EKSEN

‘ABD’nin kendi kendine yetebilen bir ülke olmasını ve Çin ile ticari köprü bulunmaması gerektiğini savunuyorlar’

Gazeteci Gökhun Göçmen'e göre Trump, Çin ile ticari savaşı derinleştirecek. Cumhuriyetçilerin ABD'nin her alanda kendi kendine yetmesini arzuladığını kaydeden Göçmen, bu sebeple Trump ve ekibinin Ukrayna meselesini kapatarak tüm dikkatini Çin'e vermek istediğini belirtti.
Sitede oku
312 delege kazanan Donald Trump, ABD başkanlık koltuğuna oturmak için 20 ocak tarihini bekliyor.
Trump’ın kendisi kadar, kuracağı ekip de merak konusu oldu. Truth sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan Donald Trump, Nikki Haley ve Mike Pompeo gibi isimlere ekibinde yer vermeyeceğini belirtti. Neoconların öne çıkan isimlerinden Haley ve Pompeo’nun dışlanması, yeni kadro konusunda merak uyandırdı.
Diğer yandan Trump’ın seçim süresi boyunca vadettiği “Çin mallarına gümrük politikasının” da ne şekilde ve hangi boyutlarla hayata geçeceği merak konusu oldu. Cumhuriyetçilerin Kongre ve Başkanlık’ı aynı anda ele geçirmesiyle Avrupa’da adeta bir panik havası yaşandı. Yüzünü Pasifik’e döneceğini söyleyen Trump’ın, Çin konusunda sert tutum takınacak isimleri dış politikada görevlendirilmesi bekleniyor.
Diğer yandan ABD’nin Ortadoğu’ya sevk ettiği onlarca savaş uçağı ve İran’a yapılan uyarıların ardından, Suriye ve Irak’ta İran’a yakın silahlı gruplara saldırılar gerçekleştirildi. Daha önce “İran’da rejim değişimine karşıyım” diyen Trump, öte yandan ilk başkanlık döneminde de İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesi talimatını vermişti.
Donald Trump’ın seçim zaferinin Asya-Pasifik’e olası etkilerini, Trump’ın ve kadrosunun Çin’e bakış açısını ve BRICS ile küresel güneyin yükselişinin ABD dış politikası karşısında neler sunabileceğini, gazeteci Gökhun Göçmen ile konuştuk.

‘İçeride büyük bir temizlik olacak. Adeta bir kan davası başlayacak’

Gökhun Göçmen’e göre davalar, FBI baskınları, suikast girişimleri ve neoconlardan sonra ciddi manada tecrübe kazanan Donald Trump, kendi ekibini kurduktan sonra bürokraside adeta bir “kan davası” başlatmaya niyetli:
“Donald Trump’ın ikinci dönemi, ilk döneminden farklı olacak mı? Ben farklı olacağını düşünüyorum. İki açı var burada. Donald Trump, ilk döneminde devleti yani müesses nizamı tanımıyordu. O dönemden bu yana tanımış oldu. Hakkında açılan davalarla, FBI evini basınca, özel yaşamı ortalığa dökülünce, suikast girişimleri olunca tanıdı. Donald Trump dolayısıyla başkanlık dönemi ve sonrasında devleti tanımaya başladı. Aslında Donald Trump ilk döneminde, müesses nizam içindeki adamları göreve getirdi ve onlarla pek fazla anlaşamadığını gördük. Üç defa ulusal güvenlik danışmanını değiştirdi örneğin. Donald Trump o dönemden dersini çıkardı ve şimdi daha fazla özgüven sahibi. Başkanlığının son yılında bir kararname çıkartarak bu kişileri doğrudan görevden almak ve temizlemek istiyordu. Başaramadı. Şimdi ikinci dönemde bu bürokratların birçoğunu temizleyecek. Müesses nizam içinden gelen Nikki Haley, Mike Poımpeo gibi isimlerle çalışmayacağını söyledi. Daha ziyade kendisi gibi düşünen, kendisine sadakatini kanıtlamış ve dışarıdan isimlerle çalışacağını düşünüyorum. İçeride büyük bir temizlik olacak. Adeta bir kan davası başlayacak.”

‘Donald Trump doğrusuyla yanlışıyla birçok şey öğrendi’

Trump’ın yeni başkanlık döneminde birçok uluslararası krizin aktif olarak sürdüğünü ifade eden Göçmen, özellikle BRICS’in de yükselişiyle Trump’ın eskiye kıyasla farklı davranabileceğini kaydetti:
“Donald Trump doğrusuyla yanlışıyla birçok şey öğrendi. İkinci başkanlık dönemini farklı kılacak noktalardan birisi de uluslararası arenadaki değişimler olacak. O görevi bıraktığından beri çok şey değişti. Rusya’nın Ukrayna harekatına tanıklık ettik. Rusya’nın harekatı, uluslararası alanda bir dönüm noktası oldu ve farklı ortaklıkların derinleşmesini sağladı. Çin ve Ruya arasındaki ortaklığın derinleştiğine şahit olduk. Küresel güney ülkelerinin yükselişi devam etti. Bu yükseliş, kurumsallaşmaya devam ediyor. Aklımıza ilk BRICS geliyor. Ortadoğu’da İsrail’in soykırımı giderek arttı. Donald Trump bıraktığında görece bir sessizlik hakimdi Ortadoğu’ya. Şu anda bu sessizlik bozuldu ve tarihin en büyük katliamlarından birisine tanıklık ediyoruz. Bu da elbette Trump’ın ikinci dönemini değiştirecektir.”

‘Trump, Çin’i kuşatma politikasını farklı taktiklerle devam ettirebilir’

Gökhun Göçmen’e göre Donald Trump sıcak bir savaş arzulamıyor fakat Çin ile ticaret savaşlarını ileri bir boyuta taşımayı planlıyor. Obama döneminden beri Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki en büyük uzlaşının Çin meselesi olduğunun altını çizen Göçmen, ABD’nin Çin’i kendisine en büyük rakip olarak gördüğünü belirtti:

“Rusya, İran ve Çin konusunda Trump’ın neler yapabileceği merak konusu oldu. Bence Trump’ın dış politikasında öncelik Asya-Pasifik olmaya devam edecek ve bu öncelikler, diğer coğrafyalardaki değişimleri bize getirecek. Yani Trump’ın Asya-Pasifik için aldığı kararlar, diğer coğrafyalar için aldığı kararların bir yansıması olacak. Çin’in İngilizce yayın yapan CGTN İngilizce, Global Times vs. web sitelerine bakarsak, ilk sayfalarında Amerikan seçimleriyle ilgili yorumlara ve haberlere rastlamak mümkün değil. Çok kısa metinlerle gelişmeleri özetliyorlar. Çin’in klasik ‘bekle ve gör’ stratejisi. Bir de dilleri yanlı Çinlilerin. Uzunca bir süre hem Obama, hem Trump hem de Biden döneminde, ABD’den duydukları ile tanıklık ettikleri çok farklı oldu. Bir de Trump söz konusu yani ne yapacağı, ne söyleyeceği belirsiz bir adam. Diplomasiyi elini gizli tutarak, ne yapacağı belli olmadan adeta kumar gibi oynayan bir adam. Çin’deki bu temkinli olma durumunun bir süre daha devam edeceğini düşünüyorum.

Trump 20 Ocak’ta Beyaz Saray’a çıkıp ekibini oluşturacak, bunu beklemek lazım. Obama döneminden beri Amerika’da bir partiler üstü uzlaşı var ve bu uzlaşı değişmiyor. Obama, yemin töreninde ABD’nin bir Asya-Pasifik ülkesi olduğunu söyledi. Bunu söylemesi çok önemli bir adımdı. Ardından dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, ‘Asia Pivot’ adlı bir makale kaleme aldı. Asya’ya yöneleceklerini; dünyanın geleceğinin ve ABD’nin konumunun Asya’da yaşanacak gelişmeler tarafından belirleneceğini söyledi. Aslında buradaki kasıtları, Çin’i kuşatma amacı. Bunu biliyoruz. Obama döneminde Çin ile işbirliği içinde yaşama sesleri biraz da olsa duyuluyordu. Sonra onun rakibi Trump geldi ve ulusal güvenlik belgesinde Çin’i doğrudan rakip olarak tanımladı. Büyük ticaret savaşlarını başlattı. Gümrük vergilerini başlattı. ‘Bence İngilizce en güzel kelime gümrük vergisi’ diyor. Aslında bir anlamda da ABD’nin 1945 sonrası globalist düşünce tarzının sonunun geldiğini gösteriyor. New York Times doğrudan ‘1945 sonrası dünyadaki ABD liderliği bitmiştir’ manşeti attı.

Bu artık rejim ihracının sonu anlamına geliyor mu? O tartışılıyor. Bush, dünyanın dört bir yanındaki demokratik rejimleri destekleme sözü vermişti ancak Trump bundan nefret ediyor. Makalede bu da söyleniyor. Trump, Obama’dan devraldığı politikayı gümrük vergileriyle derinleştirdi. Daha sonra Joe Biden başa geçti. O da kanlı bıçaklı olmasına rağmen Trump’tan Çin’e karşı ticaret savaşı politikasını devraldı ve bunu teknoloji-çip savaşlarına dönüştürdü. Trump da şimdi Biden’dan devraldı. Onun da Biden’ın mirası ittifak sistemlerini devam ettireceğini düşünüyorum. AUKUS gibi. Tabii ekibini görmek lazım ama partiler üstü bir uzlaşı var. Çin’in potansiyel olarak ABD’nin yerini alabilecek kapasitedeki tek ülke olduğu tespiti, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler nezdinde uzlaşı haline geldi. Buradan yola çıkarak Asya-Pasifik tahmininde bulunuyorum. Trump, Çin’i kuşatma politikasını farklı taktiklerle devam ettirebilir. Biden gibi askeri alana çok fazla kaymayacaktır. Bunun bir savaşa dönüşmesini istemeyecektir diye düşünüyorum. Fakat gümrük vergilerini artıracaktır.

‘ABD’nin kendi kendine yetebilen bir ülke olmasını ve Çin ile aralarında ticari köprü bulunmaması gerektiğini savunuyorlar’

Trump’ın yardımcısı J.D. Vance’in yaptığı bir konuşmada tam 135 kere Çin’den bahsettiğini aktaran Göçmen, Cumhuriyetçilerin dikkatlerini tamamen Çin’e yöneltmek istediğini kaydetti. Gökhun Göçmen’e göre ticari savaşları kızıştıracak Donald Trump, AUKUS gibi ittifakları ise ekonomik yük olmadıkları sürece destekleyecek:

“Başkan yardımcısı J.D. Vance’in epey uzun bir konuşması var, 79 sayfalık transkripti var. Belgede 135 defa Çin’den, 96 kez Rusya’dan, 20 kez İran’dan bahsediyor. Aslında dış politikadaki öncelik meselesini de bu rakamlardan anlıyoruz. Ukrayna’da çözüm olup olamayacağını hep konuşuyoruz. Trump, bir günde barış getireceğini söylüyor. Tabii bu mümkün değil. Ama özünde Amerikalı yetkililer şunu düşünüyor: Biden, Rusya ile çok uğraştığı için asıl mesele olan Çin’e odaklanamadılar. Hatta şunu diyorlar: ‘Rusya bir sorun, Çin bir krizdir’. Vance de ‘Cumhuriyetçiler olarak bizi Çin ile savaşmak istiyor gibi lanse ediyorlar. Ben şahsen savaşmak istemiyorum. Evde üç çocuğum var ve onların antibiyotikleri Çin’de üretiliyor’ diyor.

Yani bütün alanlarda ve ticarette, ABD’nin kendi kendine yetebilen bir ülke olmasını ve Çin ile aralarında ticari köprü bulunmaması gerektiğini savunuyorlar. Bu anlamda çok derin bir ticaret savaşına doğru ilerleyeceklerini görüyoruz. Uzun bir süre sadece buna odaklanacaklarına eminim. Savaşı daha çok ticaret savaşlarının derinleşmesi olarak görelim. İttifakları koruyacaklardır dedim fakat bedelini karşı taraf ödediği sürece bunu koruyacaklardır. Trump, bu ittifakları Joe Biden’ın aksine güç çarpanı gibi görmüyor. Uzunca bir süre şunu anlamadı: ‘Bu adamlarla ticaret açığımız varken bunlarla niye ittifak yapıyoruz? Niye rüşvet veriyoruz’ diyor. Kısa vadeli bir bakış açısı var. İttifakların mali yükü varsa karşı tarafın bunu karşılamasını isteyecektir diye düşünüyorum. Trump’ın ekibine kimin gelebileceği konuşuluyor.

Bu isimlerin makalelerine bakarsak hepsinde Çin önceliği var. Dolayısıyla iktidara geldiklerinde Çin’i ilk sıraya koyacaklar. Ukrayna’da bir barış olacaksa bunu Asya-Pasifik’e odaklanmak için yapacaklar. Ortadoğu’da da böyle olacak. Abraham Anlaşmaları’nın özü de buydu Trump döneminde. Trump yönetimi, esnaf deyimiyle ‘Bu dükkan kendi kendine yetiyor’ mantığındaydı. ABD çıkarlarına hizmet edebilecek fakat Amerikan ordusuna ihtiyaç duymayacak, İsrail’in bekçiliğini yaptığı bir güvenlik sistemi oluşturmak istedi. Böylelikle oradaki savaş gemilerinin hepsini Asya-Pasifik’e sürükleyebileceklerdi. Bu yüzden alacakları tüm kararların tüm coğrafyalarda, Asya-Pasifik göz önünde bulundurularak alınacaktır. Meselenin kilit noktası olarak bunu görüyorum. Trump, savaş başlatan lider olmak istemiyor ama gördüğümüz kadarıyla ticaret savaşını derinleştirecek.”

‘Küresel güneydeki ortaklıkların daha da kurumsallaşacağını ve belki de dünyaya bir fikir sunacağını görebiliriz’

Donald Trump’ın dış politika felsefesinde kısa vadeli çıkarların ve ekonomik getirilerin öne çıktığını vurgulayan Gökhun Göçmen, diğer yandan bu politikaların ABD’nin nüfuz alanına olumsuz etkileri olabileceğine işaret etti. Avrupa başta olmak üzere geleneksel ABD müttefiklerinin kendi yolunu çizmeyi tercih edebileceğini dile getiren Göçmen, diğer yandan yükselen BRICS ve küresel güneyin söylemlerinin de bu dönemde öne çıkabileceğini belirtti:

“Trump’ın en büyük özelliklerinden birisi, kendi çıkarına hizmet etmediği sürece geleneksel ittifaklara sıcak biçimde yaklaşmaması. Tabii ittifaklar doğası gereği sadece ekonomik çıkarlara odaklanmaz. 1945 sonrası ABD bir düzen inşa ederken, bu ittifakların ekonomiden ziyade siyasi güç çarpanını hesapladı. Kimi yerde cebinden para çıktı ama bu sayede çok büyük bir etki alanına sahip oldu. Trump, meseleye böyle bakmıyor. Kısa mesafeli ve ekonomik olarak bakıyor. ABD’nin bir fikir olduğunu düşünerek bakmıyor. Trump, ‘Biz bir ulusuz ve ben ulusumun çıkarlarına odaklanıyorum’ diyor. Denizaşırı çıkarları çok fazla hesaba katmıyor. İttifakların tabiatı gereği bu tutum sorunları beraberinde getirecek.

Avrupa, terk edildiğini düşünecektir yüksek ihtimalle. Almanya’dan çıkan sesleri duyuyoruz. ‘Kendi başımızın çaresine bakmalıyız’ diyorlar. Macron, uzun bir süredir stratejik özerklik meselesini tartışıyor. ABD’nin nükleer şemsiyesine mahkum olmak istemediklerini gündeme getirdi. Avrupalılar, Çin’e dönük tartışmaya başlayacaktır. Asya Pasifik’te de hakeza böyle bir tabloyla karşılaşacağız. Peki karşı tarafta ne değişti? Trump döneminde nereye gidecek? BRICS, hiç olmadığı kadar ilişkilerini kurumsallaştırmaya çalışıyor. Şanghay İşbirliği Örgütü ayrı bir noktada. Çin özelinde konuşacak olursak, bölge ülkeleriyle sorunları en aza indirmeye çalışan bir Çin var. Kazan’daki BRICS zirvesinde Hindistan lideri Modi ve Çin lideri Şi Çinping buluştu. Ardından sınırda yumuşama meydana geldi. Ortak izleme merkezi kurulacağı söyleniyor. Biden’ın Güney Çin Denizi’nde kaşıdığı ve ortaya çıkardığı bir ittifaklar zinciri var. Trump buraya yeterli ağırlığı veremezse, jeopolitik baskı azalabilir.

Küresel güneydeki ortaklıkların daha da kurumsallaşacağını ve belki de dünyaya bir fikir sunacağını görebiliriz. Trump’ın dünyaya sunabileceği bir fikir olacak mı? İnsanlık adına sunabileceği bir fikir olacak mı? Trump, Afganistan’da kadın haklarından bahsedilirken ‘Orada çarşaf giymek istiyorlarsa giysinler’ diyor. Ekibindekilerin makaleleri de böyle. ‘Türkiye’ye niye sert davrandınız’ diyorlar. Trump için değerler önemli değil. Karşı tarafa bakarsanız, orada anlatılacak bir hikaye ortaya çıkıyor. Küresel güneyin BM’de reform, daha adil bir yönetim talebi var. BMGK dahil reform talebi var. Rusya’nın, tüm uluslararası topluma duyurduğu yeni Avrupa güvenlik mimarisi çağrısı var. Küresel güneyin bir hikaye anlatmak istediğini ve bunun bir cazibesi olduğunu görüyoruz. Trump, ABD’nin geleneksel baskısını ve değer dayatmasını kaldırdığı zaman, küresel güneyin anlatmak istediği hikaye öne çıkacaktır. Çin’in inisiyatifleri vardı örneğin. Şi Çinping bunları hep tekrarlıyor. Bunları küçümsememek lazım. Ülkelerin itibarı için bu hikayeler önemli. Dolayısıyla ben önümüzdeki dönemdeki hikayeyi böyle görüyorum. Küresel güneyin hikayesini dünyada çok dinleyen olacaktır. Fakat Trump’a dünyadaki insanlar bakınca kendi adına çok bir şey göremeyecektir.”

Yorum yaz