‘ABD, kısa süreli kâr elde edeceği projeleri bir kenara bırakıp, stratejik olarak kendisini güvene alacak hamlelere yönelecek’
“İsrail ve Gazze ateşkes meselesinden başlayalım. Bu daha çok su kaldıracak bir hadise. İsrail’de çok konuşuluyor. Netanyahu yönetimindeki Ben Gavir gibi aşırıcı isimlerin ateşkesin yoluna taş koymaya çalıştığı söyleniyor. Burada bir zafer söz konusu mu? ABD, bir şekilde bunu ‘Barış getirmeyi başardık’ diye satacak. Bu galibiyeti de yeni bir krala devretmek istiyorlar. Bunu ilk kez yapmıyorlar. Jimmy Carter’dan Ronald Reagan’a yönetim geçerken yaşanan bir olay var. İran’da bir rehine krizi yaşanıyor. İran İslam Devrimi sonrası ABD büyükelçiliğinde mahsur kalan Amerikan vatandaşları oluyor. Bu vatandaşları kurtarma operasyonları, seçim dönemine kadar hep başarısız oluyor. Carter döneminin bitmesiyle Reagan’ın başlaması arasındaki süreçte bir operasyon yapılıyor. Biz bu operasyonu Operation Argo filmiyle de hatırladık. Bu operasyon biraz bekletiliyor. Bekletilme sebebi de Reagan’ın koltuğa oturmasını sağlamaktı. 20 Ocak 1981 tarihinde operasyon başarıyla sonuçlandı ve rehineler kurtarıldı. Tam da Ronald Reagan’ın koltuğa oturup yemin ettiği gün. Yeminden dakikalar sonra duyuruluyor bu galibiyet. Müesses nizam, Trump başa gelmesin diye ellerinden geleni yaptı; canına bile kastettiler. Seçim süreci böyle geçti.
Ancak ABD’de artık işlerin değiştiğini sadece müesses nizam değil, Demokratlar da kabullendi. Herkes bu yeni sisteme kendini konumlandırmaya çalışıyor. İstihbarat ve Pentagon da buna dair. Amerika’da Soğuk Savaş’ın bitiminden beri aşina olduğumuz dış politika paradigması ilk defa değişiyor. ABD dış politikası iki temel unsur üzerinden kendisini var etti: Dünyadaki liberal düzeni korumak ve liberal olmayan ülkeleri de ticaret veya askeri güçle liberalleştirmek. Bu iki unsur üzerinden giden proje, Biden hükümeti döneminde başarısızlığa mahkum oldu. Sistemin sürdürülebilir olmadığını herkes anladı. Amerikan devleti de buna ikna oldu. Neden? Evet, kısa dönemli kazançlar elde ediliyor. Silah şirketlerinin cebi doluyor vs. Ama hiçbir zaman ulus inşası projeleri başarılı olmadı. Irak’ta, Libya’da olmadı. Ukrayna’da olması da çok muhtemel değil. Trump, Ukrayna eleştirilerinde her daim ‘Bu nasıl bitecek?’ dedi. Projenin nasıl biteceğine dair planları yok. Bu durum 2003’te veya 2006’da sürdürülebilirdi. Fakat ABD’nin karşısına ciddi rakiplerin çıktığı bu dönemde sürdürülebilmesi mümkün değil. Tam olarak bu sebeple ABD’nin paradigması değişti. ABD, kısa süreli kâr elde edeceği projeleri bir kenara bırakıp, stratejik olarak kendisini güvene alacak hamlelere yönelecek. ABD, Çin’i kendisine küresel rakip olarak görüyor. Bu, ideolojik meseleler haricinde Çin’in potansiyeli göz önünde bulundurulursa gayet normal bir durum.
ABD’nin karşısına ekonomisiyle, üretimiyle, insan gücüyle, ordusuyla çıkabilecek en büyük kuvvetin Çin olduğunu düşünüyorlar. Çin’e karşı alınacak önlemleri de öncelikle kendi kıtalarında başlayacak şekilde dizayn ettiler. Bu yüzden Panama’yı, Grönland’ı, Meksika’yı konuşuyoruz. Bu devletlerin hepsi, Amerika’ya karşı bir askeri operasyonda üs olarak kullanılabilecek yegane noktalar. Panama, tam da ABD’nin Çin’e uyguladığı ‘kendi kıtasına hapsetme stratejisinde’ tam tersi konumda duruyor. Tayvan’daki Amerikan üsleri nasıl Çin’i hapsedecekse, Panama’da Çin üssü kurulması ihtimali ABD’yi hapseder. Zaten şu ana kadar Çin’in Panama ilişkilerine bakarsak gençlere verilen burslar, ekonomik yatırımlar ve kültürel ilişkiler var. Henüz askeri bir diyalogtan söz edemiyoruz. Fakat Amerikalılar, 10 sene sonra ne olacağını düşünüyor. Biraz da kendi tarihlerinden öğreniyorlar. ABD göçmen ulusu. Göçmen olarak gelip Amerikan yerlilerine ne yaptıklarını biliyorlar ve oraya gelecek yeni göçmenlerin kendilerine ne yapacağını düşünüyorlar.”
‘Cumhuriyetçiler tarafından Meksika’ya nasıl bir askeri müdahale yapılacağı tartışılıyor bugün’
“Tabii bir de Rusya-Ukrayna meselesi de var. Trump’ın Rusya-Ukrayna planı, biraz da Çin ve Rusya’yı birbirinden uzaklaştırmak üzerine kurulu. Biden döneminde yapılan strateji vizyon dışıydı. Vizyon eksiği vardı. Çünkü ABD, tarih boyunca hep Çin ve Rusya’nın bir araya gelmesinden korktu. Kissinger döneminde bunu gördük. Bir tarafta büyük bir endüstri, diğer tarafta büyük enerji kaynakları var. İkisi bir araya gelirse yapboz tamamlanıyor ve ABD’ye ciddi anlamda rakip olacak küresel bir güç ortaya çıkıyor. Kissinger, bunu önlemek için ‘Tek Çin’ politikasını oluşturup Tayvan’ı Çin toprağı olarak tanıdı. Biden ise Ukrayna Savaşı üzerinden geliştirdiği politikalarla, Rusya’nın enerji pazarını Avrupa’dan Asya’ya kaydırdı.
Bu aslında ABD’nin çok korktuğu Rusya-Çin ilişkisinin de başlangıcını tesis etti. Grönland burada ne rol oynuyor? ABD’nin Çin’i kıtasına hapsetme politikasının bir parçası da Malakka Boğazı’nın kontrol edilmesi. Çünkü ABD ticaret ağlarının tamamına sahip olursa Çin’i boğmayı başarabileceğini düşünüyor. Fakat kuzeyde buzulların erimesiyle yeni ticaret ağları ortaya çıkıyor. Bu da tam Rusya ve Çin yakınlaşırken meydana geliyor. ABD, Grönland’ı kontrol ederse orada da Çin üzerinde baskı oluşturabileceği kanaatinde. Bu yüzden ABD, Grönland’i önceliyor. Üçüncüsü de, ABD’nin askeri olarak en çok tehditte bulunacağını düşündüğüm Meksika var. Meksika, ABD’nin en ciddi üç güvenlik probleminden ikisini taşıyor. Birincisi uyuşturucu problemi diğeri de bugün hala konuşulan göçmen meselesi. İkisi de karteller aracılığıyla ABD’nin başını ağrıtmaya devam ediyor.
Geçtiğimiz üç-dört yıl içerisinde, Cumhuriyetçi Kongre üyelerinin ağzından ‘Meksika’ya askeri müdahale’ laflarını işittik. İlk kez Trump’ın duyurduğu bir şey değil Meksika konusu. Meksika’ya nasıl bir müdahale yapılacağı tartışılıyor bugün. Bir çeşit askeri müdahale yapılacak fakat bunu özel kuvvetler mi yapacak, uyuşturucuyla mücadele eden DEA mi yapacak yoksa topyekun konvansiyonel müdahale mi olacak? Bu tartışılıyor. ABD’nin ciddi askeri müdahale yapmayı düşüneceği yer Meksika. Biz gerçekten de son dört yılda 7 milyonu aşkın göçmenin sınırdan geçtiğini gördük. ABD’de olduğum dönemde büyük şehirlerde sokaklarda uyuşturucunun çok büyük bir sorun olduğunu gördüm.
Bunun gelecekte kontrol edilemez hale gelmesinden korkuyorlar ve bunu önlemek için Meksika’ya askeri müdahaleyi ciddi şekilde düşünüyorlar. Bu konuda bir kritik detay da uyuşturucu krizinin merkezindeki fentanil maddesi. Cumhuriyetçiler, bu maddeyi Çin’in üretip gönderdiğini düşünüyor. Normalde Çin, ABD ile ortaklık yürütüyor fentanil akışını durdurmak için. Fakat Nancy Pelosi’nin Tayvan ziyareti sonrası Çin, birlikte çalışmayı biraz askıya alıyor. Bu, fentanil akışını hızlandırıyor. ABD’nin kendi başına yürüttüğü agresif politikalar, uluslararası iletişimi hırpaladığı için artık ABD bu sorunla daha ağır şekilde yüzleşiyor.”
‘Trump’ın diplomatik açıdan hareketli olması, Türkiye ve Rusya gibi ülkeler için oldukça verimli’
“Bu tarz oturumlarda sarf edilen cümleleri pek ciddiye alamıyorum zira bu genelde Senato’nun duymayı istediği şeylerin söylendiği oturumlar. Onay almak için söylenecek cümleler bellidir. Burada da bizim alışık olduğumuz Amerikan dış politika çizgisinden pek çıkılacak bir yer değil. Fakat bu ne Trump’ın ne de kabinedeki isimlerin bölge politikası hakkında bize bir şey söylemiyor. Bunun belli olmasına daha zaman var gibi. Biden dönemindeki Amerikan dışişleri politikası, oldukça ideolojik olarak kendisini var ediyordu. Manevra alanı çok zayıftı. Dışarıdan herhangi bir ülke, bu oturaklı ideolojik yapının etrafından dolaşamıyordu.
Trump ise diplomatik manada hareketli bir isim. Kendisi için pragmatik bir sonucun, kâr edebileceği bir sonucun çıkabileceği hemen hemen her planı konuşmaya meyilli bir kişi. Bu, Türkiye ve Rusya gibi ülkeler için oldukça verimli. Mesela Suriye meselesinde iki ülkenin biraz daha avantajlı olduğu kanaatindeyim. Mesela Türkiye Suriye’de, Rusya da Ukrayna meselesi üzerinden Trump’ın ‘zafer’ olarak satabileceği bir durum inşa etmesi durumunda istediklerini elde edebilecektir. Bütün Ortadoğu nefesini tutmuş, Trump’ın koltuğa oturmasını bekliyor.
Özellikle PKK/YPG terör örgütünün akıbetinin ne olacağı konusunda hem içeride hem dışarıda bir bekleyiş var. Netanyahu’nun Trump ile yakın bir ilişkisi var. Trump’ın seçilmesinde İsrail lobisinin ciddi bir desteği oldu. Fakat dünkü görüntü, Netanyahu için pek iyi bir görüntü çizmedi. Yani ateşkeste, Netanyahu’yu iyi gösterecek bir görüntü yok. Netanyahu, Hamas’ı tamamen ortadan kaldıracağı sözünü verdi. Kurduğu koalisyon içindeki aşırı sağcı unsurlar, Gazze’nin içine yapılacak yeni yerleşkelerin heyecanıyla bekliyordu. İlk görüntü pek de böyle olmadığını gösteriyor. Hatta Trump’a tepkiler var İsrail içinde. Trump ekibi, kesinlikle Ortadoğu’da şu an için gürültü istemiyor ve İsrail’e bunu söylüyor. Suriye’de Esad yönetimi gitmesi sonrası İran’ın da bu konuda çok heyecanlı olmadığı aşikar. O yüzden biz, önümüzdeki dönemi İsrail’in, Arap ülkelerinin ve hatta Türkiye’nin arasının Trump tarafından düzeltilmeye çalışıldığı bir atmosfer izleyebiliriz.”