gelecek uluslararası nakde, yardıma çok ihtiyacı var Lübnan’ın. Bu hükümetin kurulması da o yardımın gelmesinin şartlarından biriydi. Tabii tek şart değil. Hükümetin önünde bir sürü engel var. Ekonomik, siyasi reformların gerçekleştirmesini bekliyorlar ki uluslararası yardım gelmeye devam etsin. İşi zor, ama bir umut da var.”
‘Hizbullah ekarte edilemedi ama eski gücünü yitirdi’
“Hizbullah hala hükümette var ama eskisi gibi güçlü değil. Çünkü daha önceki yönetimlerde Şii hareketler olan Hizbullah ve müttefiki Emel, önceki hükümetlerde blokaj çemberine sahiptiler. Yani veto yetkisine sahiptiler. 5 tane Şii bakanlık vardı. Bakanlıklar hep Şiilere verildiği için 5’li Şii Bakanlığı diye adı öyle kaldı ve kimin bakan olacağını Nebih Beri belirliyordu. Herhangi bir anlaşmazlık olduğunda ‘Biz çekileceğiz, bakanlarımızı istifa ettireceğiz ve hükümet düşecek’ diye tehdit ediyorlardı. Böylelikle istemedikleri kanunları geçirmiyor ve çok rahat olarak sabote edebiliyorlardı.
Artık bunu yapamayacaklar. Çünkü Nebih Beri‘nin tek tek bakanları seçmesine izin verilmedi. Ama şöyle bir şey var; Nebih Beri finans bakanlığının Emel’e verilmesi için çok baskı yapıyordu. Çünkü 2014’ten beri finans bakanlığı Emel Hareketi’nde. Finans Bakanlığı yine bir Şii’ye verildi ama Nebih Beri’nin seçtiği bir Şii’ye değil. Yeni bakan da ilk açıklamasında ‘Veto hakkımı kullanmayacağım’ dedi. Muhtemelen onu bu şartla getirdiler. Böylelikle her iki taraf da tam istediğini alamadı ama bir orta yol bulundu gibi.
Ama şu anda Hizbullah da Emel de aslında oldukça zayıfladı. Hükümette yer alsalar da veto yetkileri gittiği ve istedikleri bakanları seçemedikleri için eski güçlerine sahip değiller. Ama Amerika’nın ‘Hizbullah kesinlikle yönetimde bulunmamalı’ şeklinde dikte ettiği gibi de olmadı, ona rağmen Hizbullah kabinede yer almayı başardı. Biraz da sürpriz oldu. Çünkü 3.5 haftadır süren görüşmeler çıkmaza girmişti. Ortagus’un gelişi ve uluslararası baskıyla hükümet kuruldu. Şimdi herkes önüne bakmak istiyor. Bundan sonra Lübnan’da en önemlisi ekonomik reformların geçirilmesi ve uygulanması.”
‘Ateşkesin uzamasını kimse istemiyor’
“Ateşkes uzatılmıştı. Normalde Ocak’ta bitecekti, 18 Şubat’a uzatmışlardı. Hatta 16 Şubat’ta Hizbullah Eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın cenaze töreni planlanmıştı. Bu ateşkes süresi değişince onun tarihi de değişti, o da 23 Şubat Pazar günü için planlanıyor.
Ateşkesin uzamasını kimse istemiyor. Hatta Ortagus da ‘Uzamayacak, biz de uzamamasını istiyoruz’ dedi. Joseph Aoun da devamlı bu konuda vurgu yapıyor; ‘Ateşkes bitiminde bütün İsrail askerleri Lübnan topraklarını terk etmesi gerekiyor’ diyor. Zaten eski Genel Kurmay Başkanı orduyu çok iyi biliyor, tecrübeli bir komutan. ‘İsrail ordusu çekilmediği için Güneye giremiyoruz’ diye vurguluyor. BM’nin 1701 sayılı kararını artık herkes duydu. 2006 yılından bu yana iki tane savaş bitirdi bu karar. Joseph Aun 1701 sayılı kararın da uygulanacağına dair garanti verdi, zaten Hizbullah da buna onay vermişti.”
‘Lübnanlı aşiretler savaşma konusunda kararlı’
“Şu anda İsrail Güney Lübnan’da Hizbullah’ın geride bıraktığı silahları, ekipmanları, tünelleri yok etmeye çalışıyor. Aynı tünellerden Lübnan-Suriye sınırında da var. Özellikle çatışmaların olduğu yerlerde de tüneller var. Hatta İsrail ateşkesi delerek Bekaa’daki bazı tünellerin girişlerini hava bombardımanı ile yok etmişti. Şimdi de Suriye’de artık Esad düştü, yeni bir yönetim var ve artık Hizbullah istediği gibi Tahran’dan Beyrut’a o lojistik koridoru kullanamıyor. Ama hala Suriye-Lübnan arasında bazı alışverişler oluyordu. Bazıları uyuşturucu kaçakçılığı olduğunu, bazıları silah kaçakçılığı olduğunu söylüyor. Ve Şam ‘Orada Hizbullah unsurları var ve Suriye’deki eski rejimden kaçanların ve Suriye’de arananların bazıları Lübnan’a kaçtı. O yüzden biz oralara geliyoruz’ diye bir açıklama yaptı.
Sınırda da bir belirsizlik var, kesin bir sınır hattı yok aslında. Ama bu bölge uzun süredir burada yaşayan aşiretlerin kontrolü altında. Hatta aşiretler Suriye ordusu ile resmen çatışmaya girdiler, füze fırlatarak bir tankı yok ettiler. Yani Lübnan ordusundan ziyade artık ‘Burası bizimdir, burayı koruyacağız’ diyorlar.
İki taraftan da bir sürü rehineler alındı. Lübnanlı aşiretler bazı HTŞ askerlerini rehin aldı. HTŞ de kadın ve çocuklar dahil 20’ye yakın kişiyi esir aldı. Sonra takas yaptılar. Bu Ortadoğu’da çok sık olan bir şey aslında.”
‘Lübnan ordusuna vur emri verildi’
“Yeni Cumhurbaşkanı Joseph Aoun ile Ahmed El Şara iki kez telefonda konuştular. Bu ilk değil. Daha önce de HTŞ Şam’a geldiğinde orada çatışmalar olmuştu ve Joseph Aoun ve Ahmed El Şara telefonda görüşmüştü. ‘İki taraf da sınır güvenliğine önem verecek’ diye bir açıklamada bulunmuşlardı. Yine telefonda görüşüp ‘Durumu kontrol altına alacağız. Sivillere yönelik saldırılar kabul edilemez’ vs. gibi bir açıklama yaptılar.
Şu anda Lübnan ordusunun bir ‘vur’ emri var. Eğer Suriye ordusu Lübnan topraklarına saldırırsa Lübnan ordusu da vurabilecek. Ama aşiretler zaten ‘Lübnan ordusu gelmese de bizim başka seçeneğimiz yok, kendimizi koruyacağız’ dediler. Sonra başka yerlerdeki aşiretler ‘Onları destekliyoruz. Gerekirse biz de gelir, savaşırız’ dediler.
Orada aslında hala etnik hesaplaşmalar devam ediyor. Hem yerel aşiretler ile ilgili hem de Hizbullah ve yeni HTŞ’nin alıp veremedikleri var. Dolayısıyla Lübnan ordusu ‘vur’ emri olsa bile biraz çekinebilir. Ama kesin bir sınır olmadığı için neresi kimin toprağı gibi bir belirsizlik de var.
Lübnan ile HTŞ arasında bir çatışmaya ABD izin vermez. ABD şu anda her iki tarafı da destekliyor, onların birbirlerine girmesi çok işine gelmez. Ama ufak çaplı şeylere tahammül edebilecek durumda.”
‘Seneye seçim var ama bu yeni bir hükümet kurulacağı anlamına gelmez’
‘Körfez ülkeleri Suudilerin izinden gidiyor’
“Amerika’nın dış politikadaki bir taktiği var; bir şeyi sonuna kadar itiyor ve tepki görmek istiyor. Karşısındaki tepki vermezse yapacağını yapıyor. Trump çok daha cesur gerçekleştiriyor. Karşısındaki göz kırparsa ‘tamam bu dediğimi yapacağım’ ama biraz direnirse o zaman geri çekiliyorlar. Bunu bizim Güney sınırlarımızda SDG ile de görebiliyoruz.
Körfez ülkeleri Suudilerin izinden gidiyor. Suudiler şöyle ‘yap’ diyor, yapıyor, ‘yapma’ diyor, yapmıyor. Kendi özgür iradeleri çok yok. Onlar da aslında bu projenin bir parçası. 2019’da Lübnan’da ekonomik kriz başladı. Nedenlerinden biri de Suudi Arabistan’ın Lübnan’a ambargosuydu. Hatta vatandaşlarının Beyrut’a gelmesini engelledi, ticaret durdu. Körfez ülkelerine de ‘Lübnan ile ticareti durdurun’ baskısı yaptı. Bu yaptırımlar Lübnan’ı çok etkiledi. Çünkü Lübnan’ın ekonomisi bankacılık ve turizm üzerine dayalı. Bu ekonomik olarak çöküşü başlattı. Hizbullah’ın çöküşünde de, sadece İsrail ve ABD’nin verdiği askeri zarar değil ekonomik kriz de etkili. İnsanlar aç kaldılar, mecbur kaldılar ve bazıları iş birliği yaptı. Sonunda bu gördüğünüz duruma geldik.”
‘Ortadoğu’da her şey olabilir’
“Suudiler Amerika’yı destekleyeceklerdir. Ortadoğu’da konuşulan artık Gazze’yi alacakları, Gazzelileri Ürdün’e sürecekleri... Trump bu açıklamayı yaptığında ‘4 hafta sonra da Batı Şeria ile ilgili kararımızı açıklayacağız’ dedi. Oradaki insanların geleceğine neden Trump karar veriyor? Hepsini Ürdün’e götürüp, Ürdün’ü tasfiye edip orayı artık yeni bir Filistin yapacak. Böylelikle Filistinlilerin bir devleti olmuş olacak. İsrail de onların topraklarını ilhak etmiş olacak, iki ayrı devlet olarak iç içe yaşamamış olacaklar, sadece yan yana olacaklar. Ortadoğu’da uzun dönemde böyle konuşuluyor.
Aksa Tufanı Operasyonu’ndan sonra yayınlara çıktığımda, ‘İsrail Gazze’ye girecek’ dediğimde bana karşı çıkıyorlardı, ‘İsrail Gazze’ye kara harekâtı yapmaz. Çünkü çok kayıp verir’ diyorlardı. Ben de ‘Gazze’nin içinden geçecek’ diye söylemiştim. Çok da tepki almıştım, ben olaya sadece pragmatik olarak bakmıştım. Keşke hiç olmasaydı ama bunu yapıyorlar. Bu da şimdi bize olamayacak bir şey gibi geliyor, ama 2 sene önce de ne Hizbullah’ın ne Hamas’ın ne 13 yıl iç savaşa dayanan Suriye’nin bu hale geleceği hiç aklımıza gelmezdi.
Bölgede dengeler değişiyor. Netanyahu ‘Haritalar değişecek’ demişti, değişiyor. Ürdün ya da yeni Filistin belki de bunun bir parçası. Biz sadece izliyoruz. Ortadoğu’da her an her şey olabilir. Eski dostlar düşman olur, eski düşmanlar müttefik olur…”
‘Lübnan ordusu ‘parayı keseriz’ tehdidi altında’
“Lübnan ordusunun işi de çok zor. Yurt dışından yardım gelse de hepsi ‘Şunu yapmazsan parayı keseriz’ tehdidine bağlı. Çok zor bir durum. Hem Güneyde kontrolü eline alıyor hem yeni bir rejim var. Eskiden daha müttefik olduğu bir rejimdi, şimdi değişti, sınırda kavgalar var. Kuzey’de şimdilik bir şey yok ama orada da başlayabilir. Her an patlamaya hazır bir bomba gibi duruyor.
Ama şu anda Lübnan’da Amerika’nın, Suudilerin direkt desteklediği bir hükümet olduğu için insanların paranın geleceğine, reformların olacağına, ekonomik olarak biraz daha iyileşeceklerine, İsrail’in çekileceğine dair umutları var.”