Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2021-2023 dönemine ilişkin yükseköğretim beyin göçü istatistiklerini açıkladı. Verilere göre yükseköğretim mezunlarının 2015'te yüzde 1,6 olan beyin göçü oranı, 2023'te yüzde 2'ye yükseldi. Göç oranının kadınlarda yüzde 1,6, erkeklerdeyse yüzde 2,4 olduğu görüldü.
Beyin göçü üzerine değerlendirmelerde bulunan Sosyolog Prof. Dr. Barış Erdoğan, beyin göçünün, genellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru gerçekleşen bir olgu olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bir de ‘sanal beyin göçü’ var. Bu ne anlama geliyor? Günümüzde internet aracılığıyla birçok gencimiz, Türkiye’den hareket etmeden, yurt dışındaki firmalar için çalışıyor. Yani, bedensel olarak Türkiye'deler ama beyinleri yurt dışı için çalışıyor. Bir ülkeye baktığımızda, eğitimli, kalifiye ve özellikle bilişsel faaliyetleri yoğun mesleklerde çalışan kişilerin göç etmesi, beyin göçü olarak tanımlanır. Geçmişte Türkiye’den çoğunlukla kol gücüne sahip insanlar göç ederdi; ancak günümüzde ülkemizin en değerli insanları göç ediyor. Bu, görünen beyin göçü. Bunun yanı sıra bir de ‘sanal beyin göçü’ var. Bu ne anlama geliyor? Günümüzde internet aracılığıyla birçok gencimiz, Türkiye’den hareket etmeden, yurt dışındaki firmalar için çalışıyor. Yani, bedensel olarak Türkiye'deler ama beyinleri yurt dışı için çalışıyor. Gizli beyin göçü olarak adlandırılan bir durum. Yurt dışı firmalar için Türkiye’de çalışıp, o firmalara hizmet sunuyorlar.”
Beyin göçünün iki temel nedeni olduğunu ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:
“Ben de yurt dışında bir dönem yaşamış biri olarak şunu söyleyebilirim: Beyin göçünün iki temel nedeni var; birincisi itici, ikincisi ise çekici faktörler. İtici nedenler, insanların neden buradan ayrılmak istediğiyle ilgili. İlk olarak, istihdam olanakları oldukça sınırlı. Örneğin, moleküler biyoloji gibi alanlarda Türkiye’de ne kadar istihdam gücümüz var? Ne üniversitelerimiz ne de özel sektörümüz yeterli kapasiteye sahip. Amerika Birleşik Devletleri'nde sadece Harvard Üniversitesi’nin bağışlarla birlikte bütçesi yaklaşık 50 milyar dolar. Bizim 200 üniversitemizin toplam bütçesi ise 10 milyar doların bile altında. Tek bir üniversite ile 200 üniversitemizi kıyasladığınızda, burada sunulan olanakların özellikle teknik alanlarda ne kadar yetersiz olduğunu görebilirsiniz. Aziz Sancar Türkiye'de kalsaydı Nobel ödülü alabilir miydi? Uğur Şahin Türkiye'de eğitimine ve çalışmalarına devam etseydi, aynı başarıları elde edebilir miydi?”
Gelir düzeyinin, özellikle son yıllarda Türkiye'deki ekonomik kriz gibi etkenler nedeniyle oldukça düştüğünü, öte yandan, yurt dışında çok daha iyi yaşam koşulları ve olanakların olduğunu dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Batı ülkeleri uzun yıllardır, mavi yakalı işçiler ve genel olarak göçmenler için şartları zorlaştırsa da eğitimli insanları çekmek için aksine kolaylık sağlıyorlar. Almanya, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeler, mavi kart veya Green Card gibi imkanlarla beyin göçüne yönelik politikalarını iyileştiriyorlar.” dedi.
Dünyada en çok beyin göçü çeken ülkelerin Amerika Birleşik Devletleri; ardından Almanya, İngiltere, Kanada, Avustralya, Fransa, Belçika gibi ülkeler olduğunu da söyleyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları ekledi:
“Beyin göçünün merkezi Amerika Birleşik Devletleri'dir. Hatta ABD, Kanada'dan bile beyin göçü alıyor. Çünkü en büyük bilişim firmaları, en büyük laboratuvarlar orada. Sadece tek bir Amerikan üniversitesinin bütçesi, Türkiye'deki 200 üniversitenin toplam bütçesinin 5 katı. Özellikle yapay zeka, moleküler biyoloji, genetik gibi alanlardaki gelişmeler, bu alanlarda güçlü bir ekosisteme sahip olan Amerika’yı cazip hale getiriyor. Türkiye'den bu alanda başarılı bir firma çıkabilir; fakat, bu tek başına yetmez. Bu başarıyı destekleyecek bir sektör ekosistemine, uygun bir kurumsal zihniyete ve iklime ihtiyaç var.”
'İmkânlar değiştikçe, geri dönme arzusu da artabilir'
Global dünyada beyinlerin çok hızlı bir şekilde hareket ettiğini dile getiren Prof. Dr. Barış Erdoğan, şöyle devam etti:
“Diğer ülkeler de bu durumu destekleyerek kendilerine çekmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak, burada yeterince imkân sağlanmadığı için insanlar farklı fırsatları değerlendirip rahatlıkla yurt dışına gidiyorlar. Gerçekten bir yere gitmek kolay değil; kültürel entegrasyonu sağlamak, dil problemleri gibi zorluklarla karşılaşmak kaçınılmaz. İnsan, vatanı gibi hiçbir yerde olamaz. Ancak, artık bu göç, bir umuda yolculuktan ziyade umutsuzluktan kaçış haline gelmiş durumda. Yine de dönmek mümkündür. İmkânlar değiştikçe, geri dönme arzusu da artabilir.”