EKSEN

‘Türkiye, Suriye’de öncelikle ülkenin tümüne hakim, merkezi bir yönetim kurulmasına odaklanmalı’

Emekli Büyükelçi Ahmet Süha Umar'a göre Türkiye'nin Suriye'deki önceliği, ülkenin bütününe hakim merkezi bir yönetim kurulması olmalı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın Türkiye için olumsuz mesajlar getiriyor olabileceğini kaydeden Umar, diğer yandan ABD'nin PYG/SDG'ye verdiği desteğe de dikkat çekti.
Sitede oku
8 Aralık’ta Suriyeli silahlı muhalif gruplar, başkent Şam’a girdi. Suriye’nin eski devlet başkanı Beşar Esad’ın, ailesiyle birlikte Moskova’ya giderek sığınma talebinde bulunduğu öğrenildi.
Suriye’de yeni yönetim kurulmasına yönelik girişimler ve pazarlıklar başladı. Bu yeni süreçte, Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütünün lideri Muhammed el-Cevlani öne çıktı. Cevlani, Batılı ülkelere “Bizden korkmayın, değiştik” mesajı verdi. Şam’ın Ticaret Odası Başkanı da Suriye’nin devletçi ekonomi modelini bırakarak serbest piyasa sistemine geçmeyi arzuladığını ifade etti.
İspanya, Almanya, İngiltere ve ABD, HTŞ’nin davranışlarına ve uygulamalarına bakarak “Terör örgütü listesinden çıkartma” ihtimalini değerlendireceklerini açıkladı.
Şam’da bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye destekli muhalif gruplar olan Suriye Milli Ordusu, YPG/Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki Münbiç şehrini ve şehrin Fırat Nehri üzerindeki Tijrin barajını kontrol altına aldı. SMO, tünellerde arama-tarama faaliyetlerine dair görüntüler paylaştı ve YPG’nin Münbiç’in altında ciddi bir tünel ağına sahip olduğunu duyurdu.
Öte yandan SDG’nin başındaki isim Mazlum Abdi, ABD öncülüğünde yapılan bir anlaşmaya göre Münbiç’in çevresindeki cephe hattında ateşkese gidildiğini iddia etti.
Ateşkes iddiasının, Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara ziyareti öncesi gelmesi dikkat çekti.
Suriye’de silahlı muhalif grupların başkent Şam’a girmesiyle birlikte yeni bir süreç başladı.
Suriye’deki gelişmeleri, Heyet Tahrir el-Şam’ın geçici hükümetini, PYD/YPG’nin açıklamalarını, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Ankara yolculuğunu ve Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini, Emekli Büyükelçi Ahmet Süha Umar ile konuştuk.

‘Önceki gün bazı Amerikan senatörleri, Suriye’ye yaptırımların kaldırılmasını önerdi. Bu, HTŞ’ye destek anlamına geliyor’

Suriye’deki gelişmeler ışığında kesin öngörülerde bulunmak için erken olduğunu belirten Ahmet Süha Umar’a göre Suriye’de en çok odaklanılması gereken konuların başında, HTŞ’nin kimlerden destek alacağı ve nasıl bir yönetim kuracağı geliyor:

“Suriye’deki durumu okumak oldukça zor. Ancak bazı göstergeler, Türkiye’nin öncelikle çok dikkatli olmasını gerektiriyor. Çünkü Suriye tam bir belirsizlik içeriyor. Suriye’nin mevcut hükümet yapısının çökertilmiş olması ve onun yerine geldiği düşünülen HTŞ’nin belirsizliği ortada. Heyet Tahrir el-Şam, çok sayıda gruptan oluşuyor. Her grubun kendine özgün düşünce sistemi ve beklentileri olduğu düşünüldüğünde, Suriye’nin geleceği için umutlu bir tablo çizmemiz engelleniyor. Ben bu Suriye konusuna iki açıdan bakmak istiyorum ve ikisi de Türkiye’yi çok yakından ilgilendiriyor. Bir görüşe göre kazanan iki ülke Türkiye ve İsrail. Acaba böyle mi? İsrail de Türkiye de gerçekten kazandı mı? İlk bakışta böyle bir yorum yapılması garipsenmeyebilir belli çevreler tarafından. Fakat işin geçmişine, derinine ve geleceğine dönük değerlendirmede bulunursak durum böyle olmayabilir. Suriye’de yeni bir oluşum ortaya çıkacak. Bu oluşum devlet mi olur? Nasıl bir devlet olur? Bu devlet nasıl yönetilir? Başlangıçta bir yönetim olur sonra değişir mi? Bunlar bilinmiyor. Suriye’ye bugün için hakim olduğu düşünülen grup, yine bu büyük planın kurucuları ve uygulayıcılarının desteğine sahip görünüyor. HTŞ böyle bir desteğe sahip gibi görünüyor.

Önceki gün bazı Amerikan senatörleri, Suriye’ye yaptırımların kaldırılmasını önerdi. Suriye’ye yaptırımların kaldırılması, HTŞ’ye destek anlamına geliyor. Daha birkaç gün öncesine kadar uluslararası planda BM kararıyla terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ, birkaç günde nasıl böyle neredeyse ‘en ziyadeye müsaadeye mazhar’ grup haline geldi. Bu ne kadar sürer? Bu, büyük olasılıkla İsrail’in de şu anda desteklediği bir durum. Peki İsrail’in ve ABD’nin desteklediği, Rusya’nın da el altından desteklediği bu grup yönetmeye başladığı zaman, ilk zamanlarda bu düzeni kurmaya çalışanların istediği yönde hareket etse bile, sonradan değişirse ne olacak? İsrail acaba şöyle bir sıkıntı duyabilir mi? HTŞ’nin bugünkü tutumunu değiştirmesi demek, bugün onu destekleyenlerin desteğini yitirmesi anlamına gelir. Peki HTŞ o desteği kaybederse yerine kimin desteğini koyabilir? İran’ın. Zira İran tüm bu olanlarda en çok kaybeden ülke görünümü veriyor ki bu yanlış değil. Ama gelecekte İran, ülkesini kaybedebilir. İran gibi çok eski bir uygarlığın ve belli güçlere sahip bir ülke, kollarını kavuşturup yok edilmesinin sırasını bekler mi? Bunu kim düşünebilir? O zaman İran geçmişte Suriye’ye verdiği Hizbullah desteğini, daha güçlü şekilde HTŞ’ye vermeye çalışabilir. Çalışabilir diyorum zira bunu zaman gösterecek. Böyle bir şey ortaya çıktığı zaman, İsrail’in kazanıp kazanmadığı belli olacak. Peki Türkiye’ninki o zaman belli olmayacak mı?

O da büyük ihtimal o vakit belli olacak. Zira HTŞ, yeni kurulacak bu devlette ABD’nin ve İsrail’in desteğini arkasına almışsa, Türkiye’yi çok rahatsız eden Suriye’deki Kürt yönetimine karşı çıkamaz ve bunu engelleyemez. Bilakis buna destek olma ihtiyacını duyacaktır. O zaman Türkiye ile HTŞ arasında ciddi sorunlar yaşanacağını düşünüyorum. Ancak bütün bunlar ortaya çıkmaya başladığında Türkiye’nin kazanıp kazanmadığı belli olacak. Bugün açısından bakarsak, Türkiye’nin beklentilerinin gerçekleşiyormuş olduğu görüntüsü var. Tel Rıfat ve Münbiç harekatları yapıldı. PYD yetkilileri açıklama yaptı. Bir anlaşma yaptıklarını fakat SMO’nun bu anlaşmaya uymadığını, saldırılara devam ettiğini söyledi. Birkaç Amerikan senatörü, Türkiye’ye karşı tedbir alınmasını öngören bir mektup yazdılar. Sebebi, Türkiye’nin ve SMO’nun PYD/YPG’ye davranışları. Tüm bunları bir araya koyarsak düşünmek gerekir. Doğru yaklaşım budur.”

‘Blinken, Türkiye’nin çok da arzu ettiği mesajlar getirmiyor olabilir’

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Türkiye ziyaretinde, Türkiye’ye yönelik olumlu mesajlar getirmemiş olma ihtimali bulunduğunun altını çizen Umar, ABD’nin Türkiye’nin güvenli koridor talebine olumsuz yanıt verebileceği değerlendirmesinde bulundu:
“Geçmişe gidelim. ‘Canavarlar, sonunda kendisini yaratanları yer’ diye bir laf vardır. Vietnam’da, Afganistan’da, Irak’ta hep bunlar oldu. Eğer ABD yeni bir canavar yaratmaya çalışıyorsa, bu canavar eninde sonunda ABD’nin başına dert olacaktır. İsrail’in de başına dert olacaktır. Blinken şimdi Ankara’ya geliyor. Ankara nedense çok gözde bir başkent haline geldi. Herkes koşarak Ankara’ya geliyor. Bu beni rahatsız ediyor. Eğer bir başkent bu kadar yoğun şekilde ziyaret ediliyorsa, verilmek istenen mesajlar vardır ve bir an önce vermek istiyorlardır. Bu mesajlar nelerdir? Türkiye’nin bugünkü ekonomik ve siyasi konumunu dikkate alarak söylüyorum: Türkiye’nin bugünkü konumunda bu mesajların, Türkiye’nin çok da arzu edeceği veya beklediği mesajlar olmayabileceğini düşünüyorum. Türkiye’ye neyin nasıl olacağı söylenip destek olması talep edilebilir ve karşılığında bir şeyler verilebileceği ihtimali konuşulabilir. Neden bunu söylüyorum? Münbiç geri alındı fakat ben bunun geçici olduğunu düşünüyordum. Öyle olduğu ortaya çıkmaya başlıyor. Bir habere göre Blinken, Türkiye ile 30 kilometrelik güvenli bölge üzerinden müzakere etmeye gelecekmiş. Bu güvenli bölge, sınırlarımızın güneyinde olacağı söyleniyor. Bu güvenli bölge şu ana kadar ABD’nin her şekilde desteklediği, eğittiği, YPG/PYD’nin hakim olduğu, Kürt koridorunu oluşturacağı söylenen bölge değil mi? Güvenli bölge demek, bizim denetimimiz altında, kuş uçmayacağı, göçmenlerin gidip yerleşebileceği bir bölge olmalıdır. Ben böyle düşünüyorum. Peki ABD buna, bizim beklediğimiz ölçüde ‘evet’ diyecek midir? Peki o vakit kendi izlediği politika, YPG/PYD ne olacaktır? Nasıl bir müzakere süreci olacaktır? Ben böyle bir müzakereye gitmekte tereddüt ederdim çünkü olumlu sonuçlanabileceğine dair çok ciddi göstergeler ortada yok ortada.”

‘Türkiye, Suriye’de öncelikle ülkenin tümüne hakim, merkezi bir yönetim kurulmasına odaklanmalı’

Türkiye’nin Trump 20 Ocak’ta koltuğa oturana kadar mevcut ABD Başkanı Joe Biden ile anlaşma ihtimalinin zayıf olduğunu vurgulayan Ahmet Süha Umar, bunun gerekçesinin Biden’ın Trump’a sorunsuz bir Suriye bırakmak istememesi olduğunu belirtti. Umar’a göre Türkiye’nin Suriye’de öncelikle odaklanması gereken konu, ülkenin tamamına hakim merkezi bir yönetim kurulabilmesi olmalı:
“Biden yönetimi ile gitmeden önce daha yakın ilişkiler ile yakın bir şey kopartabilir miyiz? Biden yönetimi, kimse kusura bakmasın ama dört yıldır görevde ve bizim Cumhurbaşkanımızı Beyaz Saray’da kabul etmedi. Tüm çabalarımıza rağmen bunu yapmadı. Şimdi Biden yönetiminin de Donald Trump’a sorunlardan arındırılmış, onu rahat ettirecek bir Amerika bırakmak istediğinden emin değilim. Aksine, Trump’ı sıkıntıya sokmak istiyorlar gibi gözüküyor. Trump’a gelelim. Kişiliğini bir tarafa bırakalım. Bu kişiliğe sahip Trump’ta, bizim gözden kaçırmamamız gereken bir unsur daha var. Bu Mazlum Kobani, Donald Trump’ın kankası. Az önceki PYD/YPG açıklamasını Kobani yaptı. ‘SMO hala bize saldırıyor Amerika aracılığıyla anlaştığımız halde’ diyor. HTŞ’nin Şam’a girmesinin hemen ertesinde çeşitli Kürt grupları, Türkiye’nin insan haklarını ihlal ettiğini, Suriye’nin kuzeyinde birtakım şeyler yaptığını, SMO aracılığı ile ağır insan hakları ihlali yapıldığını vs. iddia ederek propaganda faaliyetine giriştiler. Bizim tüm bunları dikkate alarak iki şey yapmaya çalışmamız gerekiyor zira bunun yapılabileceğinden emin değilim. Bugünkü iktidarın bunları görebildiğini veya yapmak istediğini düşünmüyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin gücü yetiyorsa öncelikle bir tek konu üzerinde durması lazım: Radikal İslam’a dönüşmesinin her an mümkün olduğu gerçeği de dikkate alınarak, Suriye’de kurulacak yeni yönetimin Suriye’nin bütününe hakim, merkezi ve güçlü bir hükümet olması lazım. Bu hükümetin birincil görevi, ülkenin tamamına hakim olması gerekiyor. Böylelikle bizim sınırlarımızdaki Kürt yönetimi gibi gruplar, bizi rahatsız etmeyecek bölgelerde tutulabilir en azından. Merkezi hükümetin böyle kurulması halinde minimum Adana mutabakatını yeniden tesis etmemiz gerekir. Bu tabii yakın gelecek için geçerli fakat uzun gelecek için içim rahat değil. Oyun içinde oyun oynanacak ve biz de çok sıkıntı çekebiliriz diye düşünüyorum.”

‘Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, özellikle Suriye’deki son gelişmeler ışığında, içeride çok ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini düşünüyorum’

Suriye’de HTŞ yönetiminden rahatsız olabilecek grupların kitleler halinde Türkiye’ye göç etmek isteyebileceğini kaydeden Umar, diğer yandan Suriye sahasındaki YPG/PYD yapılanmasının da ilerleyen süreçte Türkiye için ciddi sorunlar doğurabileceğini ifade etti:

“Suriye’de HTŞ’den rahatsız olabilecek çeşitli grupların Türkiye’ye yönelik göç etme riski bulunuyor. Şu anda ve çok kısa süreceğini düşündüğüm bir dönemde, Türkiye’nin olabildiğince çok sayıda Suriyeli sığınmacının ülkesine dönmesini sağlayacak her adımı atması gerekiyor. Bunun için çok fazla vaktimiz yok. Çok fazla vaktimiz olmadığı gibi, o dönem geçtikten sonra başka göçler yaygın şekilde başlayabilir. Suriye’den İsrail saldırıları dahil çeşitli nedenlerle çok farklı grupların ve hatta Türkiye’den ayrılmış Suriyelilerin de Türkiye’ye dönmek isteyebileceğini düşünüyorum. İnşallah bu defa geçmişteki gibi açık kapı siyaseti güdülmez. İnşallah yanılıyorumdur fakat önümüzdeki dönemde Türkiye içinde çok ciddi bir ayrışma ve çatışma riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Bir tarafta Kürt kökenli vatandaşlarımız değil zira onlar Kürtçü değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşamaktan memnunlar. PKK’nın ortaya çıkardığı ayrışmanın onları sıkıntıya soktuğunu her hareketleriyle belli ediyorlar. Ben 2000-2004 yılı arasında yaklaşık iki senemi, Doğu’da ve Güneydoğu’da geçirdim. O dönem bakanlıktan ayrılmıştım. Av ve Yaban Hayatı Başkanı olarak doğal yaşam çalışmalarına katılıyordum. Hala daha orada çok fazla dostum var. Daha Hendek Çatışmaları başlamadan bana gelip, bu hazırlıkları ve çok rahatsız olduklarını anlattılar. Sırf bunu anlatmaya geldiler.

Hendek Çatışmaları sürecini ve buna nasıl göz yumulduğunu hatırlıyorsunuzdur. Abdullah Öcalan’ın meclise davet edilmesi ve birtakım şeyler var şu anda. DEM Parti’nin eş başkanları ne zaman bir konuşma yapsalar, bu konuşmanın içerisinde onlarca kez ‘Kürt halkı’ ve ‘Halklar’ sözü geçiyor. Ve bir türlü bu kişiler, tam olarak ne istediklerini ve ‘Kürt sorunundan’ neyi kastettiklerini anlatmıyorlar. Bir şeyi anlamamız lazım. Türkiye Cumhuriyeti, dışarıdan desteklenen, fişeklenen çok sayıda isyanla karşılaşmıştır kurulduğundan bu yana. Aynı olay gördüğüm kadarıyla yine kurgulanıyor. Bu oyun tekrar oynanmaya çalışılıyor. İçeride de bilerek veya bilmeyerek; deneyimsizlikten veya başka herhangi bir sebepten, bu oyuna adeta gönüllü olarak katılmaya çalışıyor gibi davranan kurumlar var. Tüm bunları dikkate aldığımızda ben Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, özellikle Suriye’deki son gelişmeler ışığında, içeride çok ciddi sorunlarla karşılaşabileceğini düşünüyorum. Bunların önlenmesi için şimdiden önlem alınması lazım.”

Yorum yaz