‘Netanyahu, 7 Ekim 2023’ten sonra Ortadoğu’da sınırların değişeceğini söylemişti’
“Aslında baktığımız zaman Suriye’deki gelişmeler en çok Netanyahu’nun işine yarıyor. Hükümeti çok zor kurabilmişti ve koltuğu sallantıdaydı. Bu sayede hem başarı üstüne başarı elde etmiş gibi göründü hem de koltuğunu korumaya güçlü bir şekilde devam ediyor. Sadece Suriye’ye değil, Lübnan ve Gazze dahil tüm bölgeye bakmak gerekiyor. Hepsi birbiriyle bağlantılı. 7 Ekim 2023’te Aksa Tufanı olduğunda da bu çatışmaların Gazze ile sınırlı kalmayacağı belliydi. Netanyahu, ‘Ortadoğu’da sınırlar değişecek’ demişti o zaman. Şimdi devletler çöküyor ve sınırlar değişiyor. Film senaryosu gibi geliyor ama bir plan var ve tek tek gerçekleşiyor gibi görünüyor. Sanki film izliyor gibi haberleri takip ediyoruz. Son bir haftada her şey hızlıca gelişti. Lübnan’da da öyle olmuştu. İsrail-Lübnan çatışmaları, 7 Ekim’den hemen sonra başladı. 8 Ekim 2023’te Hizbullah, Lübnan’ın güneyinden yeni bir cephe açtı Gazze’ye destek amacıyla. İsrail’i iki cephede savaşmaya zorlamayı amaçlamışlardı.
Bu çatışmalar aylarca sürdü. Herkes, Gazze’de ateşkes olacağını ve konunun kapanacağını sandı. Fakat öyle olmadı. Düşük yoğunluklu çatışmalar bir anda çağrı cihazları patlamaları, telsiz patlamaları derken arka arkaya suikastlarla iyice tırmandı. Hizbullah’ın üst düzey komutanları ve lider kadrosu öldürüldü. Sonra Lübnan’a kara harekatı başladı. Lübnan’ın güneyinde, Beyrut’un güneyinde ve Beka’da büyük yıkım yaşandı. Lübnan’daki Hristiyan ve Dürzi bölgeleri de vuruldu. Büyük bir savaş yaşandı. Suriye’de de 61 yıldır süren Baas rejimi 11 günde devrildi diye insanlar şaşırıyor. Lübnan’da da iç savaş 15 yıl sürdükten sonra saatler içerisinde bitmişti ve herkes şaşkına dönmüştü. 15 yıldır birbiriyle savaşan insanlar vardı. Küçük bir ülkede birçok mezhepçi, ayrılıkçı milisler vardı. Dengeler de sürekli değişiyordu. Gruplar birbiriyle savaşıyor, sonra ‘dostları’ ile savaşıyordu. İttifaklar sürekli değişiyordu. Fakat 15 yıllık Lübnan iç savaşı, nihayetinde saatler içinde bitti. Lübnanlılar da bitip bitmediğinden emin olamamıştı en başta. Şaşırmışlardı. Suriye’de de aynı şaşkınlığı görüyoruz. Acaba Esad dönecek mi, hala Şam’da olabilir mi tarzı sorular var. İnanması güç geliyor insanlara fakat burası Ortadoğu: Her an her şey olabilir. Yavaş da olabilir, hızlı da olabilir. Çok fazla hesaplar var burada. Hepsi birbirine bağlı. Sadece bölge ülkeleri değil hesabı olanlar. İngiltere, ABD, Rusya, Çin gibi ülkeler de bu denklemin bir köşesinden tutup çekiştiriyor.”
‘Lübnan’da ateşkes ilan edildi, aynı gece Suriye’de silahlı muhalif gruplar rejim güçlerine karşı atağa geçti’
“Baktığımız zaman İsrail normalde kara harekatı düzenleseydi, hava üstünlüğü olmasına rağmen Golan Tepeleri’nin tamamını ele geçirmesi çok zordu. Çünkü orası dağlık bir bölge ve kara harekatı için pek uygun bir coğrafya değil. Uzun, zaiyatı yüksek bir savaş olması gerekirdi. Fakat şimdi İsrail kolaylıkla ilerliyor. Zaten bir süredir orada tampon vardı. Lübnan’daki savaş sırasında oraya yerleşmişlerdi. Şu anda çok rahat ilerliyorlar. Hiç karşı koyma yok. Ben, Hizbullah ile ateşkes imzalandığında çok şaşırmıştım. Çünkü İsrail, istediklerini birer birer elde ediyordu. Psikolojik olarak da üstünlük yakalamışlardı. Birden ateşkese razı olmalarına çok şaşırmıştım. Lübnan’da ateşkes ilan edildi akşam. Hemen gecesinde Suriye’deki muhalif denilen cihatçılar ve rejim karşıtı güçler atağa geçti. Halep, Hama, Humus derken Şam’a geldiler. Hepsi birbiriyle bağlantılı ilerliyor. Mesela haritaya bakarsak, Golan biraz daha kuzeye uzanıyor. BMGK’nın 1701 sayılı kararını uygulamaya karar verdi İsrail ve Lübnan. Zaten 2006’daki Hizbullah-İsrail savaşını bitiren de bu karar olmuştu. Fakat uygulanamadı ve bugünlere gelindi.
İsrail buna razı oldu ve şaşırdım zira 8 Ekim’den önceki şartlara dönmeyeceklerini söylemişlerdi. Ama o şartlara döndüler ve ateşkesi kabul ettiler. Hizbullah o bölgede şu anda operasyon yapamıyor. Ama İsrail, bu ateşkesi 155 kere ihlal etmiş. Hizbullah bir kere ihlal etti, boş araziye füze attı. Bu, İsrail’in ateşkes ihlallerine ültimatom gibiydi. Fakat İsrail, 155 defa uçak ve dron bombardımanı ile bu ültimatoma cevap verdi. Hizbullah şimdilik sessiz durup gücünü toplamaya çalışıyor. Hatta Suriye’deki muhalif güçler Humus’tayken, Hizbullah militanları Suriye’ye girdi. Fakat Esad’ın ordusunun dağıldığını görünce Hizbullah da geri döndü. Hatta oradaki ekipmanlardan alabildikleri kadarını Lübnan’a getirdi. Fakat Golan’daki gelişmelere Hizbullah yanıt veremiyor şu anda. Hatta İsrail, daha önce Lübnan güneyinde giremediği yerlere de rahatça giriyor. Buldozerler ile insansızlaştırılmış tampon bölge yaratmaya çalışıyorlar. İsrail, bunun aynısını Suriye’de de yapmak istediğini söylüyor. İsrail, kendini güvenli bir balon içine almak istiyor. Hem Lübnan, hem Suriye sınırında İsrail kuvvetlerinin hakim olduğu, insan yaşamayan bir tampon bölge yaratmayı amaçlıyorlar.”
‘Suriye’de iç savaşın değişik bir boyuta ulaşması olasılığı yüksek’
‘Bütün bunlar, ABD’nin, İngiltere’nin ve İsrail’in bölgedeki İran nüfuzunu kırmak için başlattığı eylemler’
“Lübnan ordusuna gelelim. BMGK 1701 sayılı karara göre Litani Nehri’ne kadar olan alanda sadece BM Barış Gücü ve Lübnan ordusunun olması gerekiyor. Hizbullah’ın hiçbir şekilde orada olamayacağı belirtiliyor. Lübnan’daki ateşkes çok ilginç oldu ve 60 günlük ilan edildi. Binyamin Netanyahu defalarca kez ‘Savaş bitmedi, bu sadece ateşkes’ dedi. Yani 60 günün sonunda ocak geliyor. Trump, çiçeği burnunda bir Amerikan Başkanı olarak karşımızda olacak. Trump’ın Ortadoğu’ya, İsrail’e bakış açılarını biliyoruz. Atadığı kabineyi de görüyoruz. Dolayısıyla İsrail’in Lübnan’da yeni bir savaş başlatma olasılığı çok yüksek. Nefes alıp dinleniyor. Önce Gazze’ye yöneldi, sonra Lübnan’a, sonra Suriye’ye. Sonra tekrar Lübnan’a yüklenebilir. Bu olursa hiç şaşırmam. Zaten o bölgede hem Lübnan ordusu, hem BM Barış Gücü olacak. İsrail ve Hizbullah olmayacak. Fakat 60 gün boyunca İsrail orada bulunabiliyor. Bu da ateşkesin maddelerinden birisi. Zaten 60 gün boyunca İsrail oradaki tünelleri bulmaya, kapatmaya, silah depolarını imha etmeye çalışıyor. Fakat ateşkes zaten 155 kere ihlal edildi. Dronlar vızır vızır uçuyor. İsrail, Lübnan hava sahasını ihlal etmeye devam ediyor. Birçok yerde bombalamalar sürüyor. Bazı arabalara, motosikletlere yönelik suikast atışları yaşanıyor.
Dolayısıyla bu ateşkes daha çok tek taraflı. Hizbullah da özellikle dikkat ediyor. Zira en ufak bir hamlede İsrail, Hizbullah’ın üstüne çullanabilir. Zaten Hizbullah ateşkesi bozmakla yaftalanırsa o zaman Lübnan içindeki dünden hazır olan Falanjistler gibi gruplar harekete geçebilir. Hizbullah, onlara koz vermemek için alttan alıyor. Buna ihtiyacı da var zaten. Bütün bunlar, ABD’nin, İngiltere’nin ve İsrail’in bölgedeki İran nüfuzunu kırmak için başlattığı eylemler. Sanki bir liste varmışçasına teker teker gerçekleştiriyorlar. Önce İran’ın vekil güçlerini, Beşar Ead gibi müttefiklerini yok ediyorlar. Belki sonraki hedef Haşdi Şabi veya Yemen olacak. Böylelikle İran’ın bölgedeki nüfuzu azalacak. Zaten İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail-Suudi Arabistan ilişkilerini görüyoruz. Çok yakın bir dostluk var gibi gözüküyor. Nitekim saklama gereği de duymuyorlar. Suudi Arabistan da bölgede İran ile hep güç savaşı içinde. Buradaki taraflar bir araya gelip İran’ın nüfuzunu kırmak için planlarını uyguluyor gibi gözüküyor.”
‘Batı Şeria’nın da güvende olduğunu düşünmüyorum. Trump’ın atayacağı büyükelçi de Batı Şeria’nın İsrail toprağı olduğunu savunuyor’
‘Suriye’nin bölünmemesi, etnik ve mezhepsel ayrışmanın derinleşmemesi çok önemli’
“Hizbullah eski genel sekreteri Hasan Nasrallah öldürülmeden önce, bir ateşkese razı olduğunu belirtmişti. Yani ateşkese yeşil ışık yakmasından sonra öldürülmüş. Bir plan olduğunu, oyunun büyük olduğunu buradan anlıyoruz. İsrail’in o noktada ateşkese niyeti yokmuş ve savaşları büyütme amacı güdüyormuş. Hasan Nasrallah’ı öldürmeleri de bunun bir işareti. Türkiye’ye gelirsek, Suriye’nin geleceği bizi de etkiliyor. Suriye’nin toprak bütünlüğü çok önemli bizim sınır güvenliğimiz açısından. Suriye’de yeni bir iç savaş çıkma riski var. HTŞ ve SDG öne çıkıyor. Kuzeydoğu’da SDG’nin öncülüğünde bir özerk devletin veya bağımsız devletin kurulmasına Türkiye karşı çıkıyor. ABD ise bunu destekliyor. Biz vurduğumuzda ABD tepki gösteriyor. Suriye’nin bölünmemesi, etnik ve mezhepsel ayrışmanın derinleşmemesi çok önemli. Sadece Türkiye için değil bütün bölge için önemli. Hem Lübnan’da hem de Irak’ta hassas mezhepsel ve etnik dengeler var. Alevler bir anda her yeri sarabilir. Kapsayıcı bir siyasi çözüm Suriye’de çok önemli.
Suriyeli muhalifler, isyancı gruplar artık değiştiklerine yönelik açıklamalar yapıyor. Azınlıklara saygı göstereceklerini söylüyorlar. İnanmıyoruz ama umarım bu olur. Daha önce Irak’ta, Afganistan’da gördüklerimizi hatırlayalım. İran’daki devrim de esasında büyük toplumsal bir destekle yapılmıştı fakat birkaç yıl içinde farklı bir boyuta sürüklenmişti. Şu anda Türkiye’nin önceliği Suriye’nin toprak bütünlüğü, geçici sığınmacıların geri dönmesi ve orada özerk bir devletin kurulmaması olacaktır. Göç de önemli bir konu. Biz ‘Artık Suriyeliler geri dönecek. Orası düzeliyor’ diyoruz. Ama henüz düzelme yok. Bir boşluk ve belirsizlik var. Olaylar iki yöne de gidebilir. Suriyeliler bu fırsatı değerlendirip toplumsal barış ve yeniden inşa süreci başlatabilir. Bunun tam tersi de olabilir. Toplumsal, siyasi ve ekonomik çalkantılar yaşanabilir. Bu durumda daha fazla sığınmacı akını yaşanır. Dolayısıyla şu anda bizim yapabileceğimiz şey, durumun iyiye gitmesi için çaba göstermek. Böylelikle Türkiye’deki geçici sığınmacı olan Suriyeliler ülkesine dönebilir.”