Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütünün başını çektiği Suriyeli silahlı gruplar, 8 Aralık’ta başkent Şam’a girdi ve yönetime el koyduklarını ilan etti. Suriye’nin eski devlet başkanı Beşar Esad’ın ise Rusya Federasyonu başkenti Moskova’ya gittiği öğrenildi.
HTŞ lideri Muhammed el-Cevlani, Batılı ülkelerle temaslara başladı ve yapılanmanın terör listesinden çıkartıması çağrısında bulunarak geçici hükümet ilan etti.
Öte yandan İsrail, Suriye’de “istikrarsızlık” oluştuğunu iddia ederek Golan Tepeleri’ne asker soktu ve hava harekatına başladı. İsrail Hava Kuvvetleri’nin yüzlerce hedefi yüksek patlayıcı gücüne sahip hassas güdümlü bombalarla vurduğu açıklandı. İsrail ordusunun paylaştığı videolarda, Suriye devletine ait olan hava savunma sistemlerinin, askeri gemilerin, donanma tersanelerinin, uçak pistlerinin, savaş uçaklarının ve askeri helikopterlerin imha edildiği görüldü.
Suriye’deki gelişmeleri, Müslüman Kardeşler’in Arap dünyasındaki konumunu, Mısır-Ürdün gibi ülkelerdeki siyasi istikrar durumunu, İsrial’in hamlelerini ve Türkiye’nin konumunu, siyaset bilimci Dr. Gökhan Çınkara ile konuştuk.
‘İsrail, kendisine karşı Suriye’de herhangi bir askeri kapasitenin ortaya çıkmasını istemiyor’
İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah’a giden silah yollarını kestiğini vurgulayan Çınkara, Suriye’deki bir diğer İsrail kazanımının ise Golan Tepeleri’nin ele geçirilmesi olduğunu söyledi. Çınkara’ya göre İsrail’in Suriye hava saldırılarının en büyük sebebi, İsrail’in kendisine komşu büyük bir askeri güç istemiyor olması:
“İsrail açısından tabloya baktığımız zaman son gelişmeler önemli. Öncelikle Hizbullah’ın etkinliğinin daraltılması ve silah akışı rotasının kesilmesi, İsrail açısından en büyük stratejik kazanım. Zaten HTŞ merkezli yapılan açıklamalarda altı sürekli çizilen bir konu var: Suriye’den İran’ın ve Hizbullah’ın çıkartılması ve temel düşmanın Esad rejimi olması. HTŞ, Hizbullah ve İran’ın düşman olduğunun altını sürekli çiziyor. Bunun birkaç sebebi var. Öncelikle İsrail ile komşular. İsrail, 1967’de Suriye’nin topraklarının bir kısmını yani Golan Tepeleri’ni işgal etti. 1974’te de ateşkes anlaşmasına uygun olarak sınır hattı anlaşmasına vardılar. Şimdi tabii o noktalarda anlaşmazlık var. İsrail orayı genişletmek ve tampon bölgeye dönüştürmek istiyor. Bu, Suriyeliler açısından 1974 hükmünün İsrail tarafından ihlali anlamına geliyor ve eleştiriliyor. İkinci nokta ise İsrail’in Suriye’de hava kuvvetleri marifetiyle operasyon yapması. Önemli askeri depoları, stratejik binaları vs. vuruyor İsrail. Bu neyi gösteriyor? İsrail, kendisine karşı Suriye’de herhangi bir askeri kapasitenin ortaya çıkmamasını istiyor ve bunu da kendi açısından büyük oranda sağlamış gibi gözüküyor. Tabii bu orta vadede böyle. Suriye şu anda daha toprak bütünlüğünü bile sağlayamamış ülke. Siyasi yapı daha yeni yeni merkezileşiyor ve yurtdışı ile angajmana girme stratejisini güdüyor. Suriye’nin daha alacağı epeyce bir yol var.”
‘Türkiye ve İsrail Suriye üzerinden komşu oldu denilebilir’
Dr. Gökhan Çınkara, Suriye’deki gelişmeler sebebiyle Türkiye ve İsrail’in adeta komşu haline geldiğini ve iki ülkenin de ilk defa askeri operasyon düzenledikleri bir ülke üzerinden dış politika parametresi belirleyeceklerini kaydetti:
“Şu anki tabloya bakılırsa Türkiye-İsrail ilişkileri zaten 7 Ekim’den beri Hamas ve Gazze merkezli gelişmeler sebebiyle epey bir gergin. 7 Ekim’den hemen önce de oldukça iyi bir rotaya girmek üzereydi. Bu, herkesin aklında soru işareti uyandırıyor: Bu konjonktürel bir durum mu yoksa gerçekten de ikili ilişkilerde yeni yapısal faktörler mi etkili? Bu netleşmiş değil. Türkiye ve İsrail belki de tarihte ilk kez jeopolitik olarak ortak bir sahaya geliyor. İkisinin de askeri operasyon yürüttüğü, ulusal güvenliklerinin parametrelerinin kritik olarak işlediği Suriye coğrafyasında iki ülke de var artık. Buna Türkiye ve İsrail komşu oldu denilebilir. Günün sonunda Türkiye ve İsrail ilişkilerine yeni bir parametre eklendi. Filistin marjında ikili ilişkiler yürütülüyordu. Fakat son iki haftadır kimse Gazze’yi konuşmuyor. Gazze’de insanlık dramı sürüyor fakat herkes bütün dikkatini ve ilgisini Suriye sahasına vermiş durumda. Yeni bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor bu da bize. Suriye’de ortaya çıkan realite, yeni bir bölgesel gerçeklik. Türkiye dahil bölge aktörlerinin bunun ne anlama geldiğinden tam olarak emin olmadığını düşünüyorum. Yeni siyasal sistemin en büyük sorunu ekonomik istikrar olacak. Fırat’ın doğusunda Cevlani’nin illa ki bir siyasal egemenlik kurması ve inşa etmesi gerekecek. Yeni Suriye yönetiminin oradaki petrol, tahıl ve su kaynaklarına ihtiyacı çok büyük. Özellikle Suriye’nin büyük kısmı yönetimin nasıl olacağını merak ediyor. Eğer bu şekilde olumlu bir ekonomik sistem inşa edilebilirse siyasal ömürleri daha uzun olacaktır. Fakat Fırat’ın doğusundaki siyasal egemenlik inşası akamete uğrarsa Cevlani’nin işi çok daha zorlaşacaktır. Temel mesele ekonomi bana kalırsa. Ekonomi sağlanmadan güvenliğin sağlanması da çok güç.”
‘Suriye’de toprak bütünlüğü sağlanmadan istikrar sağlanması pek mümkün olmayacaktır’
Suriye’nin istikrarına kavuşması için Şam’da kurulacak merkezi yönetimin toprak bütünlüğünü sağlaması gerekeceğini vurgulayan Dr. Gökhan Çınkara’ya göre Heyet Tahrir el-Şam lideri Muhammed el-Cevlani de Fırat’ın doğusunda kendi otoritesini tesis etmeye çalışacak:
“Trump’ın ekibine bakarsak onlar ortamı sakinleştirmeye yönelik adım atacakmış gibi geliyor. Türkiye ve İsrail arasında ortak anlayış aranıyor. Nüfuz alanlarının paylaşılması konusunda özellikle böyle bir görüş var. Fırat’ın doğusunda Cevlani herhangi bir iktidar aygıtı kuramazsa Suriye ekonomik olarak varlığını sürdüremez kolayca. Öyle veya böyle Fırat’ın doğusu, ülkesel egemenlik içine dahil edilecektir. Bu ya karşı tarafın rızasının aranmadığı çok zor bir süreç olacak. Ya da aktörler, Türkiye’nin terör örgütü belirlediği bileşenlerin oradan çıkmasıyla yeni bir müzakere sürecine girecek. Tahmin yapmak çok zor olsa da Cevlani’nin şu anda yüzde 55-60 gibi bir şansı olduğunu söylemek mümkün. Karşı tarafın da yüzde 40. Ama sanki Trump’tan gelen ilk mesajlar Türkiye’nin tezlerinin ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması meselesinin öneminin anlaşıldığını gösteriyor gibi. Suriye’de toprak bütünlüğü sağlanmadan istikrar sağlanması pek mümkün olmayacaktır. Sudan’da, Yemen’de yani ikili-üçlü çatışma alanları olan ülkelerde olanı Suriye’de görmek mümkün olabilir. Ama bu coğrafya bunu kaldıramaz. Yemen ve Sudan daha izole fakat Suriye, Ortadoğu’nun göbeğinde. Suriye’nin Yemen kangreni olmasını Ortadoğu kaldıramaz. Öyle veya böyle Suriye’de toprak bütünlüğünün sağlanması yönünde irade kurulacaktır. Suriye’nin toprak bütünlüğü, Suriye’nin geleceği açısından da zorunlu bir faktör. Bu siyasi bir söylem değil. Suriye toprak bütünlüğü olmadan ekonomik olarak gelişme gösteremez. Karşı taraf da elindeki ekonomik kaynakları Lazkiye ve Tartus limanlarına gönderemez. Bu yüzden bütünleşme olma ihtimali mevcut.”
‘Müslüman Kardeşler’in tekrardan aktif eylemselliğe geçebileceğini düşünmüyorum’
Arap dünyasında Müslüman Kardeşler’e yönelik tedirginliğin hala sürdüğünü aktaran Çınkara, yine de İhvan’ın artık Arap ülkelerindeki aktif eylemlere girişmeyeceğini dile getirdi:
“Suudi Arabistan’ı ayrı tutmak gerekiyor çünkü Yemen’de ve Sudan’da Suudi Arabistan, jeopolitik zorunluluk sebebiyle Müslüman Kardeşler’e yakın aktörlerle çalışıyor. Mısır ve Ürdün’de endişe hali olduğu doğru. Mısır’da özellikle Cevlani’nin eylemlerine karşı kızma hali var zira Mısır için Müslüman Kardeşler meselesi ulusal güvenlik mevzusu. BAE için de durum böyle. Ama Cevlani’nin altını çizdiği temel mesele bu işin Suriye’de kalacağı şeklinde. Ürdün ekonomik ve siyasi olarak çok kırılgan bir durumda. Zaten üç sene önce kısa bir askeri darbe girişimi oldu ülke içinde. Prenslerden biri darbeye kalkıştı, tutuklamalar oldu. Bölge denklemleri bu noktada farklılaşabilir. Ama yeni bir İslami uyanış olur mu? Ben o konuda şüpheliyim. Müslüman Kardeşler’in tekrardan aktif eylemselliğe geçebileceğini düşünmüyorum. Zaten Suriyeli Müslüman Kardeşler de Suriye İhvan’ı içinde merkezi bir hatta değillerdi. Onlar işin daha selefilik ile bütünleşmiş kısmındaydı. Ama tabii Müslüman Kardeşler, Suriye’deki durumu kendileri açısından fırsat penceresi olarak görüyor. Açık kaynaklardan da görüyoruz. Mutlular. Büyük başarı sağlandığını ve hatta kendi çizgilerinden birinin iktidara yürüdüğünü düşünüyorlar. Bu sebeple biraz daha beklemek gerekiyor. İran ve Türkiye görüşecek. Mısır ile görüşmeler olacak. Ama sanki bölge yeni bir çatışmayı kaldırmak istemiyor gibi. Arap Baharı sonrasında bölge ülkeleri hemen bir statüko arayışına girdi. Suriye’deki olayın bu kadar kansız bitmesinin en önemli sebeplerinden birisi bu oldu. Diplomasi çok iyi işliyor. Tabii 13 yıl süren bir iç savaş savaş oldu fakat 12 günde Beşar Esad’ın devrilmesi çok kansız gerçekleşti. Suriye ve bölge ülkeleri açısından bu 12 günlük süreç çok yumuşak bir geçiş oldu.”
‘Sisi içeriden tasfiye edilebilir’
Arap Baharı sonrası Körfez ülkelerinin statüko arayışına girdiğini kaydeden Gökhan Çınkara, Ürdün, Mısır ve Suriye gibi ülkelerin ise Körfez tarafından siyasi istikrarsızlık bölgesi olarak görüldüğünü dile getirdi. Çınkara’ya göre Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmesinden sonra Mısır’da da ekonomik kriz yaşayan Devlet Başkanı Sisi’yi çeşitli siyasi zorluklar bekliyor:
“İsrail açısından Arap Baharı süreci statüko bozucu ve revizyonist bir hareket olarak algılandı. Hem Mısır’da hem Ürdün’de bu olaylar, İsrail’in de dahil olduğu şekliyle yeni bir rotaya sokulmak istendi. Klasik aktörlere geri dönüldü. Mısır için ekonomik rakamlar, işsizlik oranları ve IMF anlaşmaları pek olumlu gitmiyor. Arap Baharı sonrası durumu iyileştirecek herhangi bir adım atılmadığını gözlemliyoruz Mısır’da. Ürdün de aynı şekilde. Muhalefet de çok kısıtlı olduğu için iş ister istemez örgütlü olanlara kayıyor. Yani İhvan’a veya silahlı örgütlere kayıyor. İktidar odağının öyle veya böyle değişemediği ülkeler bunlar. Bu da günün sonunda Müslüman Kardeşler’in siyasal tezlerini bezliyor. Tabii buralarda jeopolitik faktörler de var. Körfez Arap ülkelerinde ise bu ülkelerin sonsuza dek fonlanamayacağı yönünde görüşler var. Temel algılayış bu. Mısır ve Ürdün’ü sonsuza dek fonlayamayacakları için özelleştirme yapmaları, merkez bankası reformları yapmaları gerektiğini söylüyorlar. Bu durumlar Mısır ve Ürdün gibi ülkelerde siyasal riskleri çoğaltıyor. Mesela Sisi kendi içinden tasfiye olabilir. Belki daha genç, sempatik birisiyle ikame edilebilir Sisi. Yerleşikler düzenini korur. Sistem devrilmesine gidilmez Mısır’da. Beklentim bu yönde. Ürdün ise çok daha düşük nüfuslu bir ülke, daha kolay yönetilebilir. Tabii Ortadoğu’da kesin tahmin yapma ihtimali yok. Artık Rusya dahil küresel aktörlerin Ortadoğu’daki olaylara askeri müdahale etme niyeti yok gibi gözüküyor diğer yandan.”
‘Trump soruyu yanıtlamadı, demek ki İran’ın nükleer tesislerine İsrail’den sürpriz saldırı gelebilir’
Dr. Çınkara’ya göre Hizbullah’ın gücünü azaltan ve Suriye’yi bombalayan İsrail’in sıradaki hedefi İran olabilir:
“İsrail’in tüm ilgi ve alakasının İran’a geldiği söylenebilir. Dün Trump’ın basın toplantısında da İran’a önleyici sürpriz saldırı olup olmayacağı soruldu. Trump bunu konuşmanın mümkün olmadığını söyledi. Demek ki İran’ın nükleer tesislerine İsrail’den sürpriz saldırı gelebilir. İran’da işler iyi gitmiyor açıkçası. Elektrik kısıtlamaları başladı. Ekonomik istikrar yok bu kadar doğal kaynağı olan bir ülkede. İran’da da siyasal sistemin tam tersi iktidara gitme ihtimali var. Teokratik bir iktidardan sert seküler ve milliyetçi bir rotaya girebilir İran. Bu da Ortadoğu’da ilginç bir şey ve güç merkezi olur. Sanki İran’ı yeni bir rotaya sokmak istiyorlar. Halk da alıcı bence bu noktada. Dini ve siyasal elitlerin alıcısı kalmadı. Ruslar ve Çinliler bile İran’daki etkinliklerini azaltmaya başladı. Petrol alımları azaldı. İran’ı zor günler bekliyor. Suriye sahasındaki değişiklikler, İran’da büyük endişe yaratıyor olsa gerek.”